Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Deniz Feneri olayı... Bazıları kabuklu sever!

Deniz Feneri olayı... Bazıları kabuklu sever!

Başlığa bakıp da, “yanlış anlam”lar çıkaranlar olabilir veya bazıları “hınzırlık” düşünebilir diyerek, neden böyle bir başlık attığıma açıklama getireyim... Efendim; “Bazıları kabuklu sever” ifadesini, tamamen bir “fıkra”dan esinlenerek kullandım...
Fıkra şu:
Adamın biri; çeşitli rahatsızlıklarından dolayı doktora gider... Şikâyetlerini anlatır... Doktor muayene eder ve bazı “teşhis”lerde bulunur... Dolayısıyla da, “tavsiye”lerde bulunur adama... Tavsiyelerinden biri şudur: “Mümkün olduğunca meyveleri soyma, iyice yıkadıktan sonra kabuklarıyla birlikte ye!..”
“Tamam” der adamcağız; “Bundan sonra dediğiniz gibi yiyeyim!”
Sonra birden aklına gelir doktorun ve sorar hastasına;
“Sen hangi meyveleri seviyorsun?”
Adam, ne dese beğenirsiniz;
“Ceviz, kestane, portakal, muz!!!”
MEVZU İÇRE MEVZU
Yazının başlığına koyduğumuz “Bazıları kabuklu sever” ifadesine açıklık getirdiğimize göre, gündemdeki konulara geçebiliriz artık...
Gündemde ne var?..
Neler yok ki!.. Almanya'daki Deniz Feneri dâvâsı ve bu dâvâdan hareketle Başbakan Tayyip Erdoğan'a yönelik asılsız yayınlar... Erdoğan'ın bu yayınlara cevap verip, “Erdoğan-Doğan kavgası”nın başlaması... Bu kavgada, Deniz Baykal'ın, “Hilton medyası”nın yanında yer alması, Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün “biat ettiği patron”unu savunmak için çıktığı NTV ekranlarında, “oruçlu insanlar”ın gözlerinin içine baka baka “su içmesi”
Belki “su” değil, “başka bir şey”dir!..
Onu da bilemem!..
Önce nereden başlasam...
Önce Bay Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu'ndan başlayalım...
ERGENEKON SAVCISI TUKAKA!
Bay Baykal, “Ergenekon İddianamesi”ni hazırlayan savcılar hakkında diyordu ki;
¥ 7 Temmuz'da mitingler yapılacak, bilmem kaç Temmuz'da cinayetler işlenecek, sonra da müdahale olacak... Allah Allah bu deli saçması. Aziz Nesin'lik hikâye. Türk halkını bunlar geri zekâlı mı sanıyor? Abuk subuk işler bunlar, geri zekâlıların bile inanmayacağı işler, masal bunlar. Deli saçması hikâyelerle çocuk aldatacaklar sanki. Ortada yanlış yapmış, çeteleşmiş adamlar varsa olabilir, yakalarsın götürürsün.
¥ Baykal, iddianamenin 2 bin 500 sayfa olması konusunda ise, yargıya müdahale anlamına gelebilecek şu sözleri sarfetmişti: “İddianamelerin uzunluğu iddiaların haklılığının kanıtı olamaz.”
¥ “Bu geldiğimiz noktada artık bu iş ciddiyetini çok büyük ölçüde kaybetti. Bu işi böyle hukuk safsata kaldırmaz. Hukuk efsane ile beslenemez, somut olaylarla, kanıtlarla, gerçeklerle beslenir. Efsaneye, safsataya tarihin karanlıklarından ilham almaya yöneldiğiniz zaman hukukun ciddiyetinin dışına düşersiniz. Üzüntü verici bir manzara.”
Bunun gibi, daha nice sözler!..
Gördüğünüz gibi; “Ergenekon Savcısı” ve hazırladığı “iddianame” konusunda ağzına geleni söylemiş Bay Baykal!.
“Deli saçması!.. Abuk-subuk!.. Masal!.. Safsata!.. Zırva!”
Demek oluyor ki;
“İşine gelmeyince” işte böyle çalıyor karayı!..
Ki, bunu kendisi de “itiraf” ediyor:
“Her iddianame aynı değil. Bugüne kadar iki iddianameye tepki gösterdim. Biri Ergenekon, diğeri Van'daki iddianame. Van'dakinin siyasi linç amacıyla yapıldığı açıktı. Savcı meslekten men edildi. Bakalım bu savcı ne olacak?”
Bir de, bazı insanların, “Biz adam olmayız!.. Bizden adam çıkmaz!” şeklindeki “aşağılık kompleksi”ne yol açan bir ruh hali vardır ya; Bay Baykal'ın “Ergenekon Savcısı”na yönelik ruh hali de öyle bir şey gibi geldi bana!..
Şu hâle bakın;
Savcı Bey'e resmen “hakaret” ediyor!..
Nasıl olsa, “Türk ve Müslüman” ya!..
ALMAN SAVCIYA ÖVGÜLER
Ergenekon Savcısı'nın “Türkiye tarihine neşter atma” anlamına gelebilecek “iddianame”sine; “Bizden adam çıkmaz” kompleksiyle saldıran ve ağzına gelen her şeyi söyleyen Bay Baykal; “Deniz Feneri” dâvâsını yürüten “Alman Savcı”yı adeta göklere çıkardı!..
Baykal, bunun çifte standart olup olmadığı sorusuna “Her iddianame aynı değil, Ergenekon iddianamesinde birçok yerde hukukun ırzına geçiliyor. Deniz Feneri Derneği soruşturmasına ilişkin olarak hukukun temel ilkelerine dayanan bir iddianame ortaya konuldu” demiş!..
Şu sözler de Bay Baykal'a ait:
¥ “Konuyu biz Alman savcısının iddianamesine dayanarak söyleyince Türkiye kısmen haberdar oldu. Böyle demokrasi olur mu, böyle basın özgürlüğü olur mu? Türk yargı makamlarının şu ana kadar somut hiçbir adım atmamış olması üzüntü verici. Niçin? Bir hukuk devletinde, demokratik bir toplumda böyle bir konu Almanya ayağından mı yakalanacak?”
“Türk savcısı”na hakaretler yağdırıp, “Alman savcı”ya methiyeler düzen, sadece Deniz Baykal değil...
CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu da demiş ki;
“Almanya'da hukuk çalışıyor, ciddi bir devlet görüyorsunuz. Orada yargıcından, savcısından savunulmasına ciddi bir dava görülüyor. Ortada dört dörtlük bir iddianame var!”
İşte bunlar, “aşağılık kompleksi”nin dışavurumudur... Bunlar; “Bizden adam çıkmaz!.. Biz adam olmayız” ruh halinin en uç belirtileridir!..
Düşünebiliyor musunuz;
“Türk savcı”ya sövgüler, “Alman savcı”ya övgüler!..
Türk savcı, tu kaka!..
Alman savcı, baştacı!..
Demek oluyor ki;
Bay Baykal ve Bay Kılıçdaroğlu da “kabuklu meyve”lerden hoşlanıyor!..
Yani; “ceviz, kestane, portakal”dan!..
BAYKAL, 2005’TE “HAÇLI MEDYASI” DEMİŞTİ!
Baykal ve Kılıçdaroğlu’nun ruh hallerinde “aşağılık kompleksi”ne yol açan bir sorun var gibi görünüyorsa da, bu ruh halinin gerisinde biraz da “Türk ve Türkiye düşmanlığı” var demektir!..
İşte bu “düşmanlık” yüzündendir ki; bunlar bu millete tepeden bakarlar, her seferinde aşağılarlar, horlarlar ve dışlarlar!..
Bir türlü halkla barışık olamamışlardır!..
“Halktan kopuk”turlar!..
“Halkın inanç ve değerlerine yabancı” ve hatta şiddetli derecede “düşman”dırlar!..
“Alman savcıya övgü”nün, “Türk savcıya sövgü”nün temelinde bu ruh hali, bu zihniyet vardır!..
Ve Baykal, bu “zihniyet”te yalnız da değildir!.. Şu anda, yanında, bizim “kartel medyası” dediğimiz, son günlerde ise “Hilton Medyası” olarak anılmaya başlanan Aydın Doğan gazeteleri var!..
O Aydın Doğan gazeteleri ki; bizzat Bay Baykal tarafından “CHP yönetimine karşı Haçlı Seferi başlatmakla” itham edilmişti!..
Unutanlar için, Sabah gazetesi dün bir hatırlatmada bulunup, demiş ki;
“Hilton arazisine istediği imar değişikliğini kabul ettirebilmek için Deniz Feneri dâvâsını Başbakan Recep Tayyip Erdoğan aleyhine bir kampanyaya dönüştürmekle suçlanan Doğan Grubu, 2005'te Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ü CHP lideri yapmak için Deniz Baykal'a karşı kampanya başlatmıştı.
Başta Hürriyet olmak üzere Milliyet, Radikal gibi Doğan Grubu'na ait gazetelerde Sarıgül'ü destekleyen ya da Baykal'ı kötüleyen haber, manşet ve köşe yazıları art arda yayınlanmıştı.
CHP Kurultayının yapıldığı 29 Ocak 2005'e kadar süren yayınlarda “Herkesin CHP Başkanı'nın değişmesini istediği” vurgulanmış, Sarıgül'ün CHP'yi iktidara taşıyacak aday olduğu belirtilmişti.
Sarıgül karşısında sandalyelerin havada uçuştuğu, uçan tekmelerin ve yumrukların konuştuğu kongre sonrasında koltuğunu koruyan Baykal, konuşmasında da, “Kurultay CHP'nin kendi iç işi olmaktan çıktı. Özellikle belli bir medya kuruluşu, günlerdir adeta CHP kurultayı ile yatıp kalkıyor. CHP yönetimine karşı bir Haçlı Seferi başlatılmıştır. O medyaya bakıyoruz, AKP'yi ve hükümeti yere göğe koyamıyorlar. Bu hükümetle yatıyorlar, bu hükümetle kalkıyorlar...” demişti.”
