Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Çanakkale Sadece Bir Zafer Değildir

Çanakkale Sadece Bir Zafer Değildir

Evlad-ı istikbale bırakılacak olan şuur

24 Nisan, Çanakkale savaşlarının Cumhuriyete emanet ettiği diriliş ruhunun remzi olarak ebediyete kadar idrak edilecektir.

24 Nisan 1915’te iki büyük imparatorluk ve yanlarına taktıkları devletler büyük bir çıkarma gerçekleştirerek Osmanlı İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdi. 8 aydan fazla süren kara savaşlarından sonra kesinleşen, keskinleşen ‘Çanakkale Geçilmez’ hükmü yerini donanmak, dirilmek ve bin yıllık terkibinin izini sürmek cehdine kalbederek hem ecdada, hem evlad-ı istikbale güvence vermektedir.

Vermeye devam edecektir.

Çanakkale deniz savaşlarında destan yazan ecdadımız, kara savaşlarında da üstün bir azim ve kararlılık göstererek aynı zamanda müthiş bir savaş stratejisiyle gelmiş geçmiş zamanların hepsine örnek gösterilebilecek ordu kimliği ortaya koydu.  

Mustafa Kemal bu kara savaşlarındaki muzafferiyetin mucizenin mahiyetini şu cümlelerle aktarıyordu:

“Cepheler arası mesafe 8 metre. Yani ölüm muhakkak… Okuma bilenler Kur’an okuyorlar, bilmeyenler bildiği duaları… Ön siperlerden kalkanlar fütursuz düşman üstüne gidiyorlar. Düşüyorlar. Arkadakiler onların yerini dolduruyorlar. 

İşte Çanakkale savaşları kazandıran bu imandı.” 

Elbette Çanakkale savaşları yüksek iman ve ahlak ile kazanıldı.

Ama aynı zamanda bu savaş, müttefik olduğumuz Almanların kumandanı Liman Von Sanders’in yanlış taktik ve stratejilerine rağmen Türk kurmayının üstün başarısına da şahitlik yapan bir savaştır.

24 Nisan 1915 tarihinde Orgeneral Hamilton komutasında işgalciler - emperyalistler İngiliz, Fransız, Senegalli, Tunuslu, Cezayirli, Hintli, Yeni Zelandalı, sih, Avustralyalı, maoriler, gurkalar ve daha birçok sömürge ülkesinde getirdikleriyle kesin bir zafer peşinde idiler.  

Şairin dediği gibi:

Eski dünya, yeni dünya bütün akvam-ı beşer

Kaynıyor kum gibi mahşer mi hakikat mahşer…

Limni ve Gökçeada limanlarında tatbikata başlayan müttefik kuvvetleri, 24 Nisan günü saat 4.30’da Biga yarımadasında gösteriş çıkarması yapmaya başladılar. Saroz körfezinde de şaşırtma maksatlı deniz harekâtı yapan müttefik kuvvetleri, Yarımadanın güneyinde Settülbahir’deki beş plaja ve Karatepe bölgesine Anzak koyuna çıkmayı düşünen işgalciler, daha sonra İstanbul’u işgal ederek bizi önce Anadolu içlerine sürmeyi, sonra da Anadolu’dan da çıkarmayı planlamışlardı. 

Rus, Fransız, İngiliz, Yunan ve İtalyanlar arasında paylaştırılacak olan Türkiye fakat öyle kolay pabuç bırakacağa benzemiyordu. 18 Mart’taki deniz zaferimiz ordumuza büyük bir moral kaynağı olmuştu. Ve bütün zorluklara rağmen ordumuz müttefiklerden ürkmüyor, hazırlıklarını ikmal ediyordu.

3. Kolordu Esat Paşa kumandasında tamamen bu çıkarmaya karşı koyma vazifesiyle şuurlanmıştı. 

5. Orduyu da kısa sürede ikmal eden Osmanlı, bu ordu komutanlığına getirilen Sanders’in yanlış değerlendirmelerine rağmen farklı mıntıkalardaki çıkarmalara karşı koymayı bildi. Fakat sekiz ayı aşan bir sürenin geçmesine sebep olan Sanders değerlendirmeleri arkasında belki de başka niyetlerin aranması icap ediyordu.

Bolayır’da, Conk Bayırında, Settülbahir’de, Karatepe’de, Anzak Koyunda ve 350 kilometreyi bulan geniş ve engebeli sahada tarih yazan ve yapan bir cihad gerçekleştirildi. 

Esat Paşa, Kazım Bey, Mustafa Kemal, Refet Bey ve daha sayısız kahraman kumandanı ve subayı, eriyle gönüllüsüyle Türk ordusu bir destan yazdı.

Mehmet Akif’in her bir enstantanesiyle şiiriyle resimlediği Çanakkale işte böyle bir büyük direnişti.

Öteden saikalar parçalıyor afâkı

Beriden zelzeleler kaldırıyor amâkı

Bomba şimşekleri iniyor göğsüne her siperin

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin

Hele hele 27. Alay ile 57. Alayın yaptıklarını kim tarif edebilir ki? 

“Ben size ölmeyi emrediyorum” emri bu kadar cenneti müşahhas olarak askerin göz perdesi yapar, iman bu denli kavganın zulme boyun eğmeyen güçlü yumruğu olur, işte bu tablodadır…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak

Boşanır sırtlara, vadilere sağnak sağnak…

Ölüm indirmede gökler ölü püskürmede yer

O ne müthiş tipidir savrulur enkaz-ı beşer…

Ey bu topraklar için toprağa düymüş asker

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi

Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi…

Öyle ya… Bedr de İslam’ın var olma yok olma harbiydi. Çanakkale de öyle… Bunun tersini düşünebilecek insanın aklından zoru olması icap eder.   

Çanakkale harbi sırasında Almanya’da esir düşmüş gafil (sözde Halifeyi kurtarmaya geldiğini zannedip İngiliz emperyalizminin oyuncağı olan) Müslümanların irşadı için vazifelendirilmiş bulunan Akif işte tam da bu sırada yazdı Çanakkale Şehitleri’ne ithaf ettiği şiiri…

Yine aynı demlerde yazdı İstiklal Marşına yıllar sonra ilham verecek mısraları…

“Korkma

Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz

Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz…”

Akif’in tarif ettiği Türk’ün Ruh Kökü zaten diğer şiirlerine de kaynaklık ediyordu. 

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem

Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım

Boğamazsın ki…

Hiç olmazsa yanımdan kovarım

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam

Hele Hak namına haksızlığa ölsem tapamam…

Doğduğumdan beridir âşıkım istiklale,

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!”

Yumuşak başlı isem kim demiş uysal koyunum

Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boyunum

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim

Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım

Çiğnerim çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım…

….

Balkan bozgunundan(1911-12), Birinci Dünya Savaşı (1914-18), yedi düvele karşı sayısız cephede savaş ve nihayet Milli Mücadele’ye kadar götüren Çanakkale savaşları, bağımsızlık ruhunun ve devlet iradesinin ne idüğünü bütün cihana gösterdi.  

 Akif’in pür bağımsızlık kokan bu mısralarını teyid eder gibi bir sesti Cumhuriyet’i kuran:

“Bağımsızlık benim karakterimdir” diyordu Mustafa Kemal.

Ve handiyse milletin tamamı ordusu olan yekpare kalpler, “ya istiklal ya ölüm!” buyruğuyla bağımsızlığın bir bedeli olduğunu bütün dünyaya gösterdiler.

Şanla şerefle…

Bağımsızlık Cumhuriyetle taçlandı sonra.

“Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidar kalacaktır!”

 vecizesi aydınlattı savaşı kazanan büyük millet meclisinin pervazlarını…

Bağımsızlık ve Cumhuriyetin demokrasi ile yükselen mahiyeti, milletin yönetime katılımcılığının dünyaya eşsiz örneklerini sundu.

Bağımsızlık,

Cumhuriyet,

Ve demokrasi artık ayrılmaz, devredilmez, vazgeçilmez üç sacayağı olarak varlığımızın teminatı oldular.

Alamet-i farikası oldular.

18 Mart Deniz Savaşları Zaferi ile 24 Nisan’da başlayan ve sekiz buçuk ay süren o müthiş kara savaşları ve sonundaki zaferle ve bu zaferlerin yüksek bilinciyle gerçekleşen Milli Mücadele bizi 23 Nisan’a eriştirdi. 

Bir 23 Nisan’da ve bir 24 Nisan’da daha İstiklal Marşımızı aynı inanç ve kararlılıkla milletimizin maşeri vicdanı halinde haykırırken ne bağımsızlığımızdan, ne Cumhuriyetimizden ne de demokrasimizden asla taviz vermeyeceğimizi bütün cihana bir kez daha göstermiş oluyoruz.

Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi