Hüsnü Aktaş

Hüsnü Aktaş

Düşünce Hürriyeti, Muhalefet ve İsyan Üzerine Notlar

Düşünce Hürriyeti, Muhalefet ve İsyan Üzerine Notlar

Ba­zı İs­lâ­mi kay­nak­lar­da ‘ha­ki­ka­te uy­gun olan bil­gi­ye ilim de­ni­li­r’ ta­ri­fi­ne yer ve­ril­miş­tir. İlim ile dü­şün­ce (fi­kir) ara­sın­da­ki mü­na­se­be­ti in­kâr et­mek ko­lay de­ğil­dir. Du­yu or­gan­la­rı­nın fa­ali­yet­le­ri ve akıl yü­rüt­me yo­luy­la el­de edi­len bil­gi­le­rin/fi­kir­le­rin, doğ­ru ve­ya yan­lış ol­ma ih­ti­ma­li var­dır. Te­fek­kü­re, te­zek­kü­re, te­veh­hü­me ve sez­gi­ye da­ya­nan dü­şün­ce­ler ile ha­ki­kat ara­sın­da­ki mü­na­se­be­tin, de­ği­şik açı­lar­dan tah­lil edil­me­si ge­re­kir. Ba­zı kay­nak­lar­da, ha­ki­ka­te uy­gun olan ve akıl yü­rüt­me yo­luy­la el­de edi­len fi­kir­ler ‘hik­me­t’ kav­ra­mıy­la ifa­de edil­miş­tir. İmam Ra­gib El İs­fe­ha­nî “A­kıl­la, ha­ki­kat ola­nı tes­bit et­me ka­bi­li­ye­ti­ne hik­met de­ni­li­r” ta­ri­fi­ni yap­mış­tır.”(1) Muh­kem nass­la sa­bit ol­ma­yan si­ya­si, hu­ku­ki, ah­lâ­ki ve iç­ti­mâ­i me­se­le­ler­le il­gi­li olan fi­kir­ler, iza­fi bir de­ğe­re ha­iz­dir. Hat­ta ik­ti­dar sa­hip­le­ri­ne mu­ha­le­fet eden bir kim­se­le­rin, on­lar için za­rar­lı ola­bi­le­cek dü­şün­ce­le­ri/fi­kir­le­ri ifa­de et­me­le­ri de müm­kün­dür. Bu­nu ön­le­me­nin yo­lu, mu­ha­lif olan kim­se­le­ri sus­tur­mak de­ğil­dir. 

Mo­dern si­ya­si li­te­ra­tür­de önem­li ye­ri olan “mu­ha­le­fe­t” kav­ra­mı ile İs­lâ­mi kay­nak­lar­da yer alan ‘Hi­lâ­fi­yat İl­mi­’ bir­bi­rin­den fark­lı key­fi­ye­ti ifa­de eder­ler. Arap­ça­da, si­ya­si an­lam­da kul­la­nı­lan mu­ha­le­fet te­ri­mi ye­ri­ne “mu­’â­ra­da­” ke­li­me­si kul­la­nıl­mış­tır. Mu­’â­ra­da “kar­şı­lık ver­me, mü­za­ke­re, ten­kit, kar­şı gö­rüş be­lirt­me ve red­det­me­” gi­bi an­lam­la­ra ge­lir.(2) Te­rim ola­rak da çok ben­zer bir şe­kil­de “ten­kit, sor­gu­la­ma ve gö­rüş ay­rı­lı­ğı­” de­mek­tir. Gü­nü­müz­de her tür­lü mu­ha­lif ha­re­ket ve dü­şün­ce, ik­ti­dar­da ol­ma­yan­la­rın ha­li­ni ifa­de için kul­la­nıl­mak­ta­dır. Si­ya­si mu­ha­le­fet ile si­lah­lı mü­ca­de­le bir­bi­rin­den fark­lı ha­di­se­ler­dir. İs­lâm Fık­hı­’n­da, ik­ti­da­rı (sul­ta­yı) ele ge­çir­mek için ve­ri­len si­lah­lı mü­ca­de­le, bağy kav­ra­mıy­la ifa­de edil­miş­tir.  Arap­ça olan “Bağy “ke­li­me­si la­zım (ge­çiş­siz) ola­rak kul­la­nıl­dı­ğı za­man:”Had­di aş­mak, ih­ti­ras­la sal­dır­mak, nef­si­ne zul­met­mek ve­ya baş­ka­la­rı­nın hak­la­rı­na te­ca­vüz­de bu­lun­ma­k” gi­bi ma­nâ­la­ra ge­lir. Bir mü­kel­le­fin hu­ku­ku ha­fi­fe al­ma­sı ve­ya ha­ram iş­le­me­si, fer­di plân­da or­ta­ya çı­kan bağy hük­mün­de­dir. Bağy te­ri­mi, mü­te­ad­di (ge­çiş­li) ola­rak kul­la­nıl­dı­ğı za­man “ik­ti­da­rı ta­lep et­me­yi ve­ya ta­lep hu­su­sun­da aşı­rı git­me­yi­” ifa­de eder. Dür­ri­’l Muh­ta­r’­da:”Bağy lû­gat­ta ta­lep ma­na­sı­na­dır. “İş­te bi­zim ta­lep et­ti­ği­miz, is­te­di­ği­miz bu idi.” (El Kehf Sû­re­si: 64) ayet-i ke­ri­me­sin­de bu ma­hi­yet­te kul­la­nıl­mış­tır. Örf­te ise cevr ve zu­lüm gi­bi, ya­pıl­ma­sı he­lâl ol­ma­yan bir şe­yi is­te­mek­ti­r’ (3) hük­mü ka­yıt­lı­dır. Adil olan bir ha­li­fe­nin ve­la­ye­ti­ne son ver­mek ni­ye­tiy­le ve yan­lış bir te­vil so­nu­cun­da, si­lâh­lı mü­ca­de­le­ye baş­la­yan kim­se­le­re bağ­yi de­ni­lir.  İmam-ı Azam Ebu Ha­ni­fe­’ye gö­re; meş­ru ha­li­fe­ye ve onun âdil hü­kü­me­ti­ne kar­şı çı­kan, za­ma­nın ima­mı­nı kı­na­yan, hat­ta öl­dü­re­ce­ği­ni söy­le­yen kim­se­ye; bu mu­ha­le­fe­tin­den do­la­yı (fii­len si­lah­lı mü­ca­de­le­ye baş­la­ma­dı­ğı müd­det­çe ) her­han­gi bir ce­za ve­ri­le­mez. Zi­ra dav­ra­nı­şı ha­ta­lı bi­le ol­sa, söz­le sı­nır­lı ka­lan bir teh­dit­tir. Bu gö­rü­şü­nü, Ha­li­fe Hz. Ali’­nin (ra) tat­bi­ka­tı­nı mi­sal ve­re­rek açık­la­mış­tır. Emi­rü­’l mü­’mi­nin Hz. Ali (ra) za­ma­nın­da fit­ne­nin ya­yıl­dı­ğı bir dö­nem­de; Kü­fe­’de ken­di­si­ni kı­na­yan, eleş­ti­ren ve iç­le­rin­den bi­ri­nin “Ye­min ol­sun ki onu öl­dü­re­ce­ği­m” de­di­ği sa­bit olan beş ki­şi­lik bir grup ya­ka­lan­mış­tır. Ya­ka­la­nan­lar ara­sın­da ken­di­si­ni öl­dür­me­ye ye­min eden kim­se de var­dır. Ha­li­fe Hz. Ali (ra) on­la­rın ser­best bı­ra­kıl­ma­la­rı­nı em­ret­miş­tir. Şur­ta ami­ri­nin, ken­di­si­ne hi­ta­ben “Ey mü’­min­le­rin emi­ri!.. Se­ni öl­dü­re­ce­ği­ne ye­min eden bu ada­mı da ser­best mi bı­ra­ka­lım ?”su­ali­ni sor­ma­sı üze­ri­ne, Hz. Ali (ra) “Be­ni öl­dür­me­ye azm et­miş ola­bi­lir. An­cak öl­dür­me­di­ği­ni gö­rü­yor­sun. İş­le­me­di­ği bir suç­tan do­la­yı kim­se­ye ce­za ve­ri­le­me­z” di­ye­rek, teh­di­di aşı­rı bir mu­ha­le­fet ola­rak de­ğer­len­dir­miş­tir. İmam-ı Azam Ebu Ha­nî­fe, ha­ya­tı bo­yun­ca in­san­la­rın dü­şün­ce hür­ri­yet­le­ri­ni ve si­ya­si ter­cih hak­la­rı­nı sa­vun­muş­tur. Mu­ha­lif­le­ri onu, rey eko­lü­nün ku­ru­cu­su ilân et­me­le­ri­nin bir se­be­bi de bu­dur. (4) 

 İn­sa­nın dü­şün­ce­le­ri­ni ifa­de hak­kı, fıt­ra­tı­nın za­ru­ri bir so­nu­cu­dur. Her in­sa­nın, yük­len­di­ği emâ­net ve ken­di­ne tev­di edi­len hi­lâ­fet va­zi­fe­si çer­çe­ve­sin­de, şah­sî hür­ri­ye­tin ko­run­ma­sı şart­tır. Me­se­lâ: Meş­ru bir se­beb ol­ma­dı­ğı müd­det­çe, akıl­lı olan bir in­sa­nın ta­sar­ruf­la­rı­nın kı­sıt­lan­ma­sı ca­iz de­ğil­dir. Şah­sî hür­ri­ye­te say­gı gös­te­ril­me­si, fert ile top­lum ara­sın­da­ki mü­na­se­be­tin, bu esa­sa gö­re şe­kil­len­di­ril­me­si za­ru­ri­dir. İmam-ı Azam Ebû Ha­ni­fe­’ye gö­re; müs­lü­man­lar için dü­şün­ce ve mu­ha­le­fet hür­ri­ye­ti, sa­de­ce hak de­ğil, ay­nı za­man­da va­zi­fe hük­mün­de­dir. Bu hak­kın ve va­zi­fe­nin di­nin as­lı ol­du­ğu­nu sa­vun­muş­tur. İmam-ı Azam Ebû Ha­ni­fe­’ye gö­re, dev­le­tin meş­ru­iye­ti­nin za­ru­ri şar­tı adâ­le­te ria­yet­tir.  Dev­let re­isi­nin ile­ri sür­dü­ğü şart­lar hu­ku­ka uy­gun de­ğil­se, hiç­bir de­ğe­re ha­iz de­ğil­dir. İmam-ı Azam Ebu Ha­ni­fe bu ha­ki­ka­ti, za­ma­nın sul­ta­nı­na teb­liğ et­mek­ten çe­kin­me­miş­tir. Ha­di­se şu­dur: 765 yı­lın­da (Hic­ri: 149) Mu­sul hal­kı, sul­ta­na is­yan et­miş­tir. Ab­ba­sî ha­li­fe­si Man­sur, da­ha ön­ce­ki ayak­lan­ma­la­rın­da “Bir da­ha is­yan eder­ler­se, kan­la­rı­nın ve mal­la­rı­nın ken­di­si­ne he­lal ola­ca­ğı­na­” da­ir Mu­sul hal­kın­dan söz al­mış­tır. İkin­ci de­fa ayak­la­nın­ca sul­tan Man­sur, ara­la­rın­da İmam-ı Azam Ebû Ha­ni­fe­’nin de bu­lun­du­ğu, dö­ne­min fa­kih­le­ri­ni ça­ğır­mış ve bu an­laş­ma­ya gö­re kan­la­rı­nın ve mal­la­rı­nın ken­di­si­ne he­lal olup-ol­ma­dı­ğı­na da­ir fet­va is­te­miş­tir. Mec­lis­te ha­zır bu­lu­nan ba­zı fa­kih­ler; an­laş­ma­ya da­ya­na­rak, “Af­fe­der­sen, bu se­nin mer­ha­me­ti­nin bir ese­ri­dir. Ce­za­lan­dı­rır­san hak et­tik­le­rin­den do­la­yı­dı­r” gö­rü­şü­nü ifa­de et­miş­ler­dir Ebu Ha­ni­fe­’nin ce­vap ver­me­me­si ve sus­ma­yı ter­cih et­me­si, sul­ta­nın dik­ka­ti­ni çek­miş­tir. Sul­tan Man­sur, İmam-ı Azam Ebû Ha­ni­fe­’ye “Ho­ca efen­di, sen ne der­sin?” su­ali­ni sor­ma ih­ti­ya­cı­nı his­set­miş­tir. İmam-ı Azam Ebû Ha­ni­fe, bu sua­le şu ce­va­bı ver­miş­tir: “On­lar sa­na, hak­la­rı ol­ma­yan (kan­la­rıy­la il­gi­li) bir söz ver­miş­ler­dir. Can ko­nu­sun­da cö­mert­lik ve­ya mü­bah­lık söz­ko­nu­su de­ğil­dir. Sen de on­la­ra hak­kın ol­ma­yan bir şart koş­muş­sun. Çün­kü, müs­lü­ma­nın ka­nı an­cak üç se­bep­le he­lal olur. Şa­yet bir ka­dın ken­di­si­ni ni­kâh­sız ola­rak bir ada­ma he­lâl kıl­sa, bu he­lâl olur mu?” Man­sur, “Ha­yı­r” ce­va­bı­nı ve­rin­ce, Ebu Ha­ni­fe Sul­ta­na “Mu­sul hal­kın­dan eli­ni çek, on­la­rın kan­la­rı sa­na he­lâl de­ğil­di­r” di­ye­rek, gö­rü­şü­nü or­ta­ya koy­muş­tur. Ab­ba­si ha­li­fe­si Man­sur, al­dı­ğı bu ce­vap­tan hoş­nut ol­ma­mış, fa­kat doğ­ru ol­du­ğu­na ka­na­at ge­tir­miş­tir. Mec­lis­te bu­lu­nan di­ğer fa­kih­le­rin da­ğıl­ma­sın­dan son­ra, İmam-ı Azam Ebû Ha­ni­fe­’ye (rh.a) hi­ta­ben “De­di­ğin doğ­ru. Şim­di mem­le­ke­ti­ne dön ve ima­mı­nı le­ke­le­ye­cek bu fet­va­yı in­san­la­ra an­lat­ma!.. Eğer an­la­tır­san, ima­mı­na kar­şı is­yan eden­le­re ruh­sat ver­miş olur­su­n’ (5) de­miş­tir.

İmam-ı Azam Ebu Ha­ni­fe (rh.a); in­san­la­rın dü­şün­ce hür­ri­yet­le­ri­ni ve mu­ha­le­fet hak­la­rı­nı, yan­lış bir ka­rar ver­di­ği za­man mah­ke­me re­is­le­ri­ne (ka­dı­la­ra) kar­şı kul­lan­ma­la­rı­nın da za­ru­ri ol­du­ğu ka­na­atin­de­dir. Ha­ta­lı, ek­sik ve­ya yan­lış olan mah­ke­me ka­rar­la­rı­nın ten­kit edil­me­si, adâ­le­tin ih­ya­sı için za­ru­ri­dir. Çün­kü İmam-ı Aza­m’­a gö­re, ka­za ma­ka­mı­na say­gı­nın an­la­mı “on­la­rın doğ­ru ol­ma­yan ka­rar­la­rı­nı­” tas­dik et­mek de­ğil­dir. Ak­si­ne adâ­le­te olan gü­ven, ha­ki­ka­te uy­gun olan hü­küm­le­rin tes­bi­ti ve yan­lış olan mah­ke­me ka­rar­la­rı­nın tas­hi­hiy­le sağ­la­na­bi­lir. Bu tu­tu­mun­dan do­la­yı­sıy­la İmam-ı Azam Ebû Ha­ni­fe (rh.a); Sul­ta­nın em­riy­le, bir sü­re için fet­va ver­mek­ten alı­ko­nul­muş­tur. (6) 

