Kürşad Yılmaz

Kürşad Yılmaz

Bir Ülkücü Portre Olarak: İbrahim Naci

Bir Ülkücü Portre Olarak: İbrahim Naci

                                                                         

 

                                                                     

   ".. Neylersin oğlum bekir, bak işte ben dedenim 
   Benim mezarım yoktur dardanos şehitlerindenim 
   Kül oldu yirmiüç baharım kıvırcık bir mart günü 
   Başımı ayrı gömdüler, gövdemi ayrı gömdüler 
   Ya gazi ya şehit diye geldik, şehit olduk 
   İki gözümle gördüm topların ölüm tükürdüğünü 
  Tövbeler olsun göklerin veremli gibi öksürdüğünü 
   Neylersin oğlum bekir, şehitlik alın yazısı.."*

Ya gazi ya şehit diye  “Çanakkale mahşerine” doğru yollara düşen binlerce Mehmetçik'ten biriydi Teğmen İbrahim Naci…

İstanbul’da, Beşiktaş’ta, Yeni Mahalle’de, Bostanüstü’de 62 Numaralı hanenin avlusundan çıkıp 71.Alay 11.Bölüğe teslim olduğu vakit ne için gittiğini, nelerden feragat ettiğinin, neleri bir daha asla yapamayacağının son derece bilincindeydi.

 “Aşk ateşi ile yanan ve tutuşan başımı o billuri  ve bakir göğsüne  dayayıp bahari  aşkımızın sevda şiirlerini dinlemeden” o meçhul diyara gideceğini düşünerek “cânânı” ile  ahirette buluşmak için  çoktan kavilleşmişti bile…

 Karanlık ve serin  Bir Beşiktaş akşamında dostları ile  toplanıp ud, armonika, def getirilip icra-yı ahenk edeceği  bir günün tekrarının belki de bir daha mümkün olmayacağını  bilerek  “Alahaısmarladık” demişti bile daha en başından her şeye..

Peki Ne için?

“Din ü devlet, mülk ü millet”için…

Diline  Vird-i zeban ettiği  vatanı için…

Bağrında çok sevdiği Süleyman Paşa’nın, Vatan şairi Namık Kemal’in kabrinin bulunduğu vaktiyle Türk’ün kahramanlığı ve büyüklüğü titreyen topraklar için…

Balkan Savaşları’ndan bu tarafa Bulgar’ın, İngiliz’in, Fransız’ın “bilmem ne belaların” uğursuz ve kirli ayaklarıyla çiğnenen ,ağlayan vatan topraklarına “Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz ”demek için…

İbrahim Naci hakkında bütün bu bilgileri, onun his dünyası Naci’nin Sirkeci’den bindiği vapurdan, Kerevizdere’deki şehadet şerbetini içtiği güne kadar tuttuğu“29 günlük” günlükten elde ediyoruz.

Adeta tarihe karşı nutuk atar gibi yazılan günlük,  harcı âlem günlüklerin dışında usta bir kalemin edebi bir üslupla yazdığı bir eser olması ile ayrı bir önem arz ediyor.

Askerin iaşesinden, ikmal yollarına, kullandığı teçhizata kadar son derece önemli bilgiler veren  ”günlük”  hepsinden önemlisi sinesi vatan aşkı ile çarpan şair ruhlu, şeksiz şüphesiz tam bir ülkücü olan, Teğmen İbrahim Naci’den bizi haberdar ediyor.**

Sipere Gideceğim!

Savaşta Acemi Subay’ı olarak görevlendirilen İbrahim Naci Cephe gerisinde bir görev yapmayı kendine yediremiyor sipere gitmek istediğini komutanına iletiyor. Zira “Siper” de bile  beklemeye  sabrı olmayan  İbrahim Naci’yi ,“meydanlar” çekiyordu. Naci bu durumu günlüğüne şu şekilde yazacaktı:

Şimdiye kadar acemi subayı bendim. Fakat şimdi senelerden beri memleket aşkı besleyen kalbimin arzusunu uygulama fırsatını ele geçirmişken kıymetsiz, ehemniyetsiz bir şeyle uğraşarak ümitsizliğe sokmak, bu layık mı idi. Hemen yerimden fırladım

-Ben İstemiyorum, sipere gideceğim, dedim. Ayrıca yüzbaşıya söyledim. Binbaşıya gitti. İşi uydurdu. Şimdi ne kadar müsterihim. Hem zaten bütün arkadaşlarım düşman karşısında dururken ben geride kalamazdım. Benim ince duygularım, hayal kırıklığına meyilli kalbim buna tahammül edemezdi. Ben siperde düşmanla karşı karşıya olmalıyım. Çünkü Çarpışmak boğuşmak istiyorum. Kan, ateş, ölüm görmek düşmana da kan kusturmak istiyorum. Hem ben, kendimin ne olduğunu anlayayım, hem düşman...”***

Tek Korkusu Vardı: Unutulmak

Kahraman Türk subayı Naci’yi korkutan bir şey vardı o da “unutulmak”... Bu korkusunu cepheyi gezerken bir yamaçta gördüğü mezarlarının başlarına ağaç dalı ve tahta parçaları dikilmiş, evinden çok uzakta yatan, fedakâr Mehmetçikleri görmesi üzerine şöyle anlatıyor:

 “Ve şimdi, doğrusu kalben pek sarsılmış bir haldeyim. Kendisi kim bilir nasıl bir naz u niyaz içinde büyümüş, ne azim bir anne-babanın şefkat ve merhameti ile beslenmiş bu vücutlar şimdi nerde yatıyorlar(…)

Şimdi düşünüyorum. Şehit olursam ben de mi böyle solgun yapraklı birkaç kel ağacın dibine gömülüp terk edileceğim. Fakat bu ne kadar merhametsiz ve ne kadar feciydi.

“Allahaısmarladık”

Teğmen Naci ” Yirmi dokuzuncu gün, yani 21 Haziran 1915/Pazartesi günü son olarak şu notları yazıyor: “Saat 7.00. Geceden beri düşman taarruz ediyor. Şimdi gidiyoruz. Allah hayreylesin... Saat 11.00. Muharebeye girdik. Milyonlarla top ve tüfek patlıyor. Şimdi birinci onbaşım yaralandı. Allahaısmarladık...”diyor ve o gün savaşın çok şiddetli yaşandığı Kerevizdere muharebelerinde şehadete eriyor.

Daha sonra Günlüğünü bulup okuyan Yüzbaşı Bedri Efendi 21  yaşında hayata veda eden kahramanın   günlüğüne  Türk gençliğinin döktüğü sel gibi kanın, vatanın kuru topraklarından daha intikam alıcı, daha gayretli, daha bilgili, Türklüğü ve Turan’ı eski haşmetinden daha yükseklere çıkaracak filizleri sulayacağını söylüyor ve  sanki yanındamış unutulma korkusunu için notu ekliyor:

"Naci, sen ve emsalin ölmediniz, bir iki kazma darbesiyle oyulmuş bir çukura gömülmediniz; siz büyük Türklüğün Müslümanlığın sinesinde hürmet ve saygıyla yaşayacaksınız!"

Ve kendisi de virgül atıp yazmaya devam edemediği günlüğü buluşundan 12 gün sonra şehit oluyor…

Teğmen İbrahim Naci,Yüzbaşı Bedri ve binlerce Çanakkale’de “Bedrin Arslanları” gibi dövüşüp   “ hilal”e karıştılar.

Naci Unutulmadı! Ahfadı Da Unutulmayacaktır!

Türk Milleti’nin maşeri vicdanı ne onları, Ne Sarıkamış’ta buz tutan yürekleri, Yemen çöllerine giden “babayiğitleri”, ne de PKK’ya karşı Cudi’de, Gabar’da verdiği şehitlerini unutacaktır.

Çünkü Türk milleti çiğdemlerle, gelinciklerle bezenmiş baharın göz kırptığı bu sabaha mutlu bir şekilde uyanıyorsa, bu cennet vatanda Hilalin gölgesinde, namusu ve şerefi ile yaşıyor ise bunu aziz şehitlerimize borçludur.

Allah-u Teala, bize yaşayacakları tüm baharlarını torunlarına hediye eden aziz şehitlerimizle haşr olmayı nasip etsin…Amin..amin..amin…

Notlar

*Attila İlhan-Barak Muslu Mezarlığı Şiirinden

**Günlüğü yayına hazırlayan ve “fenafil vatan” İbrahim Naci Bey’le bizi tanıştıran, bilhassa onun ruhuna Fatiha okumamıza vesile olan Çanakkale Savaşı Harp Malzemeleri ve Belgeleri Koleksiyoner’i Seyit Ahmet Sılay Beyefendi'ye teşekkürü bir borç biliyorum.

***Allahaısmarladık Kitabı/Yeditepe Yayınları/sahife 82/14.Gün-6 Haziran 1915

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Kürşad Yılmaz Arşivi