Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

AB’ye Karşı Kozlarımız

AB’ye Karşı Kozlarımız

Dünkü yazımızda AB’nin bizim gibi ülkeleri tampon olarak kullanmak istediğini ve kendisine yönelecek göçmen tehdidini emisyon hacmini genişleterek absorbe edeceğini yazmıştık. Yani Türkiye’yi bir uluslararası göçmen kampı olarak tasarlayan Avrupa üyeliğimizi de bu durumda imkânsız hale düşürmek için elinden geleni yapmaktadır.

Türkiye içinde AB üyeliği karşıtlığı bu anlamda AB’nin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelmektedir.

AB konseyinin aldığı kararlarda Avrupa için birinci tehdit göçmen-immigration sorunu olarak tebellür etmektedir. Terör bile ikinci sıradadır.

Dolayısıyla Avrupa beş yüz yıl önceki Nostrodamus’un kehanetinde yazan korku üzerine güvenliğini tesis etmeyi öteden beri marifet bilir.

Ne demişti Nostrodamus: “doğudan ve güneyden üç milyon kara adam Avrupa’yı istila edecek.”

Avrupa bu korku üzerine siyasetini belirlemektedir.

Kehanet üzere…

Haksız da sayılmaz kendince…

Kendi kamuoyu vicdanını da bu yönde oluşturmaktadır.

Avrupa Birliği’nin en üst yönetim kademesi olan Avrupa Konseyi’nin tehdit algısı olarak karara bağladığı birincil tehlike ona göre ‘göçmen sorunu’dur. 

O yüzden Suriye’den göç hadisesi başlar başlamaz ilk tedbir olarak insanların seyahatini engelleyecek ve bunu insan ticareti olarak suç vasfına konduracak tedbirler aldılar. Bizim gibi ülkelere de üç kuruş karşılığında garibanları yakalamak düştü. Denizde boğulmalar, kapalı kasalı kamyonlarda göçmen yakalamalar. Nefes alamadan, Avrupa düşü görürken acı ölümler…

Bunun vebâli bizde değil mi?

Biz Avrupa’nın bekçisi miyiz?

Eşiğinde dilenci, kapı kulu muyuz? Oraya gitme emelinde olanlara niçin ‘dur’ diyen biziz?

Sonunda öyle bir anlaşma imzalattılar ki, kendi kuyumuzu kendi elimizle kazdık.

Bizim, en kötü yaptığımız iş, elimizdeki kozu ucuza vermektir.

Bunun bir benzerini 12 Eylül’de Kenan Evren yapmıştı.

Geçen yıl da bu hükümet.

Göçmen iade anlaşmasını imzaladı.

Artık Türkiye’nin göçmen kampı olmasının önü daha da açıldı.

Dün kozlarımıza değineceğimi söylemiştim. İşte bize şimdilik birkaç koz, dahası da var.

Kozlarımız:

1. Göçmen iade anlaşmasından imzamızı geri çekmek

2. Türkiye’deki bütün kampları Edirne’ye kurmak ve Türkiye tarafını yüksek duvarlarla çevirip Avrupa’ya bakan yüzünü ise özgürlükçü kılmak

3. En kısa sürede gerçek bir Birleşmiş Milletler toplamak. Üç gün sürecek toplantılar sonunda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin eskidiği hükmüne varıp yeni bir İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi neşretmek.

4. Bu beyannameye göre insanın seyahat özgürlüğünün önündeki bütün engelleri kaldırmak.

5. Dünyadaki bütün ülkelerin sınırlarını kaldırmasını temin edecek bir evrensel söylem geliştirmek ve bunu uygulamaya taşımak.

6. Bir İslam Birliği fikrini yeniden inşa etmek. Fakat bunu yaparken fitnenin projeye duhulünü engelleyecek bir çekirdek yapı tesis etmek.

7. Ziya Gökalp’ın yüz yıl evvel yazdığı gibi birkaç organizasyon kurmak. Halife icad eden Batı aklı yerine Abdülhamid’in bir halife olarak bile gerekli gördüğü şura fikrini işlemek ve İslam Siyaset Şurası, Eğitim Şurası, İktisat Şurası meydana getirmek.

AB üyelik talebinin karşılık bulması, uyum programı ile olmaz kozlarımızı kullanarak olur

Sayın Erdoğan ya da Davutoğlu tarihe geçmek istiyorsa Türkiye’nin AB üyeliğini gerçekleştirecek ne lazımsa yapmalarıdır. Şunu da unutmayalım ki; bu ülkede milli, muhafazakâr, milliyetçi, Kemalist, devrimci, akıncı, ülkücü, yeniden milli mücadeleci, İslâmcı ve daha ne kadar kendini bu topraklara ait sayan fikir ve ideolojik grup varsa hemen hepsi daha ortak Pazar tabiriyle açıklandığı dönemlerde AET’ye karşı olmuştur. Aslında Avrupa sanki bu ülkenin fikirlerini kendine karşı konumlandırma peşinde gibi gelir bana… Hiç yorulmadan üyelik taleplerimiz böylece rafa kaldırılmış olmakta ve Avrupa rahatlatılmaktadır. Hâlbuki bizim AB üyeliğimiz millî çıkarlarımızdandır.

AB üyesi olan bir ülkede Kürt sorunu bugünkü boyutlarıyla yaşanır mı hiç?

AB üyesi olan bir ülke en azından kendisine karşı örülen bütün ağların içinde olacağından, farkına varacak ve içinde tedbir cihetine gidecektir. 

Öte yandan nüfus artışı, genç nüfusunun yüksek oluşu ve istikbale dair umutları bulunan bir ülke oluşuyla Türkiye, AB’nin insan gücü açığını kapatacağı gibi, karar alma süreçlerinde de giderek etkin olacaktır. Bugün Almanya, AB parlamentosunun kahır ekseriyetini oluşturmada ve zaten kurucu irade olduğundan başat rol üstlenmektedir. Türkiye, üyeliği elde ederse eğer, elli yıl sonra Almanya’nın yerini alacaktır. Türkiye, Avrupa Parlamentosunda ağırlıklı grubu oluşturduğu gibi, diğer ülkelerden seçilenler arasında da Türkler (ayrıca diğer Müslümanlar) olacağı için, daha baskın sayıda parlamenter bulundurabilecektir. 

Avrupa Parlamentosu yanında, AB organlarındaki temsil kabiliyetimizin artacağını, AB bürokrasisindeki kadrolarımızın da ne kadar etkin olacağını ayrıca belirtmeye lüzum yok.

Sakıncaları var mı, elbette var. Fakat onların telafisi imkânsız değildir.

Özgüven ve stratejik üstünlük kavi bir imanla olur.

RUBAİ:

Dört köşe bucağa döndüm de durdum

Halimi cihana yeni duyurdum

İfrit sarmış ne zamandır her yanı

Nasıl içten içe çürüyor yurdum

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi