Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Söz Varlığı Olarak Insan

Söz Varlığı Olarak Insan

İn­sa­nı ta­nım­la­yan pek çok kav­ram var­dır: sa­pi­ens (dü­şü­nen), ras­yo­na­lis (akıl­lı), eco­no­mi­cus, fa­ber (alet ya­pan ve kul­la­nan), de­mens (çıl­gın­lık­lar ya­pan) gi­bi. 

Bu kav­ram­la­rın çok­lu­ğu, in­sa­nın var­lık ya­pı­sı­nın kar­ma­şık­lı­ğın­dan ile­ri ge­lir. İn­sa­na rast­la­dı­ğı­mız her yer­de kar­şı­laş­tı­ğı­mız in­sa­ni fe­no­men­le­rin çok­lu­ğu da, onun bu kar­ma­şık ya­pı­sı­na işa­ret eder. Bu kar­ma­şık ya­pı, en ba­sit bi­çi­me in­dir­ge­ne­cek olur­sa in­san, bir iki­lik­ler var­lı­ğı ola­rak an­la­şı­la­bi­lir ve bu yö­nüy­le o, pek çok ala­nın da ko­nu­su olur. İn­sa­nın iki­li ya­pı­sı da ge­nel ola­rak akıl-iç­gü­dü, akıl-duy­gu, ruh-be­den, sa­pi­ens-de­mens bi­çi­min­de­ki iki­lik­ler­le di­le ge­ti­ri­le­bi­lir. Bu iki­lik­ler in­sa­nın, de­ği­şik ve çe­şit­li bi­çim­ler­de te­za­hür et­me­si­nin de ze­mi­ni­ni oluş­tu­rur. 

Ni­te­kim se­ven, nef­ret eden, dü­şü­nen, ina­nan, iba­det eden, in­kâr eden, çıl­gın­lık­lar ya­pan, de­ğer­ler üre­ten, dev­let ku­ran, bi­lim-fel­se­fe-sa­nat ya­pan, de­ğer­le­rin se­si­ni du­yan, kül­tür ve me­de­ni­yet ya­ra­tan in­sa­na rast­la­dı­ğı­mız her yer­de bu tür in­san ol­gu­la­rı­na ve te­za­hür ediş bi­çim­le­ri­ne de rast­la­rız. Bü­tün bun­lar­la bir­lik­te in­san ken­di­si­ni en iyi bi­çim­de söz ile ve sö­z’­de ya­ni dil­de ifa­de eder. Bir ba­kı­ma in­san, söz var­lı­ğı­dır ve o, söz ile ken­di­ni hem ken­di­si­ne hem de baş­ka­la­rı­na açar. Söz öy­le­si­ne et­ki­li­dir ki, onun et­ki­si, Yu­nus Em­re­’nin “söz ola ke­se sa­va­şı/söz ola kes­ti­re ba­şı/söz ola ağu­lu aşı/yağ ile bal ede bir sö­z” ifa­de­le­rin­de çok gü­zel di­le gel­miş­tir.

Fi­lo­zof, dü­şü­nür, sa­nat­çı ya da baş­ka­la­rı­na söy­le­ye­bi­le­cek bir şey­le­ri olan her kim olur­sa ol­sun; bir fel­se­fî sis­tem va­ze­den, bir dü­şün­ce sis­te­ma­ti­ği içe­ri­sin­de ta­rih­sel/top­lum­sal/kül­tü­rel, etik, me­ta­fi­zik, es­te­tik vb. dü­şün­ce­le­ri­ni or­ta­ya ko­yan bir zi­hin, için­de bu­lun­du­ğu top­lum­sal/ta­rih­sel/kül­tü­rel şart­lar­dan ve hat­ta ken­di iç dün­ya­sı­nın hu­zu­run­dan ya da hu­zur­suz­lu­ğun­dan, sü­kû­ne­tin­den ya da ça­tış­ma­sın­dan ba­ğım­sız dü­şü­nü­le­mez. 

Bir dev­rin se­si ol­mak, bu se­sin ken­di­sin­de yan­kı bul­du­ğu in­san­lar­da he­ye­can uyan­dır­mak, an­cak sö­zün de­ğe­ri ve muh­te­va­sı­nın zen­gin­li­ğiy­le an­la­şı­la­bi­lir. Söz, et­ki­li­dir; çün­kü ha­re­ket ka­bi­li­ye­ti­ni yi­tir­miş­le­re ce­sa­ret ve­rir, bu ka­bi­li­ye­ti kul­la­na­ma­yan­la­ra sa­ik olur. An­cak muh­te­va­sız ve gön­le hi­tap et­me­yen söz, he­de­fi­ne va­ra­ma­yıp yol­cu­lu­ğu aka­me­te uğ­ra­mış bir okun ha­li gi­bi do­nuk­la­şır ka­lır, et­ki­si­ni yi­ti­rir ve söz dü­şer. Ni­ce söz us­ta­la­rı var­dır ki, sö­ze ma­na ka­tıp ma­na­yı söz­le gü­zel­leş­ti­rir­ler ve sö­zü boş ol­mak­tan çı­ka­rıp içi do­lu bir mü­cev­her ku­tu­su ha­li­ne ge­ti­rir­ler. Sa­de­ce bir re­to­rik de­ğil, bü­tün­lü­ğüy­le bir ma­na bir­li­ği­ni sö­ze dö­ken­ler, iyi ko­nu­şup iyi ya­zan na­dir in­san­lar­dır. On­la­rı din­le­mek ve oku­mak sa­de­ce ses duy­mak ve işa­ret­le­ri gör­mek de­ğil­dir. On­la­rı din­le­mek ve oku­mak, iç­le­rin­de bu­lun­duk­la­rı dün­ya­ya gir­mek ve o dün­ya­nın zen­gin­li­ğin­den is­ti­fa­de et­mek­tir.

Söz, ba­sit bir ses de­ğil­dir. Bel­ki kö­tü olan­lar için “di­lin bir fit­ne­si­di­r” ama iyi­ler için söz, dil, Yu­nus Em­re­’nin de de­di­ği gi­bi, “hik­me­te gi­den yol­du­r”. Me­ram, söz­le an­la­tı­lır; fi­kir söz­de di­le ge­lir. Ko­nuş­mak, söz söy­le­mek bir şey yap­mak­tır, ha­re­ket et­mek­tir. Söz, bel­ki de dü­şün­ce­nin, fik­rin ha­re­ke­ti­dir. Fi­kir ve dü­şün­ce söz­de ci­sim­le­şir, vü­cut bu­lur. Söz, var­lı­ğı der­li top­lu tu­tan dü­şün­ce­nin di­li­dir. Bu an­lam­da söz, Hei­deg­ge­r’­in yo­ru­muy­la Lo­go­s’­tur. Var­lık, dü­şün­ce yo­luy­la dil­de gö­zü­mü­zün önü­ne ge­lir ve dil ile var­lı­ğın bir çe­şit ha­sa­dı ya­pı­lır. Bun­dan do­la­yı­dır ki söz, de­ğer­li­dir. 

Sö­zün de­ğe­ri­ni dü­şür­me­den ko­nuş­mak her­ke­se de na­sip ol­mu­yor ma­ale­sef. Şu se­çim or­ta­mın­da söz, yer­ler­de sü­rü­nü­yor. Ağız­la­rın­dan baş­ka­la­rı­nın ka­nı dam­la­yan ne çok in­san var­mış me­ğer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi