Faruk Köse

Faruk Köse

Esas sorun ‘Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi’nde

Esas sorun ‘Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi’nde

Dün Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ’un yaklaşımına dikkat çekmiştim. Aslında meselem İlker Başbuğ ile değil; lâkin Başbuğ’un sözünü ettiğim yaklaşımı, halen üzerimizde âmir olan “sistem/rejim”in ve o sistem/rejim üzerinden varlık ve hükümranlık sürdüren “derin yapı”nın da esas yaklaşımı. O yüzden konuya bugün devam etmek istiyorum.

Afyon’da verdiği konferansta “din”e ve “dindar”a selam gönderiyormuş gibi yapan Başbuğ, Afyon’un yanıbaşındaki Isparta’da verdiği konferansta asıl niyetini/zihniyetini izhar ederken, ülke olarak esas sorunumuza da işaret etti: “Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi...”

Cumhuriyet kurulduktan sonra getirilen “Laik/Dindışı sistem/rejim”, bir yandan “din ile siyasal, sosyal, hukuki, iktisadi vd. ilişkiler”i kesip tüm bağları koparırken ve dini hayatın hiçbir alanına karıştırmazken, diğer yandan da insanların “İslami eğitim”lerinin bile nasıl olacağına, “ne kadar dindar olunacağı”na, “dinin ve dini hükümlerin hangilerinin ne kadar öğrenileceği”ne karar vermeye başladı. Çünkü “Laik/Kemalist rejim”, sadece “dini hayattan söküp atmak”la yetinmedi, o dinin insanlar tarafından nasıl ve ne kadar öğrenilebileceğine de müdahale etti.

İşte bu hususta Başbuğ şöyle diyor: “Dini cemaatlere mi bırakacaksınız? Din eğitimini herkese bırakırsanız paramparça olursunuz!” Niçin paramparça olalım? Hiç “Ümmet birliği”ni öneren ve önceleyen İslam dini toplumu paramparça eder mi? Aslında, “eğer İslam’ın gerçeği öğrenilirse bizim kurduğumuz rejim/sistem paramparça olur” endişesi taşıyorlar da durumu böyle ifade ediyorlar.

Başbuğ, Cumhuriyet’i M.Kemal ve arkadaşlarının kurduğunu hatırlatarak diyor ki: “Bizler onların kurduğu Cumhuriyet’in fazileti altında yaşıyoruz.” Artık kimseyi inandıramadıkları şu meşhur “olmasaydı olmazdık” muhabbeti yani. Buradan, “Türk milletinin yüreğindeki Atatürk sevgisini hiçbir zaman azaltamazlar” kanaatine ulaşıyor. Madem öyle, “M.Kemal’i Koruma Kanunu”nu kaldırıp propaganda/tanıtım imkânları eşitlensin ve sonra, “milletin M.Kemal sevgisi”ni anlamaya dair referandum yapılsın. Çıkacak sonuca razı olurlar mı?

İlker Başbuğ, M.Kemal vurgusunun ardından “Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi”ne değiniyor. Anayasadaki Türkiye’nin “demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” olduğuna dair hükmü hatırlattıktan sonra şöyle diyor: “Bu temel niteliklerin değiştirilmesi teklif bile edilemez. Nasıl bir Türkiye dediğimizde cevabı burada. Bu dört temel niteliğe iki nitelik daha eklenmeli. Ulus devlet ve üniter devlet. Mustafa Kemal ve silah arkadaşları cumhuriyeti kurarken bir felsefeleri vardı. Kuruluş felsefesi. Siz bunu değiştiremezsiniz. Normal olarak bir devletin kuruluş felsefesinin değiştirilmesi mümkün değildir.” 

Bu ifadeler üzerinde biraz durmak gerekiyor. Yine sondan başlayarak ele alacak olursak; Başbuğ diyor ki: “Normal olarak bir devletin kuruluş felsefesinin değiştirilmesi mümkün değildir.” Burada “toplum”u değil “devlet organizasyonu”nu önceleyen ve esas alan, diğer her şeyi “Devlete bağlı/tâbî” kılan ve “devlette durağanlık”ı esas alan bir yaklaşım var. Eğer “toplum devletin toplumu” ise, evet, işte “Laik/Kemalist Devlet”te olduğu gibi “devletin kuruluş felsefesi”ni değiştiremezsiniz; çünkü aslolan “devlet aygıtı”dır ve kalan her şey devlet için vardır. Ancak eğer -olması gerektiği gibi- “devlet toplumun devleti” ise, işte o zaman “devleti de değiştirirsiniz, kuruluş felsefesini de...” Çünkü o durumda “devlet toplum için vardır ve toplum, kullandığı aygıta dilediği biçimi verebilir” ve zaten, devlet olmasa da toplum var olabilir, ancak toplum yoksa devlet de yoktur.

Başbuğ, bu ifadesinden önce, “Mustafa Kemal ve silah arkadaşları Cumhuriyet’i kurarken bir felsefeleri vardı. Kuruluş felsefesi. Siz bunu değiştiremezsiniz” diyerek, bir milletin “devletli hayat”ını M.Kemal’in belirlediği “kuruluş felsefesi”ne mahkûm ediyor ve bunun değiştirilemeyeceğini söylüyor.

İşte başlıkta vurguladığım husus bu. Elbette her devletin bir kuruluş felsefesi vardır; ancak “devlet aygıtı” da, “kuruluş felsefesi” de mutlak, değişmez, dokunulmaz, kutsal falan değildir. “Toplumun kimlik ve kişilik değerlerine göre her zaman değiştirilebilir, yenilenebilir.” Çünkü aslolan insandır/toplumdur ve toplum, devlet aygıtını dilediği gibi değiştirebilmelidir. Yani “kuruluş felsefesi tahakkümü”nden kesinlikle kurtulmak lazımdır.

Başbuğ’a göre “Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi” şunlarmış: “Demokratik Devlet”, “Laik Devlet”, “Sosyal Devlet”, “Hukuk Devleti”, “Ulus Devleti” ve “Üniter Devlet.” Başbuğ, “bu temel niteliklerin değiştirilmesi teklif bile edilemez. Nasıl bir Türkiye dediğimizde cevabı burada” diyor. İşte bizim itirazımız buna.

Özellikle de “ulusalcılık” ve “Laiklik” üzerine kurulu bir devlet düzeni, bu “müslüman millet”e uymuyor. “Hukuk düzeni” de, “Demokrasi” de İslam ile bağdaşmıyor. “Laik-Kemalist devlet” baştan beri milleti kendine uygun olarak dönüştürüp biçimlendirmeye kalkıştı ve ortada millet diye bir şey bırakmadı. Şimdi “devleti millete göre değiştirmek, dönüştürmek ve yeniden biçimlendirmek”; bunun için de “Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi”ni terk etmek lazım.

Bu değişikliği yapacak olan, gerçekten de “İslam’ın temel esaslarına uygun olarak yetiştirilecek dindar nesil”dir. İşte bunu bildiği için Başbuğ, şöyle deme gereğini hissediyor: “Laik devlette din eğitimi devlete düşen bir yükümlülüktür. Dini cemaatlere mi bırakacaksınız. Din eğitimini herkese bırakırsanız paramparça olursunuz.”

İşte buna karşıyız. Laik devlet dini eğitimi belirleyemez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Faruk Köse Arşivi