Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Erk paylaşılmaz ama...

Erk paylaşılmaz ama...

Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a “ERK PAYLAŞILMAZ” uyarımı yaptığım günden bu yana yedi yıla yakın bir zaman geçti.

Cemaatin Türkçe Olimpiyatlarında o yüzden “hocam artık Türkiye çok demokratik bir ülke oldu, niçin gelmiyorsun” uyarısını yapmıştı.

Sonra da askeri vesayetten kurtulma hamlelerindeki malum ittifak ve daha sonrasında da onun 17 Aralık sürecinde yeni bir paylaşılmayan erkin deruhtesi gündemini yaşadık.

Bugün de parti içinde bir erk savaşı var.

Taraflar iki gibi görünse de daha fazla…

Mesele Davutoğlu ile Erdoğan yani başbakan ile cumhurbaşkanı arasında değil sadece.

Gökçek oradan çıkıyor, Arınç buradan…

Daha kim bilir kimler “ulan ben de varım, ben saksı mıyım, beni de göreceksiniz” gibisinden itirazlarını yükseltebilirler.

Erk paylaşılmaz anladık da; siz, benim dediğimi yanlış anladınız.

Ben, “erk paylaşılmaz” dediğimde, ardında bir mayayı ve meleke-i icadı kastetmiştim. Erki kullanacak kişide hanlık formasyonu ve liderlik vasfı muvacehesinde bu iki unsurun bulunduğunu tasavvur etmiştim.

Maya ve meleke-i icad…

Maya bin yıllık maya olacak. Dokunduğunu bizden yapan maya.. Değiştiren, dönüştüren… biz kılan..

Meleke-i icad ise Mehmet Akif’e ait bir kavram…

Hani şimdilerde empati tiyorlar ya onun bizdeki karşılığı…

Meleke-i icad…

Yani ki başkasının bederineheyakiline nüfuz edebilmek…

Kendini ötekinin yerine koyabilmek… Erk paylaşılmaz ama erki kullanan kişi başkasının bederine heyakiline nüfuz eder, onun ıstırabını duyar, vicdan ve fikir ortaklığı olur. Yoksa tesis eder. 

Ben yaptım oldu ile olmaz.

KÖTÜMSERLİK ARTIYOR

YAPILAN BİR ARAŞTIRMADA milletimizin kahır ekseriyetinin yarınlar ümitsiz olduğu anlaşılmış. Merkez Bankası ile Türkiye İstatistik Kurumu ortaklaşa yapmış araştırmayı.

Gelecek yılda işsizlik ne olur, önümüzdeki yıl para biriktirebilecek misiniz, ekonomi nasıl olur’gibi sorulara verilen cevaplar hiç de iç açıcı değil. Ve aydan aya yapılan yenileriyle kötümserlik giderek artıyormuş.

Kötümserlerin, karamsarların oranı geçen aya göre %17 nispetinde artış göstermiş.

Aslında herhangi bir araştırmaya ihtiyaç yok.

Gözü, aklı, kalbi ve vicdanı olan her insan şöyle bir cemiyetin arasında dolaşsa, kendini ötekinin yerine koysa, empati ya da meleke-i icad yapsa bu hakikati görecek. Vehametin derecesini kavrayabilecek.

Türkiye bu kötümserlikle herhangi bir savaştan Balkan bozgunu gibi bir bozgun yaşayabilir.

Fakat mayası ve meleke-i icadı sayesinde ardından bir Çanakkale ve İstiklal harbi için bence hâlâ küllerinden bir diriliş muştusu inşa edebilir.

O halde tasavvuftaki gibi “HAYRET” makamında olduğumuzu var sayıp dibe vuruşumuzu seyretmeliyiz.

Seyirci olabilecek miyiz?

İşte orası meşkûk…

“Ya Ol, Ya Ol!”

Eski Türkiye ile Yeni Türkiye…  Soner Yalçın diyor ki “Atatürk yıktı ama kurdu. Bunlar yıktı ama kuramadı.”

Belki Eski Türkiye ile Yeni Türkiye muhabbeti bu minvalde bir ihtiyaca cevap verebilirdi.

Eski Türkiye denince propaganda ile gerçek birbirine karışıyor. Bazı kötü şeylerle bazı iyi işler karıştırılıyor. Daha doğrusu kötü şeyler iyi şeyleri kapatıyor.

Tamam, kötü şeyler oldu eski Türkiye’de…

Ama barajlar, fabrikalar, üretim seferberliği, digergamlıklar, sadece devlet kademesinde değil cemaatlerde, tarikatlerde, derneklerde, partilerde kahramanca sürdürülen dava adamlığı…

O bile yeter. Kahramanca sürdürülen dava adamlığından şimdi eser var mı?

Tamam, Eski Türkiye yıkılsın…

Yerine Yeni Türkiye sadece Cumhurbaşkanımızın –gerçekten de başarılı bulduğum- kamuoyunu hazırlama taktik ve senaryolarından ibaret olursa yarına nasıl bir hüküm kalacaktır sizce?

Sayın Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığı ve Sayın Erdoğan’ın köşke yahut yeni saraya çıkışı belki bir fırsat olabilirdi…

Ama vesayet hissi daha şimdiden Ak partilileri bile kötümser yaptı, ümitsiz kıldı.

Artık sadece toplumun bir kesimi kötümser, karamsar ve ümitsiz değil yarınlardan; kahır ekseriyeti ve içinde Ak partililer de… 

O zaman yapılması gereken bir şey var bana göre.

Müslüman olmak yeniden... Tevazu ve digergamlık ili mayanın yeniden teşekkülüne çaba sarfetmek gerek.

Davutoğlu başbakan ve lider olmalı, Erdoğan da sadece Cumhurbaşkanı… Davutoğlu’nun başbakan olduğu ilk gün o iddialı çıkışının hakikat olmasını temin etmeli…

“Restorasyon hükümeti olacağız!”

Gerçekten de Cumhuriyetin bir restorasyona ihtiyacı yok mu?

Ve bu da -olmayan- Kürt Sorunundan daha önemli değil mi?

Yeni Türkiye imajı varsın yeni başbakanın olsun.

Kıskanmamak gerek. Ne olur, ne sakıncası var?  Ben de Üstat Necip Fazıl’ın menderes’e bir zamanlar hitap ettiği gibi Sayın Cumhurbaşkanımıza hitap etmek istiyorum. Bunu ona etrafından herhangi biri söyleyebilir mi bilmiyorum.

Belki Saatçi Musa söylerdi…

“Ya ol Ya öl!”

Değil…

“Ya ol, ya ol! Olmak için oldur. Kırma etme, yıkma, incitme, germe…

Yapıcı ol, meleke-i icad yap…

Mayanı bul…

Yoksa akıbet pek berbat…”

Benden söylemesi…

Rubai

Merhamet ve sadakat iki kardeşti evveli

Yansa kardeşinin bağrı yanar tüm tevekkeli

Şimdi kin ve haset sardı cemiyetin bağrını

Şimdi riya galiptir ve ihanetse kuvveli 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi