Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak...

Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak...

Komşumuz İran, tartışmalarımızın bazıları açısından önemli bir referans noktasıdır.

Bu sebeple olacak, çoğu İran’ı görmemiş insanların bile; okuduklarından, seyrettiklerinden ya da duyduklarından hareketle, oldukça derin sayılabilecek İran analizleri yaptıklarına şahit olabiliriz.

Özellikle de kadınlarla ilgili meseleler sözkonusu olduğu zaman, İran mutlaka gündeme gelir ve kadınların başlarını örtme mecburiyeti ile karşı karşıya kalmasının ‘ne kadar tuhaf olduğuna’ vurgu yapılır.

Tabii ki bu konunun gündeme getirilme amacı, genellikle Türkiye’deki çağdışı ‘başörtüsü yasağı’na güya haklılık kazandırma gayreti ile yakından alakalıdır.

Ramazan girmeden önce şiddetlenme eğilimi gösterip sonra durulan Haşema tartışmaları sırasında da, alışıldığı üzre İran ve İran’daki kadınlar konusu da gündeme gelmişti.

İran ve İran’daki kadınlar hususunda söz edilirken de, geçtiğimiz yıl dünya sinemalarında gösterime giren ve İran’ın büyük tepki gösterdiği, Persepolis isimli bir filme de bazı atıflar yapıldı.

Persepolis siyah beyaz bir çizgi film, yani Animasyon. Ama çocukları eğlendirmek için yapılan türden değil.

İslâm Devrimi sonrası İran’da meydana gelen değişimleri ele alan ve eleştiren film, Marjane Strapi’nin aynı ismi taşıyan ve çizgi roman olarak hazırlanan otobiyografisinin sinemaya uyarlanması.

2007 Fransız yapımı olan film, Şah’ın devrilmesinin ardından İran’da yaşananları ve bir yandan da Marjani Strapi’nin hayatını anlatıyor.

Devrim sonrası, İran’daki ortamı benimseyemeyen ailesi tarafından küçük yaşta Avusturya’ya gönderilen Marjani, burada çeşitli sıkıntılarla karşılaşır.

Bu sıkıntılar, ‘kişiliğinin gelişmesi’ açısından faydalı olarak görülebilse de, bahsini ettiğimiz kişi bir kız çocuğudur ve Viyana’daki hayatın sonraki aşamaları, kişilik gelişmesinden çok, karşı karşıya kalınan başka gerçeklerle ilgilidir.

Bu gerçekler arasında, filmin tanıtımında değinildiği gibi ‘düzeyli aşk beraberlikleri’nin yanında, uyuşturucu ve Marjani’nin yaşadığı bir travma sonrasında başına gelen bazı olaylar da vardır.

Filmde kapalı geçilse de; sevdiği genç tarafından aldatılan ve bu sebeple hayatı altüst olan İranlı bir genç kızın; yabancı bir ülkede, sokaklarda beş parasız yaşamaya mecbur kaldığı sırada başına gelenlerin, hiç de hoş şeyler olmadığını söyleyebiliriz.

Genç bir kız olan Marjani’nin, İran’a dönmeden önce ailesine koştuğu şart: “Yanınıza geleceğim ama hiç bir şey sormayacaksınız!’ şeklindedir ve ailesi bir şey sormaz.

İran’a dönen Marjani, burada sanat okuluna gider, evlenir, boşanır ve her nedense, ‘İran’da daha fazla yaşayamayacağını anlayarak’ Fransa’ya yerleşmeye karar verir.

Annesi, Paris’e uğurlarken Marjani’ye: “İlelebet gidiyorsun” der, ‘sen özgür bir kadınsın. Günümüz İran’ı sana göre bir yer değil.’

O günün İran’ı, çeşitli açılardan, Marjani’yi ve onun gibi düşünenleri rahatsız edebilecek hususlarla doludur belki.

Ama küçük bir kız çocuğu iken gidilen Viyana’da yaşananlar ve muhtemelen Fransa’da karşılaşılacak benzer olaylarla; İran’da kalsa yaşayacakları arasında bir seçim yapmak gerekirse, hangisinin tercih edileceği, esas problem.

Kırk katır mı, kırk satır mı gibisinden değil, ama problem.

İran’da başını örtme mecburiyeti ve bazı konularda baskı ile karşılaşma riskinden kaçılarak; Marjani’nin deyimiyle, ‘ölsen bile kimsenin dönüp bakmayacağı’ yerlere gitmek, genç bir kadının nihai olarak yapacağı ‘mükemmel tercih’ midir acaba?..

Persepolis filmi, İran’ın tepkisini çekmiş olsa da, İran’daki hayat tarzını yağmur olarak görenlerin, yağmurdan kaçarken doluya, hatta fırtınaya yakalandıklarını ortaya koyan bir film.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi