Erbay Kücet

Erbay Kücet

Çocuklu Camilere Özlem

Çocuklu Camilere Özlem

Ramazanın ilk cuması eve yakın bir camiye gittiğimde çocukların bolluğu dikkatimi çekti. Neşe içinde konuşuyorlar, oradan oraya koşturuyorlardı. Cemaat tebessümle karşılıyordu. Yanıma çöken bir ufaklığa gülümseyerek baktıktan sonra kendi çocukluğum aklıma geldi. Bir an kendimi onun yerine koyup düşünürken arkadan bir ses “Çıkın dışarı, haydi dışarı çık!” diye bağırmasın mı? Aklıma bir zamanlar TBMM ye başörtüsü ile giren Merve Kavakçı’ya yapılan tezahürat gibi geldi ve bütün insicamım kayboldu.

 


Halbuki geçenlerde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ’in çocuklarımızla ilgili güzel düşüncelerini televizyondan dinlemiştim. Demek onun söylediklerini bu vatansever,  dindar ve de Müslüman, inançlı ve imanlı kardeşimiz duymamış veya bir kulağından girip öbür kulağından çıkmış birisiydi diye düşünürken caminin imamı uyardı: “Çocuklara dokunmayınız”.

İmam efendi çocukların azarlanarak camiden kovulmasını hatırından çıkarmamış olacak hutbe bitiminde de aynı konuya dikkat çeken bir açıklama ile, çocuklara sabredilmesi gerektiğini onları camiden uzaklaştırmanın vebal olduğunu belirterek, bu çocukların çoğunun anne ve babalarının çalıştıklarını, dede ve ebelerinin de zaten evlerden uzaklaştırıldığına dikkat çekerek bu çocukların din ile ilgili bilgileri burada aldıklarını ifade edip, hoşgörülü olunması gerektiğini belirtti.

Ben eve dönüş yolunda hafızama dönerek okula başladığımız gün, Kur’an okumayı öğrendiğim gün, okumayı söktüğüm günler, bayramda aldığım ilk hediye, ilkokul öğretmenim, ilk tatilim,  ilk komşumuz, ilk arkadaşım diyerek kendime göre ilkler listesi yapmaya başlarken arkadaşım Mustafa Köksal’ın “TBMM’nin İlkleri” isimli kitabını hatırladım.

Yukarıda saymakla bitiremediğim ilkleri hafızanızda çoğaltabilirsiniz. İlk oruç tuttuğunuz akşamında yaşadığınız duygular, iftar sonrasında anne ve babanızın sizi takdir ve tebriki;  kardeşlerinizin sizinle gurur duyarak mahallede diğer yaşıtlarınıza parmakla gösterdiği günler.  

Mahalle camisinde büyüklerinizle birlikte aynı safta durarak kıldığınız teravih namazını unutmadınız değil mi? Ne yalan söyleyeyim hafızamı zorluyorum ama bir türlü ne zaman ilk teravih namazını kıldığımı hatırlayamıyorum.  Ama iyi biliyorum ki ilk teravih namazımı Ankara Aktaş Mahallesinde Plevne Caddesi üzerindeki ‘Köprübaşı Camii’nde eda ettim. Okullar tatil olur olmaz mahallenin çocuklarıyla Kur’an öğrenmeye de orada başlamıştım.  Evlerimizde parlak saten kumaşlı ve işlemeli kılıflar içinde başköşede asılı duran ve bize elimizi uzattığımızda ‘dokunmayın!’ diye büyüklerimizden uyarı aldığımız Kur’an-ı Kerim’le Köprübaşı Camii’nin müezzini olan dayım Seyit Ural vasıtasıyla tanışmıştım. Elimizdeki elifba cüzlerini göğüs hizasında taşıyarak camiye gidip geldiğimizde yolda başımızı sıvazlayanlar çoğunluktaydı.


İlk teravih namazını kaç yaşında kıldığımı hatırlamıyorum ama Kadir gecelerinde kat kat renkli kumaşlar içinde özel bir sandukada muhafazası yapılan Peygamber efendimizin bir fanus içinde özenle korunan Sakal-ı Şerifi evimize misafir olurdu.  Oturma odamızda O’na salat ve selamı hep birlikte getirirken üzerine sarılı kumaşların teker teker açılması anında ne kadar heyecanlandığımı anlatamam.  Dayımla birlikte aile bireylerimizin yüksek sesle ‘Allahümme salli ala seyyidina Muhammed’in nebiyyin ve ala, alihi ve sahbihi ve sellim’ nidalarıyla gözyaşlarımız sevince dönüşürdü. Ertesi gün mahalle arkadaşlarıma gece yaşadığımız ayrıcalığı ballandırarak anlatırken onlardan farkındalığımın da altını çizmiş oluyordum.

Çocukluğumuzun geçtiği mekânlar arasında okuldan sonra en çok uğradığımız yer olan caminin minaresi de dikkatimizi celbederdi. Şimdilerde 24 katlı binaların çoğaldığı siteleri görünce bizim minarelerin ufaldığını söyleyebiliriz.  Kıvrım kıvrım dolana dolana minareye çıkarken aralardaki tuğla büyüklüğündeki havalandırma pencerelerinden dışarıya göz atardık.

Ezan okunan ‘şerefe’ de bir tur atıp mahalleye tepeden bakmanın zevki de farklıydı o yıllarda. Biraz büyüdüğümde dayım torpil yaparak arada bir vakit ezanlarını da bana okuturdu.  Caminin üst katında Kur’an okumaya çaba gösterirken yaşıtlarımızla namaz vakitleri dışında yaramazlık da yaptığımızda ise hocamızın uzunca değneğini kafamıza yerdik.

Diz çöküp rahlelerde okuduğumuz surelerin ezberlerini bir gün sonrasında çalışıp bilen abilerimize okuduğumuzda ise sevinirdik. Caminin üst katında bizler okurken alt katında hafız olmak için gelen talebelerin tercihi Ömer Köksal Hoca’ydı.  Kendisi de hafız olan hocamız sert mizaçlıydı. Talebeleri kendisinden çok korkarlardı ama yetiştirdikleri daha sonra ona dua etmişlerdir.

Şimdilerde cami içinde yaramazlık yapan çocuklarımızın ileride hatıralarında güzel izler kalmasını istiyorsak onlarla ilgilenelim, başlarını okşayıp adlarını sorarak takdir ve teşekkür edelim ne dersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Erbay Kücet Arşivi