Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

“...Bu Titizliğin de Beni Öldirir...”

“...Bu Titizliğin de Beni Öldirir...”

Erzurumlu arkadaşına, bilirsiniz, böyle der: “Senin bu titizliğin de beni öldirir…”

Yani: “ne gerek var bu kadar titizlenmeye..” gibisinden…

Sayın Abdullah Gül de titizlenmiş, Sayın Davutoğlu’nun Fethullah Hoca ile görüşmesinden sonradan haberi olduğuna dair kamuoyunu bilgilendirmiş. Fehmi Koru anlatımından yeni titizlenmelerin zuhur edeceği apaçık ortada…

Fehmi Koru biliyorsunuz aynı zamanda Taha Kıvanç…

Bu iki imza da Zaman yani cemaat medyasında kalem oynatmıştı bir zamanlar…

Cemaatçi mi olduğunu söylüyorum?

Hayır…

Ama Alaaddin Bey’in gazetesinin Hocaefendi’ye intikal ettiği günden bu yana Sayın Koru’nun Yeni Türkiye medyasında önemli bir yeri var.

Yani Yeni Türkiye başkanlık laflarının edildiği bugünlerin Türkiye’si değil mi?

Daha mı eskiye dayanıyor?

Elbette ama konumuz o değil…

Konumuz Yeni Türkiye mimarlarının birbirlerine ettikleri kinayeli sözler ve onları kullanan taraflı gazeteciliğin hali pür melali…

Sayın Başbakan’ın Hocaefendi ile görüştüğü, Penisilvanya’ya gittiği deşifre edildi.

Sayın Başbakan da savunma yaptı. “Ben Hocayı sıkıştırmaya gittim” diye…

Ayrıca da “amirlerimden izin aldım, ikisinin de haberi vardı.. filan” dedi.

İlerde Sayın Erdoğan bunu nasıl yeniden değerlendirir bilemem, ama Sayın Gül, haberinin sonradan olduğunu açıkladı.

Sayın Davutoğlu da “zihnim ak pak” dedi. Öyle ya daha gençti ve henüz zihni bulanmamıştı.

Pekâlâ Sayın Gül’ün mü zihni bulanık?

Bizim millet genelde şöyle değerlendirir bu olayı:

“Seni o danışman yaptı, yanına aldı, sonra bakan yaptılar açıktan… Bu yaptığın reva mı? Hak bilmezlik…”

Böyle değerlendirmeyen de olabilir. “Zaten biz Abdullah Gül’ün öteden beri karın ağrısını biliyoruz canım..” diyenler de çıkabilir.

Nitekim çıkmadı mı evvelce?

Mesela Sayın Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılması sırasında Gül’ün ona “git ifadeni ver” dediği ileri sürülmüştü.

Sonra, Sayın Gül’ün “gitme, aman ha gitme!” dediği açıklandı.

17 ila 25 Aralık darbemsilerinde de Gül’e yeni fonksiyon biçtikleri iddia edilmişti. 

Taha Kıvanç 4 Mayıs tarihli köşesinde açıklık getiriyor Gül ile ilgili iddialara…

Öyle ya Gül’ün en yakın arkadaşı idi Sayın Koru…

Ondan yukarıdakilerle ilgili bir şey dinlemek, birinci elden tanık olmak anlamına gelir.

Ahmet Davutoğlu’nun bir işgüzarlık ederek henüz danışman iken gidip Hocaefendi’yi davet filan etmesi veyahut tehdit etmesi mümkün mü, değil mi bilemem; ama Fehmi Koru’nun o sıralarda resmen arabulucuk işi için görevlendirildiğini biliyoruz.

Zaten bunu kendisi de açıklıyor:

Sayın Gül’ün rahatsızlığına değindikten sonra titizlenmesinin sebeb-i hikmeti hakkında bizi aydınlatıyor Koru. Zira asıl arabulucu kendisidir.

Kendi tanıklığımı anlatayım:

17 aralık günü yaşananlardan duyduğum rahatsızlıkla Pennsylvania’ya gitmeye karar verdiğimde, yola düşmeden önce, hem Başbakan Erdoğan hem de Cumhurbaşkanı Gül’le görüşmüştüm. Her ikisi de yaşananlardan duydukları rahatsızlığı bütün açıklığıyla benimle paylaşmışlardı. Gül’ün olaya verdiği tepki Erdoğan’ın görüşmemizde söylediklerinden hiç de geri değildi.

Pennsylvania görüşmem, hatırlayacaksınız, bir mektup yazılmasıyla sonuçlanmıştı. “Barışalım” anlamına gelen mektubu ve izlenimlerimi bir öğleden sonra Başbakan Erdoğan’la paylaştığım gün 25 Aralık’tı; yani Başbakan Erdoğan’a yakın 40 kişiyle ilgili gözaltı kararı çıkarıldığı gün…

Görüşmemizde Başbakan Erdoğan, “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” demedi ama buna yakın ifadeler kullandı.

Cumhurbaşkanı Gül ise müthiş öfkeliydi bu yeni gelişmeye…

Rahatsızsa ve bilgiyi düzeltme ihtiyacı duymuşsa gerçeklerle ters düşen yanlışlığa tepkisindendir.”

Böyle yazıyor Fehmi Bey…

Gerçeklerle ters düşen yanlışlığa tepkisinden…

Burası önemli…

Buradan şu çıkarılmasın…

Allah Allah, Danışman, Hocaefendi ile görüştü; bakınız, Başbakan oldu…

Gökçek Twitlerden Sorumlu Danışman Olsun

Emekliliklerinden sonra siyasilerin işleri hayli zor…   Hele artık üç dönem kuralına takılanlar, 7 Haziran tarihinden sonra hangi psikolojiler altında hangi rüzgârlarla savrulacaklar, hep birlikte göreceğiz.

Ama daha şimdiden farklı türden bir emeklilik yaşayan ve twit atma ustası olan bunu İngilizcesiyle de taçlandıran Ankara’nın Büyükşehir Belediye Başkanı “sütümü sağdım, eleğimi eledim, ipimi astım” türünden belediye başkanlığından bıkmış usanmış olacak ki twit dünyasına cuk oturdu.

Bir yandan Atilla Taş diğer yanda Melih gökçek…

Sayın Davutoğlu’nun kesin talimatıyla ve çelikten iradesiyle taraflar susturulmuş ve 1. Arınç - Gökçek muharebesi sükûn bulmuş, geçici ateşkes imzalanmıştı.

Melih Bey ondan sonra uluslararası ve ulusal boyutta twit dünyasına etkili imzasını çaktı.

‘Sarışın’ modundaki mukaveleleri dış politik arenada da makes buldu. 

Bence Başbakan onu twitlerden sorumlu danışmanı olarak emeklilik sonrası değerlendirse yerinde olur kanaatindeyim. 

AB, Türkiye’yi Uluslararası Göçmen Kampı Yapmaya Kararlı

Haylidir yazıyorum, Türkiye uluslararası bir göçmen kampı yapılacak diye…

Dayandığım gerekçeler var.

Bir kere bize bir anlaşma imzalattılar.

O anlaşmayı imzalayan bugün Başbakan.

Göçmen iade anlaşması…

Dışardan bakınca öyle…

İçerden bakınca kolay vize anlaşması…

Neymiş efendim tüccarlarımız bürokratlar gibi kolay vize alacaklarmış…

Karşılığı ne?

Türkiye’den Avrupa’ya giden bütün mülteciler kaynak ülkeye geri gönderilebilir.

Bu karardan sonra giderek göçmen hücumuna uğradı Türkiye…

Handiyse beş milyona yaklaşacak. Artık kamplardan da taşıyorlar. Ülkenin her yanına yayıldılar.

Birçok medeniyet büyük göçlerle yıkılmıştır tarihte…

Mesela Aramilerin büyük göçü ve Urartu medeniyetinin ortadan kaldırılışı…

Sonra Kafkas halklarının gelişi ve Frigya’nın yok oluşu…

Batı için en büyük korku göçmen korkusu…

Terörden bile öncelikli bir tehdit algısıdır bu. Güvenlik stratejilerini de ona göre yapıyorlar…

Şimdilerde kaçak göçmen (ne demekse) taşıyan gemilerin batırılması bile gündemde…

Türkiye ise elindeki büyük kozu büyük bir bombaya çeviriyor şuursuzca… Kendi içinde patlayacak bir bomba…

Rubai

Sabreden dervişlerin çorbasında buz tuttu
Şeyh gönlünü kaptırdı sadıkları unuttu
Dergâhlar, Cizvitlerle liboşların alanı
Değer diye ne varsa tamahkârlık kuruttu

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi