Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Ol Şehre Vardım Ben Dahi Yapıldım

Ol Şehre Vardım Ben Dahi Yapıldım

Çalab’ım bir şâr yaratmış, 
iki cihan âresinde
Bakıcak dîdar görünür, 
ol şârın kenâresinde

Nâgihan ol şâr’a vardım, 
ânı ben yapılur gördüm
Ben dahi bile yapıldım, 
taş u toprağ âresinde

Şakirdleri taş yonarlar, 
yonub üstada sunarlar
Çalabun ismin anarlar, 
ol taşun her pâresinde

Ol şârdan oklar atılur, gelür 
ciğere batılur
Ârifler sözü satılur ol şârın 
bâzâresinde

Ol şâr dedügün gönüldür, 
ne âlimdir ne cahildir
Âşıklar kanı sebildür, 
ol şârın kenâresinde

Bu sözü ârifler anlar, 
cahiller bilmeyüp ta’nlar
Hacı Bayram kendi banlar 
o şârun minaresinde

Hacı Bayram Veli hazretleri böyle buyurmuş.

Ankara’ya adını veren bu alperen, İstanbul’daki yeniçeriye eriştirmiş mesajını… İstanbul’u fethedenlerde Hacı

Bayram mayası var biliriz. Onun dergâhında şimdi bir çevre düzenlemesi yapılmış.

Yapılmış da ne olmuş? Neye benzemiş? Kendine ait olan şeyleri, başkasına ait olan şeyleri idrak edebilmiş mi? 

Mayasından eser yok.

Renkler Ogüst Mabedinin renginde…

Hacı Bayram iğreti bir gecekondu gibi duruyor.

Hacı Bayram’ın şârında şimdi güya şehir emini olduğunu zannedenler bir güzellik yapmak istemişler…

Fakat kafalarında her şeyden bir rantiye kotarma fikri bulunduğundan Hacı Bayram etrafı kebap kokularından

geçilmez olmuş. Çevre düzenlemesi yapmışlar ama şehrin ne idüğünü, kulağımıza neler fısıldadığını anlamamışlar, hissetmemişler. Duymamışlar.

Ben de Yunus Emre sözüyle “kasdım budur şehre varam/feryad ü figan koparam” deyü itirazlarımı yükseltiyorum.

Duyan var mı?

Yunus’u, Hacı Bayram’ı ciddiye alan var mı?

Şehrimizi, şehrimizin mimari ve tarihi dokusunu, kimliğini, davasını kavrayan, anlayan var mı?

Kubbeyi kaldırıp yere koyanlar, ona bir futbol topu kadar kıymet vermiyorlar aslında…

Belki de kubbeyi yere koymakla daha hayırlı bir iş yaptıklarını sanıyorlar.

Şehir sadece şu anda var olan binalar yığını mıdır?

Onun bir hafızası, bir kimliği, bir kalbi yok mudur?

Sodom ve Gomore battı…

Niye battı?

Hileler, desiseler, iftiralar, karanlıklar, kasvetler, yalan dolan batırır şehri…

Hala batmıyorsa bazı şehirlerimiz, bu kadar sömürülmesine, bu kadar üzerine abanılmasına, bu kadar dejenere

edilmesine rağmen hala bir ruhu olduğundandır. Belki de şehrin sahipleri batışı engellemektedir.

Hacı Bayramlar, Taceddin-i Veliler “adım adım taş taş mülkü tapulamış erenler kim bilir ne belaları defediyorlar…

Fakat onların ruhunu kavramak ve seslerini duyumsayabilmek azmi gerekmez mi hemşehrilerinde/Gidelim Hacı Bayram’a ve onunla birlikte ağlayalım; yeni şehir hallerine bakıp…

Şehrin avm, plaza, towers, dinozorlar, kapılar, saat kuleleri ve daha bilmem ne soytarılıklarla nasıl Sodom ve Gomore’a benzediğini paylaşalım erenlerle…

Duyacak kulağımız, tefrik edebilecek gözümüz varsa…  

Sokrates’ten şehir dersleri

“SOKRATES: ..Kendimizin ne olduğunu bilmezsek, bize ait şeylerin gerçekten bizim olup olmadığını da bilemeyiz, değil mi?
ALKİBİADES: Nasıl bilebiliriz?
S: kendimize ait şeyleri bilmezsek, bunlara ait şeyleri de bilemeyiz değil mi?
A: Evet bilemeyiz.
S: Kendinin olan şeyleri bilmeyen kimse, başkalarına ait olan şeyleri de bilemez.
A: Hiç şüphe yok.
S: Başkalarına ait olan şeyleri bilmezse şehre ait şeyleri de bilemez.
A: Elbette.
S: Böyle bir adam şehir işlerini idare eden bir adam olamaz.
A: Olamaz.
S: Ne yaptığını bile bilmez.
A: Evet bilmez.
S: Bilmeyen yanılmaz mı?
A: Elbette yanılır.
S: Yanılınca hem kendine, hem de şehre kötü davranmaz mı?
A: Başka türlü olamaz.”

Bu konuşma böyle uzar gider. Sokrates şehrin erdemli insanların gönlüyle bilgisiyle yükseldiğini ifade eder.

Turgut Cansever hoca da erdemi öne alır şehri anlatırken:

“İster Platon’un şehri olsun, ister İstanbul, New York ya da Tokyo, prensip olarak şehir kurmak en büyük erdem olma geçerliliğini sürdürüyor. Niçin? Çünkü insan hayatının, varlığının en karmaşık meselelerinin, en büyük çelişkilerinin yoğun bir şekilde çıktığı yerde, bunların ahenginin kabul edilebilir, saygıdeğer amaçlara yönelik olarak bir araya getirilmesini mümkün kılan erdemdir şehir kurmak…”

Aziz dostum Yahya Düzenli “Ben Bir Ulu Şehre Vardım” kitabının başına almış Sokrates’in sohbetini… Kitap Nüans yayınları arasından çıkmış. Trabzon merkezli de olsa, baştan sona şehir kültürü ile ilgili ufuk turu yaptıran, aslında genel olarak şehri anlatan yazılarıyla Yahya, Trabzon’dan Ankara’ya da mesaj vermemize fırsat verdi. 

Şehri bilmeyen, kendine ve başkalarına ait olan şeyleri kavrayamayan insan şehre nasıl yönetici yapılır?

Bu zulümdür! 

Bahtsızlıktır.

Rubai

TOPRAĞI VE SUYU KİRLETENLERİN 
DÜŞTÜĞÜ CEHENNEM KUYUSU DERİN
EY ŞEHRE VE ÇEVREYE ABANANLAR
MASUMLARIN KALBİNİ GERİ VERİN

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi