Fikri Türkel

Fikri Türkel

Yalandan Büyük Hastalık Yok!

Yalandan Büyük Hastalık Yok!

Geçenlerde bir arkadaşım dert yandı. Arkadaşından bir şeyi saklamış. Yalan söylememiş, sadece gerçeği saklamış. "Gerçeği öğrenme şansı yok" diyerek sonuçlarını önemsememiş.

Hayat bir nevi turnusol kağıdı. Sonuçta arkadaşının kafasında şüpheler dolaşmaya başlamış. Nedir bu olay, diye sorunca berikine tak etmiş.

Gel seninle bir çay içelim diyerek, olayın bütün gerçekliğini anlatmış. 

Bana dönerek şunu dedi. Öyle bir rahatladım ki... Evet, toplumun rahatlamaya ihtiyacı var. 

Yalan, toplumsal bir kangren halinde etrafımızda dolaşıyor... Yalanı zeka ile bütünleştiren, beceri ile anlamlandıran, menfaatle temizleyen binlerce örneği her gün yaşıyoruz.

Gerçekte yalan, toplumun en büyük hastalığı, kangrenidir. Tabiatımızda olmayan bir özellik, bir huy...

National Geographic kanalında bir belgesel izledim. Üç-dört yaşında çocukların önüne şekerlemeler koyuyorlar. "Sakın bunları yemeyin" diye tembihte bulunuyorlar.  Ardından odayı terkediyorlar. Haliyle çocuk dayanamıyor ve bir iki tane yiyor. 

Biraz sonra, yanlarına girip soruyorlar: "Yedin mi?"... Çocuk düşünüyor ve kabul ediyor, yedim diyor. 

Ama beş yaş üstü çocuklara aynı deney yapılıyor. Bu sefer çocukların bazıları "yemedim" diye yalan söylüyor.

Yalan sonradan öğrenilen bir şey. Tabiatımızda yok, sonradan hastalık bulaşıyor. En kötüsü de etrafından kapıyor bu huyunu. Annesinden, babasından, sokaktaki arkadaşından vs. 

Geçen hafta ses sanatçısı Behiye Aksoy'u kaybettik. Onun meşhur şarkısını hatırlayın "Yalan dünya, her şey bomboş..." Buradaki yalan, faniliği anlatıyor aslında. Bu şarkıdaki sözler dışında hiç bir yalanı kabul etmemiz mümkün değildir. 

Yalanda ittifak olmaz, der büyüklerimiz. Yalanın farklı tanımlarıyla ittifak arayışları sürüyor. Masum yalanlar, pembe yalan, beyaz yalan, palavra, örtbas etmek, yanıltmak, abartmak, işkembeden atmak, kafa karıştırmak, dezenformasyon ve hatta her bir günah yalanın ta kendisidir. 

Ne acıdır ki bütün yalancıların birleştiği bir noktada, gerçeği söyleyenler dışlanır hale geldik. 

Yalan, zayıftır, ayakta kalmak için pek çok şeye ihtiyaç duyar. Doğru ise, kendi başına güçlüdür, meydan okur. Peki, niye böyle olmuyor? Gerçekler ters yüz edilince ve manipülasyonlar yüzünden etrafımızdaki pek çok yalancıya değer atfeder olduk.

Amerika eski başkanı Bill Clinton'ı hatırlayın. Bir cinsel skandalı sebebiyle aylarca dünyanın gündeminde kaldı. Bu kadar ahlaksız bir duruma rağmen, suçlandığı şeyi hatırlayın: Niye yalan söyledin? Yani yalan cinsel skandaldan daha beter sonuçlar doğuruyor. 

Buna rağmen yalan salgını niye yayılmaya devam ediyor? 

Yapılan araştırmalar, insanların telefonda ve sanal alemde çok daha fazla yalan söylediğini gösteriyor... Yüz yüze konuşmak en sağlıklı iletişim yöntemidir. 

Malum, pek çok ülkede yalan makinası, mahkemelerde bir delil yöntemidir. Yine yalanı yakalanan bir kişi, şahit, jüri olamamakta ve bazı kamu görevlerinden yasaklanmaktadır. 

Yalan bir algı yönetimidir. Olmayan bir şeyi kabul ettirmek ve olan bir şeyi doğru olmayan biçimde karşı tarafa kabul ettirme gayretidir. 

Yalana rağmen sporda rekor kırılmaz, uluslararası bir buluş yapılmaz, dünyaca ünlü bir sanatçı çıkmaz, uzun soluklu itibar yaşanmaz, ihracat ivme kazanmaz, küresel bir marka oluşmaz. 

Yalan sadece bireysel bir durumun ötesinde toplumun her kesimini felç eden bir salgındır. 

Bir kişinin bir yalanını görürseniz, diğerlerinin doğru olduğuna nasıl emin olabilirsiniz?

Topyekün yalan hastalığından kurtulmak temennisiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fikri Türkel Arşivi