ERTUĞRUL'UN SAYGISIZLIĞI!
İşte, geçmişte “Aydın Doğan medyası”na bu şekilde yüklenen Bay Baykal; “Ergenekon Terör Örgütü'nün avukatlığı”ndan sonra ne gariptir ki; şimdi de “Aydın Doğan'ın avukatlığı”na soyunuyor!..
Tayyip Bey'in ifadesiyle;
Ortada, “Bozacı-Şıracı” durumu var!..
“Şıracının şahidi Bozacıdır” gibi!..
Ya da;
Daha başka bir “işbirliği” var!..
Ama, her ne olursa olsun; “halkın inançlarına düşmanlık”ta birleştikleri bir gerçek!..
Olayı biliyor olmalısınız...
Başbakan Tayyip Erdoğan'ı, “içkili bir restoran”a davet edip, orada bulunan müşterilerle birlikte “kadeh kaldırmayı” öğütleyen Ertuğrul Özkök, bu davetinin gerekçesini şöyle açıklamıştı:
“İçki içenlerin de Başbakanı olursun!
Türkiye normalleşir!”
“Milletin inançlarına yabancı” bu “kafa”ya, çeşitli davetlerde bulunulup, denildi ki;
“Hayatında bir kere, sadece bir kerecik olsun, sen de sabah namazına gel!.. Sabah namazına gel ki, Türkiye normalleşsin!”
Ama, ne yaptı Ertuğrul Özkök;
Önceki sabah çıktığı “NTV ekranı”nda, “milyonlarca oruçluya saygısızlık” etmekte bir sakınca görmedi!..
Aldı “su kupası”nı eline,
Dikti başına!..
O kupanın içinde “su” mu vardı, “başka bir şey” mi, orasını bilemem... Ama ne olursa olsun, burada önemli olan “millete rağmenci tavır”dır!..
Topu topu “12 dakika” kaldığın ekranda, susamış olamazsın!.. O halde, sen bunu “milletin inadına” yapıyorsun!..
Aynen, A.N. Sezer'in, bir 10 Kasım'da Anıtkabir'de yaptığı gibi!..
Aynen; Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker'in adli yıl açılış töreninde yaptığı gibi!..
Bu tavırlar ne demektir, biliyor musunuz;
Bu tavırlar, “Ben milleti iplemiyorum!.. İnancını umursamıyorum” demektir!..
Sen milleti umursamazsan, sen milletin inancına saygı göstermezsen ve “millete inat” su içersen, senin “PKK sempatizanı DTP'li Leyla Zana” ve arkadaşlarından hiç bir farkın kalmaz!..
Çünkü, onlar da, bir Ramazan gününde “milletin gözünün içine baka baka” su içmişlerdi de, analarının hörekesini görmüşlerdi!..
Açık ve net söylüyorum;
“Millet”ten veya “milletin temsilcileri”nden saygı bekleyenler, en önce kendileri onlara “saygılı” olmak zorundadır!..
Bir “Ramazan günü”nde, “milyonlarca oruçlu”nun gözleri önünde “su” içmek, “millete saygısızlık”tır!..
“Haddini bilmezlik”tir!..
Başkalarına saygı göstermeyen “görgüsüz”ler de, hiç kimseden saygı beklemesin!..
Uzun lâfın kısası;
Herkes “kabuklu” sevmek zorunda değil!..
Baykal ve beklenti
Yıl 2005, yer CHP Kurultayı... CHP Genel Başkanı Bay Baykal; son derece sinirli, öfkeli ve her zamanki gibi agresif bir konuşma yapıp, diyor ki;
¥ “Hiçbir siyasi parti yönetimine karşı medyanın böyle bir hummalı kampanya içine girdiklerini görmedim. 1 Mart 2003 tezkeresinden sonra, CHP’nin bugünkü yönetimine bir büyük haçlı, yani ehlisalip ordusu harekete geçmiştir.
¥ CHP yönetimine karşı bir Haçlı Seferi medya tarafından, medyanın bir kısmı tarafından başlatılmıştır.
¥ O medyaya bakıyoruz, AKP’yi ve hükümeti yere göğe koyamıyorlar. Bu hükümetle yatıyorlar, bu hükümetle kalkıyorlar...
¥ Ama aynı medya grubu, CHP yönetimi değişsin diye ortaya çıkıyor. Sabahlara kadar televizyonlarda anlat niye bunun değişmesi gerekiyor. Yazarlarının tümü kampanyanın içinde.”
Yıl 2008... Yer, Ankara... CHP Genel Başkanı Bay Baykal, şu anda “Haçlı ordusu” dediği, “Ehlisalip” diye suçladığı, “Haçlı seferi” başlatmakla itham ettiği Aydın Doğan medyasıyla omuz omuzadır, kol koladır ve hatta iç içedir!..
Baykal, o günlerde şöyle diyordu: “Neden böyle olmuştur?.. Yoksa birilerinin CHP’den bir beklentisi mi var?”
Aynı mantıkla soracak olursak;
“Acaba, Aydın Doğan’ın AK Parti’den beklentisi nedir?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi