D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Cumhurbaşkanı’nın Şiir Okuması Güzel…

Cumhurbaşkanı’nın Şiir Okuması Güzel…

Celal Bayar’dan bu yana bütün cumhurbaşkanlarını hatırlıyorum. İçlerinde şiir okuyan var mıydı? Elbette tahsil devresinde, gençlik çağlarında okumuşlardır! Ya sonra? Şiirin siyaset mesleğinde pek yeri olmaz! Hele de alenen toplum huzurunda şiir okuyan siyasetçi galiba yok…

Cumhurbaşkanımız gençliğinden beri şiir okumaya meraklı. Ezberinde bir hayli şiir var. Onun şiirlerini en çok okuduğu şairler Mehmed Âkif ve Necip Fazıl…Çanakkale Şehidlerine, Zulmü Alkışlayamam, Sakarya Türküsü, Zindandan Mehmed’e mektup…

Son olarak, Çanakkale Savaşlarının 100. yılında Arif Nihat Asya’nın “Dua” şiirini okudu. 

Tayyip Erdoğan’ın bir yıl önce, Başbakanken aynı şiiri Yenikapı mitinginde, meydanı dolduran yaklaşık 2 milyon kişiye okuduğu pek hatıra gelmedi. Hatta o seçim kampanyası sırasında sesi kısıldığı için Van’da da aynı şiiri okumuştu…

Doğrusu bu şiirin ne zaman yazıldığı hususunda bir bilgi bulamadım. Şairin, tek parti döneminin din karşıtı uygulamaları karşısında ümitsiz bir anında bu şiiri yazdığını düşünebiliriz. 

Biz kısık sesleriz.. Minareleri/Sen, ezansız bırakma Allahım… mısraları ile başladığı şiiri,

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu/Müslümansız bırakma Allahım 

diye bitiyor…Gerçekten dua kavramına uygun bir şiir, güzel bir yakarış…

Bir zafer anmasında bu şiirin okunması, 100 yıllık dönem göz önünde bulundurulursa, zafer sonrasının bir muhasebesi olarak görülebilir.

Evet, Cumhurbaşkanını şiir okuması güzel, okuduğu şiir de güzel. Şiirin tesirini iyi bilen Tayyip Bey’in toplumu sürekleyecek şiirleri seçip seslendirmesi başlıbaşına bir kültür hadisesi…

Ya “klip”?

Son günlerde yayınlanan “klip” için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz…

Bir tarih dönemi üzerine kurulmuş bu kısa filmin, yoğun emek, ciddi teknik ekip ve kaynak kullanılarak yapıldığı tahmin edilebilir. Böyle bir yapımın gerçeklik etkisi uyandırmak için güçlü bir arkaplan araştırmasına da ihtiyaç vardır. 

Fonda Çanakkale harbi ve şehidleri var…Elbette bütün şehitler, bütün savaşlar bu sembol savaşla ifade edilebilir. Fakat köstümler, Çanakkale savaşının kıyafetleri değil, her ne hikmetse Milli Mücadele döneminin askeri kıyafetleri kullanılmış… Bir hayli namaz sahnesi var… Askerler başı açık namaz kılıyor…

Çok derin bilgi sahibi olmaya gerek yok, Çanakkalenin askeri kıyafetleri basit bir araştırma ile öğrenilebilirdi. 

Osmanlı adap ver erkânının bilinmesi de önemli. Namazın başı açık kılınmayacağının öğrenilmesi de zor bir iş değildi. Fakat son zamanlarda bu yaygınlaşan bir uygulama. Adamlar Filinta diye yüksek masraflı dizi yapıyorlar, “filinta”nın ne demek olduğunu bilmiyorlar, bunun için dönemin kıyfetlerine, dekoruna büyük paralar harcıyorlar, aynı dikkati davranışlara, dile göstermiyorlar. Osmanlı sadrazamına veya nazırına “bey” diye hitap ediliyor! Vırt zırt 1930’ların öztürkçe hitapları kullanılıyor…”Galata müşiri” diye bir şey uydurmuşlar, yirmili yaşlardaki genç Galata müşiri…

Böyle bir unvan yok! Müşir’in şimdiki karşılığı mareşal…Zaptiye unvanları araştırılıp uygun bir şey bulunabilirdi.

Sofra adabı, sokak adabı, padişahın huzurunda bulunmak… Bu konuların kıyafetten, dekordan daha önemli olduğu kanaatindeyim. Çünkü kılık kıyafeti, dekoru ABD’nin sinemacıları da mükemmel yapabilirler de bizim tavrı hareketimizi, muaşeretimizi tam olarak bilmeyebilirler…

Gelelim Arif Nihat’a…

Sorumuz şu: Arif Nihat sağ olsa idi, Cumhurbaşkanlığının davetine muhatap olur muydu? Bugüne kadar yapılan yazar sanatçı davetlerine bakarak bu soruya olumlu cevap vermek mümkün değil!

Bütün sağ iktidarlar, kültürle sanatla yatıp kalkarlar. Atıflarını muhalefette kendi fikri gelişmelerini sağlayan isimlere yaparlar, iktidar mevkiinde artık onlara ihtiyaç kalmamıştır, fikren zıd taraftakileri tatmini esas alırlar…

Hasan Bülent’ı ciddiye alırdım…

O epeydir Sabah’çı… Yazısına şöyle başlıyor: “Bugün 24 Nisan. Korkunç bir günün tarihi. Artık görmezden gelinmeyecek, unutulamayacak, yok sayılmayacak bir facianın 100. yıldönümü. Osmanlı Ermenileri, Anadolu Ermenileri, 1000 yıl yaşadıkları topraklardan 100 yıl önce bugün verilen bir kararla sürüldüler.”

İlk cümledeki bilgi yanlışının bütün yazıya hakim olduğu ortada. 24 Nisan Ermeni tehcirinin yıldönümü değildir! 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatıldı, elebaşılarından 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklandı ve Ankara ile Çankırı cezaevlerine konuldu... Ermenicilerin başarısı o günü tehcir ve katliam günü olarak yutturmaya muvaffak olmalarıdır. 24 Nisan’da hiçbir Ermeni hayatını kaybetmemiştir! Buna rağmen bütün dünyaya soykırım günü olarak yutturulmuştur.

Elbette mazlumlara karşı merhametli olmalıyız. Bu mevzuda bizim halkımız da en az onlar kadar mazlumdur!

Adaletsizlik kahramanlığa manidir! Belki de o yüzden artık soyadını kullanmıyorsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
D.Mehmet Doğan Arşivi