İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Süleyman Şah’tan infaz görüntüleri mi gelseydi!

Süleyman Şah’tan infaz görüntüleri mi gelseydi!

Süleyman Şah Türbesi’nde görev yapan askerlerimizden bir tanesinin bile başına bir iş gelseydi, Allah korusun bir saldırı, rehin alma olayı, ardından IŞİD’in servis edeceği bir görüntü söz konusu olsaydı, Türkiye’de nasıl bir infial uyanırdı!

Hatırlayın, Ürdün’lü pilotun başına gelenleri. Ürdün devletini ve halkını provoke etmek için pilotu ateşe verdiler. Bütün ülke ayağa kalktı. Ardından Ürdün hava kuvvetleri IŞİD’e saldırıya başladı.

Hatırlayın, 21. Mısırlı Kıpti’nin idam sahnelerinin servis edilmesini. Bu görüntülerle Mısır provoke edildi. Amaç da buydu. Hem devleti hem de Mısır toplumunu provoke etmek istediler. Ettiler de, Mısır Libya’daki mevzilere hava saldırıları düzenlemeye başladı.

Musul Konsolosluğu’na gerçekte kimler saldırdı?

Hatırlayın, Musul Konsolosluğu’muzun basılıp insanlarımızın rehin alınmasını. Bu saldırıyla, Irak ve Suriye’de olanlara karşı Türkiye’nin eli kolu bağlandı, hareket edemez hale getirildi. 49 vatandaşımız 20 Eylül’de kurtarılıncaya kadar 102 gün rehin kaldı. Bu dönem Türkiye’nin bölgede felç olduğu dönemdir.

Bu dönemde 49 kişiden bir tanesinin başına bir iş gelseydi, bir infaz görüntüsü gelseydi Türkiye kamuoyu ne hale gelirdi? Değer yoksunu içerideki bazı çevreler bunu nasıl istismar ederdi? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce, IŞİD’in bu rehinelerden bir tanesini bari infaz etmesi için dua eden ne çok insan, ne çok siyasi çevre vardı o günlerde.

Hiç düşündünüz mü, IŞİD Suriye ve Irak’ta etkinliğini artırırken hiçbir şekilde Türkiye’yi hedef almıyordu. Türkiye rahatsız olur diye operasyonlarına özellikle dikkat ediyordu. Peki ne oldu da örgüt birden Musul Konsolosluğunu basıp insanlarımızı rehin aldı? Bu fikri, bu hedefi, bu talimatı kim ya da kimler vermişti? “Üst akıl” diye tabir ettiğimiz, örgütün arkasında strateji belirleyen “merkezler” Irak ya da Suriye’de miydi yoksa Londra, Washington gibi başkentlerde miydi?

Bugün, Musul’daki rehine olayının gerçek sebebi hala aydınlığa kavuşamamıştır. IŞİD içinde başka IŞİD’ler, istihbarat odakları vardı ve onlar yerine geldiğinde örgüte bir takım hedefler belirliyor, asıl operasyonu onlar yapıyordu.

Birileri IŞİD’i Türkiye ile savaştırmak istiyor

Bu anlamda örgütler devletlerin ya da istihbarat örgütlerinin kamuflajıdır. Örtülü operasyonlar bu örgütler üzerinden ya da örgütlerin içinde oluşturulan küçük odaklar üzerinden yaptırılır. Bazı devletler hasım devletlerle bu örgütler üzerinden hesaplaşıyor, onlara had bildiriyor, burnunu sürtüyor, uyarıyor, tehdit ediyordu. IŞİD üzerinden yürütülen saldırılar bir tür devletler hesaplaşmasıydı.

Musul’daki rehine olayı da Türkiye’nin bölgedeki nüfuzunu kırmaya, onu hareket edemez hale getirmeye, IŞİD üzerinden yürütülen bölgesel operasyona müdahale edemez alana çekmeye dönük bir saldırıydı. IŞİD saldırısı değildi bu, örgüt üzerinden bölgede Türkiye ile nüfuz, güç hesaplaşması yürüten ülkelerin saldırısıydı.

Şükür, kazasız belasız bu meseleyi çözdük. Çözmeseydik, o rehinelerden biri ya da bir kaçı, o meşhur infaz videolarından birinin kurbanı olabilirlerdi. Türkiye bunu önledi, ama içerideki beyinsizlerin, Türkiye’nin Baasçılarının, kan üzerine siyaset yapanların bu başarıyı istismar etmelerinin önüne geçilemedi.

Hiç düşündünüz mü, rafizi dedikleri Şii veya İran yanlılarına karşı konumlandırılan örgüt, bir anda nasıl oldu da Kürtlere yöneltildi? Bir anda Erbil’e kırk kilometre mesafeye geldiler. Hava saldırıları olmasaydı Erbil’i çoktan almışlardı. Oysa hesapta örgütün Kürtlerle çatışması yoktu. Örgütün Türkiye’yi de hedef alması beklenmiyordu. Durduğu yer bunu gösteriyordu.

Birileri örgütü Türkiye üzerine salmaya çalışıyor. Bu sefer hedef Süleyman Şah Türbesi ve Karakolu’ydu. Oraya saldıracaklar, belki askerlerimizi rehin alacaklar, belki türbeyi ateşe vereceklerdi. Belki de Ürdün ve Mısır’a yaptıkları gibi infaz görüntülerini servis edip Türkiye kamuoyunu dalgalandıracaklardı. Hem de seçim öncesi.

Saldırı planının içerideki ortakları

Bunlar olurken içeride de bombalar patlayacak, Kobani olayında olduğu gibi terör içeriye ihraç edilecek, toplumsal infiale yatırım yapılacaktı. İşte o zaman kan üzerinden siyaset yapanlara gün doğacak, Gezi benzeri hareketler geliştireceklerdi. Projenin Türkiye ayağının ihalesine talip çok çevre vardı.

Süleyman Şah operasyonu ile büyük bir oyun bozuldu. Bu feraseti, dikkati kutlamak lazım. Oyun bozulunca içeridekilerin nasıl galeyana geldiğini, öfkeden deliye döndüğünü gördünüz. Bu olaya ne kadar kızıyorlarsa oradaki kanlı bir bilançoya da o kadar bel bağlamışlar demektir.

“Türkiye toprak kaybetti, geri adım attı, çekildi” gibi sığ, özensiz, günübirlik reaksiyonları dile getirenler, böyle bir saldırı olması durumunda kıyameti koparacaktı. Belki de el çırpıp halay çekeceklerdi. Buradan bir iktidar devşirme hesabı yapacaklar, kan üzerinden siyasetin bir başka çirkin örneğini sergileyeceklerdi.

Burada asıl sorgulanması gereken bu anlayış, bu kötülük duygusu, bu körlüktür. Bölgedeki güçler çatışmasında aldıkları pozisyon hiçbir şekilde Türkiye’den yana olmayan, iç politik kazanç için her tür ittifakları yapabilen bu çevrelerin Süleyman Şah Türbesi üzerinden hazırlanan kanlı senaryoya bel bağlaması ülkemiz adına utanç vericidir.

Türkiye’nin itibarıyla oynayacaklardı

On beş yıldır bölgeyi izliyorum. Günlük değişkenleri çok olan bir coğrafyada siyaset üretmek, güvenlik politikaları üretip uygulamak ne zordur, biliyorum. Sürekli alarm durumunda olunması gereken bir bölgede, hiç bir devlet kalıcı politikalar uygulayamaz. Sadece uzun vadeli hesabınız, perspektifiniz olur ama her gün yeni manevralar yapmak zorundasınızdır. Burası, 21. yüzyıl güç mücadelesinin ana meydanıdır ve dünyalar savaşına sahne olmaktadır. Hiçbir örgüt sadece örgüt değildir, hiçbir cephe kalıcı değildir, hiçbir ittifak uzun soluklu olamaz.

Türkiye, IŞİD kamuflajı arkasına sığınmış bir açık saldırı tehdidi altındaydı. Terörle dize getirilmek istendi. Eğer bu operasyon yapılmamış olsaydı, çok yakın zamanda sınır bölgelerinde terör saldırıları izleyecektik. Süleyman Şah’a saldırı olacaktı. Bu saldırıyla Türkiye ve IŞİD karşı karşıya getirilecek, arkasından başka bir iş çevrilecekti.

En vahimi de, Ürdün ve Mısır örneğinde olduğu gibi, infaz görüntüleri Türkiye’ye ve dünyaya servis edilecekti. Ya da Osmanlı’nın atası Süleyman Şah havaya uçurulacak, Türkiye’nin itibarı yerle bir edilecekti.

Geçmişin ve geleceğin ülkesi

Bu operasyon basiretli bir devlet aklının, feraset sahibi insanların ön alma operasyonudur. Varsın onlar bağırıp çağırsınlar. Türkiye birkaç yıllık bir ülke değildir. Bu devlet bir garnizon devlet değildir. Geçmişin ve geleceğin ülkesidir burası. Ve hiçbir eylem günlük değildir. Bu olay, geçmişin derinliğinden beslenen, yakın ve uzak geleceği yelken açan bir devlet refleksidir.

Bir oyun kurdular, oyunları başlarına geçirildi. Oyun kuranlar Türkiye’nin oyununa yenildi. Bize tebrik etmek, bu hassasiyeti desteklemek düşer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
İbrahim Karagül Arşivi