Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Huzur

Huzur

Bütün insanların peşinden koştuğu sağlıkla birlikte iki önemli husus: Huzur ve Mutluluk.

Hemen her şey, bu iki aranılan varoluş durumuna götürücü vasıta olarak görülebilir. Bazıları para kazanarak, bazıları çok başarılı olarak, bazıları makam-mevki sahibi olarak, bazıları güçlü olarak, bazıları sanat-felsefe-bilim yaparak, bazıları dindar bir tavır sahibi olarak huzurlu ve mutlu olunacağını düşünürler.

Pek bilmeyiz aslında mutlu ve huzurlu olmanın ne manaya geldiklerini. Bir bilgi meselesi olmaktan ziyade bir yaşantı halidirler çünkü. Yaşantı halleri son derece öznel oldukları için kavramsallaştırılamazlar ve söze de dökülemezler. Buna rağmen biz, bu tür yaşantı hallerini tasvir etmeye ve tanımlama yapmaktan ziyade anlamaya çalışırız.

Huzur, ruhun ve zihnin sükûnet bulması halidir. Kendi içinde insanın sağladığı sakinlik durumudur. Huzur, insanın zihnen ve ruhen sarsılmama, etkilenmeme hali ile ortaya çıkan ve kendisini bir huzurda hazır hissetmesi durumunda gerçekleşen deruni bir dinginlik olarak da düşünülebilir. Gerek kendi içimizden gerekse dışımızdan gelen ve bizi sürekli karar vermeye, eylemde bulunmaya zorlayan, iç dünyamızda çatışma, çelişme ve gel-git yaşamamıza neden olan uyarıcılara karşı ilgisiz kalma, hatta ilgisiz kalmanın da ötesinde bu tür uyarıcıların kendimize ulaşma yollarını ortadan kaldırma ile gerçekleşecek olan bir durumdur. Huzur, hiçbir zorbalığın nüfuz edemediği bir durumun sonucudur.

“Huzur İslâm’dadır”, “Bir tatlı huzur almaya geldim Kalamış’tan” gibi ifadelerle kastedilmek istenen nedir? Manevi bir iklim, çok güzel bir tabiat manzarası huzur için bir zemin teşkil edebilmektedir. Huzur yakalanan, alınan bir şey midir? Bu iki ifade huzurun, bir yerde bulunmakla, orada hazır olmakla ilgili bir şey olduğunu söylemiyor mu? 

Huzurun, hazır olmakla ilgili olduğunu söylemek mümkün sanki. Kendimizi, hazır hissetmediğimiz bir durum karşısında tedirgin hissedişimiz, beklenmedik ve belirsiz bir durum karşısında da huzursuz oluşumuz, huzurun hazır olmak ve hazır hissetmekle yakın ilişkisi olduğu fikrini doğrular gibidir.

Ataraksia kavramı, insanın kendi iç dünyasında her türlü etkiye karşı kendisini kapattığı ve koruduğu durumu göstermesi bakımından sükûneti ifade ettiği için huzur kavramına benzer. Çünkü insan, kendi iç dünyasında yaşadığı çelişkiler, kararsızlıklar, çatışmalar ve bunların neden olduğu gerginlik durumlarından ötürü huzursuz olur. Huzursuz oluş insanda, varoluşsal bir sarsıntıyı ortaya çıkarır. 

Huzursuzluğun belirsizlik, ne yapacağını bilememe, güvensizliğin pençesinden kurtulamama gibi durumlarla da ilgisi vardır. Bundan dolayı huzur, bir şeyden emin olma, kendisini güvende hissetme gibi durumlara bağlı olduğundan ötürü de kendisine kendimizi tam bir sadakat ile teslim edebileceğimiz bir varlığı şart koşabilir. Bunun için de kendi dışımızla da ilgili olarak gerçekleşebilecek tarafları da olduğu düşünülebilir. 

Şurası kesin olarak söylenebilir: huzur, öyle bir ortam ve iklimi şart koşar ki, içinde bulunduğumuz ortam ve iklimin sahip olduğu sükûneti kendi içimize dâhil eder ve ruh ve beden olarak her türlü maddi ağırlıkları atarız. 

Menfaat hissinden, egoizmden tamamen uzak, eşyanın maddi görünüşlerinden ziyade manevi değer ve anlamlarını yakalamış, gelip geçici olan ile kalıcı olanı birbirinde ayırıp ebedi olana kendisini teslim etmiş, olup bitenleri büyük bir soğukkanlılıkla karşılayıp onları kendi iç dünyasının bilgece tutumuyla bertaraf edebilmiş bir insanın yüzündeki mana ile ortaya çıkan huzur olmuşluğun, tevekkülün, kemalin bir sonucudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi