Faruk Köse

Faruk Köse

“Silahlı Mücadelesi Olan Kürt Siyasi Hareketi”

“Silahlı Mücadelesi Olan Kürt Siyasi Hareketi”

PKK’nın “terör örgütü” olduğundan kuşkusu olan “aklı başında” bir tek kişi var mıdır?

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun bünyesinde kurulan “Terör ve Şiddet Olayları Kapsamında Yaşam Hakkı İhlallerinin İncelenmesine Yönelik Alt Komisyon”, Ocak-2013’te bir rapor yayımlamıştı. Raporda açıklanan, 1984-2012 yılları arasındaki “PKK eylemlerinin 28 yıllık bilânçosu”na göre, 7 bin 918’i kamu görevlisi, 5 bin 557’si sivil, 22 bin 101’i terörist ve bunlara ilave edilecek PKK’nın iç infazları ile faili meçhul cinayetlerle birlikte, istatistiklere geçmeyen ölümler hariç, 35 bin 576 ölü!...

“Terörün mali boyutu” da korkunç. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, “Terörün Ülke Ekonomisine Tahmini Maliyeti” konulu raporu açıklarken dediklerini hatırlayın: “Terör olmasaydı Türkiye’nin her yıl ortalama 0,50 puan daha fazla kalkınması mümkündü; bunun da rakamsal karşılığı 2 trilyon 345 milyar TL’dir.” Bu “2 trilyon 345 milyar”ı 28 ile çarptığınızda, terörün 28 yıllık mali bilânçosuna ulaşırsınız.

Numan Kurtulmuş’un açıklamasına göre, terör dolayısıyla savunma ve güvenlik harcamalarına yapılan ilave masraflar ve maliyetlerin toplamı, “358 milyar 100 milyon TL”yi buluyor. Bu rakam borçlanarak karşılanmış. Eğer terör olmasaydı, 1986-2012 yılları arasında “borçlanma maliyeti” her yıl için yüzde 10 daha düşük olacak ve ilave maliyetin bugünkü değeri 161 milyar TL’de kalacaktı. Yine, eğer terör olmasaydı, Türkiye’ye 28 yılda toplam 263 milyar 800 milyon TL doğrudan yatırım gelecek ve böylece, 26 milyar 300 milyon TL ek doğrudan yabancı yatırımı elde edilecekti. Her yıl yüzde 20 fazla doğrudan yabancı yatırımcı gelmesi halinde bu, 52 milyar 600 milyon TL ek doğrudan yabancı yatırımı anlamına gelecekti.

Yani terör olmasaydı, bugün mali açıdan bambaşka bir ülkede yaşıyor olacaktık.

Şimdi bu veriler ışığında giriş cümlesine dönelim. “PKK’nın terör örgütü olduğundan kuşku duyan var mıdır?” diye sormuştum. Varmış! İşte gazeteci-yazar Abdülkadir Selvi PKK’yı öyle tanımladı ki, çok özür dilerim ama, “oha” demekten başka bir kelime bulamadım. Terör örgütü için söylediği söze bakın: “Silahlı mücadelesi olan Kürt siyasi hareketi.”

PKK hem “iç hukuk”a, hem “uluslararası hukuk”a ve hem de tüm “insani veriler”e göre “terör örgütü” olduğu ve halen de “terör faaliyetleri”ne devam ettiği halde, terör boyutunu unutturup, sanki öylesi de mümkün ve meşru imiş gibi, “silahlı mücadelesi olan Kürt siyasi hareketi” şeklinde tanımlanırsa, ister istemez insanın aklına şu gelir: Acaba PKK ile gizli bir anlaşma yapıldı da, anlaşma gereği olarak örgütün “terör örgütü” niteliğinin unutturulması için kamuoyunun hazırlanmasına yönelik bir kampanya mı başlatılacak? Nitekim geçen hafta yazmıştım; PKK elebaşıları, kendilerini aklama adına “biz yapmadık, ajanlar yaptı” stratejisine geçtiler ve kendi suçlarını “Gülen Cemaati”ne yıkmaya yönelik açıklamalar yapıyorlar. Üstelik bu söylem taraftar da buluyor.

Tüm bunların üzerine “terör örgütü”nün “silahlı mücadelesi olan Kürt siyasi hareketi” olarak tanımlanmasını ekleyin bakalım; tablodan aklı başında kaç kişi memnun kalacak?

Eğer barışın gelmesi için PKK’nın “silahı bırakıp siyasal harekete dönüşme”si bir yöntemse, bu tartışılır. Çözüm adına buna razı da olunabilir. Ancak bugün için PKK’nın terör örgütü olduğu gerçeğinin üstünü örtmek, hatta terör boyutunu yok sayarak “silahlı mücadelesi olan Kürt siyasi hareketi” olarak tanımlamak, kelimenin tam anlamıyla dalalettir.

Böyle bir söylem, askeri darbe yapan cuntaları da aklar. Darbe yapanlar, “biz de silahlı bir siyasi hareketiz ve iktidarı ele geçirdik” derlerse ne diyebiliriz? Yine, halihazırda var olan siyasi partiler/hareketler, “madem ki PKK silahlı mücadelesi olan siyasi hareket, o halde biz de siyasi hareket olarak silahlı mücadele birimlerimizi kuracağız” derlerse, haklı olmazlar mı? Mesela düşünsenize CHP’nin silahlı mücadele birimleri olduğunu...

Bu, işin bir yönü. Bundan daha vahimi ise şu:

Terör örgütü PKK’nın bile “silahlı mücadelesi olan Kürt siyasi hareketi” tanımlamasıyla temize çekilmeye çalışıldığı bir ortamda, mesela “Hizbu’t-Tahrir” gibi, mesela “Gülen cemaati” gibi oluşumları, bunlar hiçbir şiddete başvurmadıkları, silahlı hiçbir faaliyetleri olmadığı halde, “silahsız terör örgütü” yaftasıyla suçlarsanız... Yine, MGK’da “devlete paralel tüm yapılanmalar” tanımlamasıyla “İslami cemaatlerin tasfiyesi”ne yol açacak bir sürecin önünü açarsanız, bu, vicdanlarda nasıl bir yer bulur? Buna kafa yorar var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Faruk Köse Arşivi