Hi­lâ­fet ni­za­mı sa­de­ce mü’­min­le­rin de­ğil, zim­met eh­li olan gayr-i müs­lim­le­rin de hak­la­rı­nı ko­ru­yan bir ni­zam­dır. Mil­let sis­te­mi, gayr-i müs­lim­le­rin ken­di ara­la­rın­da­ki ih­ti­lâf­la­rı­nı, ken­di iç­le­rin­den seç­tik­le­ri (Pa­paz, Ha­ham vs) bi­ri­si­nin hu­zu­run­da çö­zül­me­si­ni be­ra­be­rin­de ge­ti­ren bir sis­tem­dir. Gayr-i meş­rû ih­ti­ra­sa ka­pı­lan ik­ti­dar sa­hip­le­ri­ne mu­ha­le­fet, adâ­le­tin ih­ya­sı, iyi­lik­le­rin ya­yıl­ma­sı ve kö­tü­lük­le­rin ön­len­me­si için za­ru­ri ha­le ge­le­bi­lir. Eme­vi­ler ve Ab­ba­si­ler dö­ne­min­de; ha­len mün­te­sip­le­ri bu­lu­nan müc­te­hid imam­la­rın ta­ma­mı, mu­ha­le­fe­tin li­der­le­ri ha­li­ne gel­miş­tir.

(1) Er-Ra­gib el-îs­fe­ha­nî- El-Müf­re­dât Fî Ga­ri­bi­’l-Ku­r’­an-İst:1986 Sh: 126-127

 (2) Ne­vin Ab­dul­ha­lık Mus­ta­fa- İs­lam Si­ya­si Dü­şün­ce­sin­de Mu­ha­le­fet- İz Ya­yın­cı­lık, Sh:46-47 

  (3) İbn-i Abi­din- Red­dü­’l Muh­tar Ale­’d Dür­ri­’l Muh­tar- Ist:1983 C: 9 Sh:93.

(4) Ge­niş bil­gi için/ Ab­dul­ha­lîm El Cun­dî- Ebu Ha­Ve­’t­ni­fe Ba­tâ­lû­’l Hür­riy­yet Te­sâ­mûh fi­’l İs­lâm, Ka­hi­re; Dâ­ru Sa­’d Mtb. ty. (2 Bas­kı) Sh: 15 vd. Ay­rı­ca Ha­mid Re­bî- Et Tu­râ­su­’l İs­lâ­mî ve Va­zî­fe­tûh fi Bi­nâ­i’n Na­za­riy­ye­ti­’s Si­yâ­siy­ye- Ka­hi­re: 1401 Sh:28 vd.

 (5) İz­zûd­din İbn-i Esîr- El-Kâ­mil fi­’t-Ta­rih-Ka­hi­re: 1247 C: 5 Sh: 25 

(6) İmam Ha­tî­bu­’l-Bağ­dâ­dî- Ta­ri­hû­’l Bağ­dad, Mı­sır: Mat­ba­’a­tu­’s- Sa­’â­de, 1931. C:13 Sh:351

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüsnü Aktaş Arşivi