Aşalım artık bu işleri..

Aşalım artık bu işleri..

“Fanatizm olmasın.. İnsanlar birbirini sevsin.. Kulüpler birbirlerine küsmesin.. Alt tarafı bir futbol müsabakası için, camialar, hatta şehirler, birbirlerine kinlenmesin..”

Bu ifadelerin hepsi doğru mu?.. Doğru!.. Bu sözlerin içeriğine katılmayan var mı?.. Yok!.. Peki o zaman spor arenasındaki aktörleri birbirine düşman etmek niye?.. Sahi niye?..

Bakın, size samimiyetle söylüyorum ki, ne sporcuların birbirleriyle meseleleri var, ne de tribündeki taraftarların rakip taraftarlarla.. Bunları birbirine düşman eden, bunları tatlı tatlı kaşıyan, sonrasında da “acı biber” haline getiren, medyadaki bazı ayrık otları.. Reiting gelsin de nasıl gelirse gelsin!.. İnsanlar birbirine dalsın, kafa göz dümdüz olsun, umurlarında bile değil..

Bir misal vereyim, sportif açıdan ne hallerde olduğumuzu görün..

önceki hafta oynanan Fenerbahçe-Trabzonspor maçı sonrasında bir olay yaşandı.. Müsabaka bitti.. Taraflar soyunma odasının yolunu tutmuş gidiyorlar.. Trabzonspor’un genç futbolcusu Tayfun, Roberto Carlos’tan formasını istiyor.. Carlos, formasını Trabzonspor’un Brezilyalı kalecisi Jefferson’a vereceğini ve bunun içinde Jefferson’a söz verdiğini söylüyor.. Ardından da ekliyor; “ama istersen yedek formalarımdan birini verebilirim!..” Tayfun daha sonra Carlos’tan forma aldı mı, almadı mı, bilmiyorum.. Olay bu..

Bunun üzerine, fanatizmden medet uman medyanın bazı mikserleri, aldılar sazı ellerine, Tayfun’u adeta “vatan haini” ilan ettiler..

Neymiş?.. “Tayfun ne biçim Trabzonluymuş!.. Trabzonlu adam, Fenerli futbolcudan forma isteyecek kadar küçülür müymüş.. Düşmandan cephane istenir miymiş?..” vesaire, vesaire...

Bunları söyleyenler kartvizitlerinde spor yazarı yazan koca adamlar!.. Tam tiyatro, tam tüluat... İsmail Dümbüllü merhumun “orta oyununda” bile göremezsiniz böyle sahneleri..

Peki, şu an itibariyle bırakalım herhangi bir tarafın sempatizanlığını, bitaraf olarak düşünelim.. çocuk forma istemiş, isteyemez mi?.. Ya da ayıp mı?.. Sonra, formasını istediği insan kim?.. Roberto Carlos!.. Kim bu Carlos?.. Taraflı tarafsız herkesin ‘A kalite’ olarak kabul ettiği bir futbolcu.. Dünyanın neresine giderse gitsin, “futbol duayeni” olarak görülen ve de saygı gören birisi.. Kısacası; yoldan geçen vasat biri değil Carlos!.. Tayfun, belki çocukken televizyonda Roberto Carlos’u hayranlıkla, sempatiyle seyrediyordu.. Belki de çocuk muhayelesindeki o takip şuur altında kaldı!.. İsterseniz olayı bir de tersinden okuyalım; “Fenerbahçe’li bir futbolcu, Trabzonsporlu Gökdeniz’den, Yattara’dan forma istese ne olur?.. Kıyamet mi kopar?.. Ya da Zico onu takımdan mı kovar?.. Hiç bir şey olmaz!.. Aksine, kardeşlik pekişir.. Dostluk ve sevgi duyguları perçinleşir..”

Meseleye sadece sportif noktadan da bakmamak gerekir.. 0layın sosyal yönü de var çünkü.. önce sosyal birey olmak!.. Ardından da pekçok şeyi hazmetmiş bu bireylerin oluşturduğu gerçek manada sosyal devleti tesis etmek.. Ve de kaliteli adam yetiştirmek..

İşte o zaman “forma olayını” dedikodu sütunlarına taşıyanların işi biter.. Zira materyal bulamazlar.. Hatta, Taksim’de yılbaşı gecesi yaşanan “taciz olayları” bile son bulur.. Güzel Türkiye’miz, birbirine saygı duyan, birbiriyle paylaşan, insanların yaşadığı bir ülke olur..

Netice-i kelâm; centilmence düşünceyi, birbirimizi kabullenmeyi, kardeşlik ve dostluk duygularını geliştirmeyi, hadi gelin önce “spor sahalarında” gerçekleştirelim..

Ama hepsinden önemlisi; birbirimizi her alanda çok sevelim!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi