Faruk Köse

Faruk Köse

Hilafet düşürüldüğü yerden kaldırılmalı

Hilafet düşürüldüğü yerden kaldırılmalı

Yakın tarihimizde bugünü önemli kılan pek çok şey var da, bence bunların en önemli ve en vahimi M.Kemal tarafından “Hilafet’in kaldırılması”dır.

Hatırlayalım, 3 Mart 1924’te, M.Kemal’in sözünden çıkması mümkün olmayan TBMM bir yasa çıkardı. “Ümmet-i Muhammed” olarak bizi “biz” olmaktan çıkaran, “birlik ve beraberlik”imizi bozup dağıtan, “İslam coğrafyası”nı paramparça eden, her şeyiyle İslam’a ve tümüyle müslümanlara kasteden bu yasa, “müslüman millete ihanet”in, bir “emperyalist hamle”nin zemini teşkil ediliyordu: “Hilafet’in ilgası...”

431 No’lu “Hilafetin İlgasına (Kaldırılmasına) ve Hânedan-ı Osmani’nin (Osmanlı Hanedanı’nın) Türkiye Cumhuriyeti Memaliki (Ülkesi) Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun”undan söz ettiğimi anlamışsınızdır. Bu yasanın ilk maddesini hatırlayalım:

“Halife hal’ edilmiştir (görevinden alınmıştır). Hilafet, Hükümet ve Cumhuriyet mânâ ve mefhumunda (anlamı ve kavramı/mahiyeti içinde) esasen mündemiç (mevcut/var) olduğundan, Hilafet makamı mülgadır (kaldırılmıştır).”

“Hilafet”in kaldırılmasının gerçekte kimin işine yaradığını bugünün dünyasına, özellikle de paramparça olmuş İslam Coğrafyası’na baktığımızda görüyoruz. Zaten Hilafet’in kaldırılması o günün süper gücü İngiltere’yi öylesine memnun etmişti ki, M. Kemal’e, İngiltere’nin en büyük nişanı olan “Dizbağı Nişanı”nı vermişlerdi. İşin acı yanı, bu vukuatta M.Kemal’e destek veren çok sayıda “din adamı”nın olmasıydı.

Hilafet makamı kaldırıldıktan sonra, “müslümanların siyasi-idari otoritesi” yıkıldı, “dünya müslümanlarını bir arada tutan bağ” kalmadı. “İslam’ı hayattan uzaklaştıran devrimler”in karşısında duracak hiçbir otorite kalmamıştı. Başsız kalan müslümanlar darmadağın oldular. İslam hayattan tamamen sökülüp atılarak vicdanlara hapsedildi. Müslümanlar arası bağlar koparılınca ve İslam hayata âmir olmaktan çıkarılınca, “Ümmet birliği” anlayışı da bitti. Son noktada, halen devam eden “Devlete bağlı din” dönemine geçilerek, İslam, Laik Devlet’in kontrol ve biçimlendirmesine tâbî kılındı. Bir kuşak sonra, “Laik-Kemalist Devlet ne kadar ve ne şekilde/nitelikte istiyorsa, ancak o kadar ve o şekilde/nitelikte müslüman olan bir toplum” üretilmişti bile.

İslam’ın “Hilafet Müessesesi”ni kaldıran M.Kemal’in kurduğu rejim halen hükümran ve “adli/idari tedbirler”le korunuyor. Üstelik “Laik-Kemalist devrimler”, bir de “Anayasal bağlayıcılık”la hakim durumda. Anayasanın “İnkılâp kanunlarının korunması” başlıklı 174. Maddesi’nde, bazı “Devrim Yasaları”na “Anayasal düzey” kazandırılmış. Bunlar arasında, Hilafet’i kaldıran 431 Sayılı yasa yok. Yani Hilafet’i kaldıran yasa Anayasa’da koruma altında değil, kolayca kaldırılabilecek “sıradan” bir yasa.

Şimdi bu bilgiler ışığında görünen tarihi gerçek şu: Hilafet, bir “İngiliz projesi” olarak kaldırıldı ve bu da müslümanlar eliyle yapıldı. Yani Hilafet, “emperyalist bir dünya gücünün projesi” olarak kaldırıldı.

Ancak Hilafet kaldırıldığı için paramparça olan coğrafya üzerindeki gelişmeler, bugünün dünyası için artık sürdürülebilir ve yönetilebilir olmaktan çıkmış görünüyor. Özellikle de küresel emperyalist güçler, “İslam coğrafyası”ndaki gelişmeleri ve hareketliliği, “dünya üzerindeki egemenlikleri ve çıkar ilişkileri” açısından tehlikeli görmeye başladılar.

Buradan hareketle günümüz gerçeğine ulaşıyoruz: Küresel emperyalist güçler, İslam coğrafyasını kontrol edilebilir küçük parçalara bölerek, bir Halife’nin otoritesi etrafında yönetilebilir halde yeniden organize etmek istiyorlar. Yani yeni bir “Hilafet projesi” sözkonusu.

İşte bu noktada Ümmet-i Muhammed’in çok dikkatli, basiretli, uyanık ve tedbirli olması lazım. Tehlike şu: Dün bir süper gücün projesi olarak kaldırılan Hilafet, bugün yine bir küresel gücün projesi olarak kurdurulmaya çalışılıyor...

Bunu asla kabul edemeyiz. Yapılması gereken belli: Bugün için bize hoş gelse ve anlık tatmin açısından çok iyi görünse de,kendi haklarımızı “başkalarının projesi” olarak elde etmekten kaçınıp, “kendi mücadelemiz”le “hakederek” elde etmeye çalışmalıyız.Bu cümleden olmak üzere,lanse edilen“Hilafet projeleri”nden kaçınarak, “Hilafet’in ihya edilmesi” için gereken çalışmaları müslümanlar olarak biz organize etmeliyiz.

Lafı buraya getirmişken, “Batı emperyalizmi”ne ve “Siyonist tasallut”a karşı “dik duruş” gösteren kadroların yönetimindeki Meclis’e düşen “tarihi bir görev” var. Batı’nın ve Siyonizm’in isteği üzerine yapılan her ne varsa, onları “asl”ına döndürmek, “toplumun inanç, kimlik ve kişilik değerleri”ne uygun hale getirmek... Bunların başında “Hilafet Makamı”nın yeniden ihyası geliyor.

Bunun için Hükümet TBMM’yi harekete geçirmeli ve sıradan bir yasa olan 431 Sayılı Devrim Yasası kaldırılarak, “Hilafet Makamı”nın kurulmasının önü açılmalı. Böylece müslüman topluma, kendi Halifesini seçme imkânı verilmeli. Yani Hilafet, düştüğü yerden kaldırılmalı.

Eğer bu tarihi görev acilen yapılmazsa, Ümmet-i Muhammed’in başına, “küresel habis güçlerin projesi olarak musallat edilen bir Hilafet” gelecek ve bunun üreteceği sorunları temizlemek belki de yüzyılları alacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Faruk Köse Arşivi