Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Cumhurbaşkanı 160 Oyun Kime Gittiğini Sormayacak mı?

Cumhurbaşkanı 160 Oyun Kime Gittiğini Sormayacak mı?

Devlet yapılanmasında; öylesine dönen bürokrasi oyunlarının, ay bacadan uçtuktan sonra farkına varılması işe yaramıyor. Cumhurbaşkanı Necdet Sezer döneminde bakanın atamak istemediği bürokrata altın kasede verilen cevap, “Senin hanımın örtülü olduğundan Cumhurbaşkanı Sezer kararnameni imzalamak istemiyor.” 

O da “Sen bakan değil misin, dirensene” diyemiyordu.

Böylece dışlanmak istenen dışlanıyordu.

Bakın söylüyorum, isterseniz bir kenara not edin.

Sezer hatıralarını yazarsa, o dönem kimin kime kumpas kurarak koltuk kaptığını daha iyi anlamış olacağız. Ben daha yazmadan okuyucu kimlerin bu tip tezgâhlar kurduğunu hemen anlamıştır, o yüzden arife tarif gerekmiyor... 

Ancak, o dönemi de şu cümle ile ifade edelim:

Türkiye neredeyken nerelere geldi...

Hatta dün Kürt sorunu vardı, ama bugün yok.

Anladığım, Cumhurbaşkanı da bunu ima etmek istiyor...

Ortada sorun kalmadı.

Sorun deniyorsa, bu ülkede yaşayan 77 milyon insanın sorunu var.

İşin bu tarafını anladık da, gündemde olan şu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı seçimleri. Evvela söylemiş olayım, yargıda seçim varsa, yargının işi bitmiş demektir.

“Ya nasıl olacak?” derseniz, savcıların en kıdemlisi gider başsavcı koltuğuna oturur.

İl ve ilçe seçim kurulu başkanlıkları öyle değil mi? 

O yüzden oralarda aykırı bir ses     çıkıyor mu?

Şimdi gelelim Yargıtay Başsavcılığı için yapılan seçimlerde alınan oylara:    18. Ceza Dairesi BaşkanıHamdi Yaver Aktan 63, 7. Ceza Dairesi Başkanı Mehmet Mutlu 151, 14. Ceza Dairesi BaşkanıMehmet Akarca 170, 10. Ceza Dairesi Üyesi Hüsnü Uğurlu 38 oy aldı. Birinci Mehmet Akarca, ikinci Mehmet Mutlu görülüyor...

Ortaya atılan kripto şöyle: 

İyi güzel de, paralel denilen yapılanmanın 160 oyu kime gitti? 

Kime gittiği şunun için önemli.

Geçmişte “ne istediler de vermedik” vardı, şimdi ise istemeden almak çıkıyor karşımıza... Yani, adam kullanmak meselesi...

Manzaralar onu göstermiyor mu?

Danıştay cinayetini işleyen avukat Müslüman bir ailenin çocuğu değil miydi?

Dinlemeyi yaptırdıkları polisler, amirler de öyle...

Tahliyeler skandalına karışan hâkimler de mesleklerinde başarılı, çevrelerinde dürüst tanınmış olabilirler. Ne var ki; birinci sınıfa kadar gelmiş bir hâkim gece vardiyasında tahliye yapmak, toptan hâkim reddini incelemek gibi bir görevi olmadığını nasıl bilemez? 

Sonuçta yurt genelinde bir tablo oluşturuluyor.

O tabloda demek isteniyor ki “Laik rejim baskılarından şikâyet ediyordunuz, alın size AK Parti iktidarında Müslüman ailelerin cezaevi serüvenleri.”

Demek isterim, Derin Yapılanma  kullanabileceği ata oynar.

O at da sirkeyi bal görebilir...

Mevki makam sahipleri için de  kural aynıdır.

Hemen bas mührü geç yerine, kurulan kumpası görebilmek.

Bazen çevre de yanılabiliyor veya başka hesaplara yatabiliyorlar...

Cumhurbaşkanı Bayar’ın kapısını tekmeleyerek küstahça “şu anda benim emrimdesin” diyen Osman Köksal adındaki albay o makamın koruma görevini yapıyordu.

Topları da köşke o çevirtti...  

Benim en büyük endişem, o kapılarda kaç tane Osman Köksal gibileri vardır?

Sonuçta bu konularda Anayasa Cumhurbaşkanı’na geniş takdir yetkisi veriyor. 

Az oy alanı da, çok alanı da atarsa kim ne diyebilir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi