Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Son Dostlar

Son Dostlar

Sait Faik Abasıyanık bir yönüyle hemşerim sayılır. Adapazarı doğumlu. Zaman farkıyla da olsa Sakarya yollarının tozunu yutmuş olmalıyız. Zihnimde veya hafızamda yer eden hikayelerinden en önemlisi Son Kuşlar idi. Burgaz Adası’ndaki gözlemlerini anlatırken artık arkası kesilen ve gelmeyen kuşlara ağıt yakar.  Adada Konstantin isminde bir kuş düşmanı vardır, onların taze ve çıtır etlerine düşkündür. O veya benzeri adamlar kuşları Ada’dan kaçırmışlardır.  Son Kuşlar hikayesi bana dokunaklı gelir. Son dostların çekilişi gibidir.  Hayatımızı tamamlayan unsurlardan birisinin yok oluşunu seyreder gibi oluruz.  Kuşlar için kötüler olduğu gibi hayatın her alanında da kümelenmiş pusuda bekleyen kötüler ve kurutucular vardır.  Bunların su-i tesirlerini hayatın her köşesinde görebilirsiniz.  Çoğaldıkça kötülerin sayısı artıyor mu nedir? Hemşerim Sait Faik Abasıyanık’ı ve Son Kuşlar hikayesini bana tedai ettiren ve çağrıştıran son dostlardan Ahmet Ramaslı’nın kaybı ve vefatıydı. Ölümü ona konduramıyor ve yakıştıramıyordum.  Bunun için geliyorum diyen ölümü bizi ansızın yakaladı.  25/5/2015 salı günü dostlarıyla birlikte Kayabaşı Mezarlığı’na defnettik. Yeni açılan iki mezardan birisi onun kısmetiydi. Mezarın üzerinde selvileri hatırlatırcasına üç kavak ağacı var ve gölgelik yapıyorlar. Yaza girdiğimiz günlerde imam Tebareke okurken ve telkin getirirken kavakların gölgesi altında serinledik.

Mezarlıkta lahuti bir hava vardı. Yeni Bosna’daki mezarlıklardan birisinde defnedilmesini bekliyorduk. Lakin yer bulunamadı daha asude olan bu mekana nakledildi. Kendisi de mütevekkil olduğundan herhangi bir yeri vasiyet etmemiş.  Kişi nereye defnedilirse defnedilsin herkes İsrafil’in tek suruyla uyanacak.  Bununla birlikte imkanı olsaydı elbette ki aile kabristanlığında defnini isterdi.  Hacı Ahmet Ramaslı’nın vefatıyla birlikte Fatiha okuyacaklarımız arasına bir dost daha katılmış oldu.   Son yıllarda pek sık görüşemiyorduk.  Taşınmalarından ve gezilerinden dolayı fiziki mesafe oluşuyordu. Eski evlerimiz birbirine yakındı.  Bu nedenle yeni evine intikal etmeden evvel çok sık bir araya gelebiliyorduk. Yenileri de yakın düştü. Bu nedenle yeni evimize taşındığımızda Hacı Ahmet Ramaslı ile daha yakın temasta olacağımızı hayal ediyorduk. Lakin Konstantin misali insanlar sayesinde öyle bir cendereye düştük ki başımızı kaldıramaz haldeydik. Sabahat Ramaslı ile Hacı Ahmet Amca ise can dertlerine düşmüşlerdi.  İkinci adresleri hastane kapıları idi.  Sosyal ilişkileri canlandırmak için kendimizi toparlamaya çalışıyorduk ki, araya ecel girdi.  Önce Hacı Sabahat Teyze toprağa düştü.  İkisi birbirini seven ve anlayan iki insandı.  Sabahat Teyzenin vefatıyla birlikte Hacı Ahmet Ramaslı bütün dostlarına ve yakınlarına rağmen tek başına kalmıştı.  Hayata tutunmaya çalışsa da hayat ondan uzaklaşıyordu. Hastalıkları peşini bırakmıyordu. Karı-koca iyi günlerinde bazen bizim bile cesaret edemediğimiz çılgınlıklar ve sevimli huysuzluklar yaparlardı.  Teyzenin vefatından 23 gün sonra o da vuslata erdi.

 Allah vefatlarını mecaz dolu bir rüya ile malum etti.  Hanımın rüyasında, Sabahat Teyzenin sevgili kızlarından Merve Hoca’nın evindeki ağır yükleri Antalya’ya gönderdiğini görmüştü.  Rüyanın devamında ise bana tarihi soran eşime Mayıs’ın 20 ile 26’sı arasında bir günün tarihini vermişim. Merve Hocanın da aynı gece düet bir rüyası olmuştu. Rüyanın birinci bölümünü tam isabetle tabir ettim ve Antalya’nın son durak yani mezarı olduğunu söyledim. Lakin bizim de bir beklentimiz olması nedeniyle 20-26 Mayıs tarihleriyle ilgili yorumu subjektif yapmış bundan dolayı tam isabet edememiştim. Bir de Ahmet Ramaslı’ya ölümü konduramıyordum. Onunla beyaz-siyah dutlarımızı dünyada birlikte yiyecektik. Kıvama ermişlerdi. Demek ki devamı ahirete kaldı.

Hanımın ilgili rüyası bütün detaylarıyla çıktı.  Hacı Amca görülen tarih içinde (25 Mayıs 2015) aramızdan ayrıldı.  Kendi ifadesiyle son kalan birkaç dostundan biri olarak mezarı başında da kendisini yalnız bırakmamıştık.  İnsanlar insanlığı mezara gömdüklerinden geride pek sıkı dostluklar bırakmadılar. Bundan dolayı hayatın tadı tuzu kalmadı.  Musallada Hacı Ahmet Ramaslı’nın iyiliğine hüsnü şahadette bulunurken ve tanıklık ederken aslında bir yönüyle geride kalanlara da, emanetlerine de hüsnü tezkiyede bulunuyorduk. Kızlar ve damatlar sağanak halinde gelen sıkıntılara erinmeden göğüs gerdiler. Allah da onları sahil-i selamete çıkardı. Hacı Ahmet Amcanın ölümü bizleri yasa boğsa da herkes için selamet ve kurtuluş olmuştur. Başta kendisi için. Dünyada da-i sıla hasreti çekmeden sevgili eşine ve önden giden diğer sevdiklerine kavuşmuş oldu. Ayrıca bir iki yıldan beri sosyal anlamda seferber olan aile üyeleri de hastane kapılarından evlerine geri dönme imkanına kavuştular. Türkmenistanlı bakıcı hanım da aldığı ücretle mukayese edilemeyecek kadar fedakarlık ile çalışıyordu. Sabrın da bir hududu var.  Ahmet Amcanın ölümüyle birlikte Allah hepsine birden rahmet eyledi. Tam zamanında öldü demiyorum. Bu onun tercihi değil Allah’ın takdiriydi. Lakin tam zamanında oldu diyoruz.  

Bir dostumuzu daha öteye uğurladık ama bu ebedi bir veda değil.  Ruz-u mahşerde gölge olmayan günde Allah’ın gölgesi ile gölgelenecek yedi zümreden birisi menfaat ve kişisel çıkar gözetmeden Allah için sevişenler olacaktır.  Ahmet Amca ile onlar arasına katılmayı murat ve umut ediyorum.  İnşallah yenmeyen dutlar orada yenir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi