Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Vahdet ve Akif

Vahdet ve Akif

Önceki yazılarımı takip edenler bilecektir ki, Akif’in ırk, kavim, ümmet, millet, cemiyet, toplum, halk, vb kavramları ulu orta değil, hep yerinde kullandığını artık ispat etmiş bulunuyoruz. 

Bazılarının sandığı gibi ırk kavramını da sırf vezin kalıbına uysun diye kullanmamıştır veteriner hekim şairimiz. 

“Bir zamanlar biz de millet hem nasıl milletmişiz
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz”

diyen şair, kavmiyetçiliğe “kişi kavmini sevmekle kınanamaz” ilahi düsturunca anlayışla karşılamakta ama onu milliyetin yerine koymamaktadır. Dolayısıyla sapla samanı birbirine karıştıranlar hangi makamda bulunurlarsa bulunsunlar ne yazık ki kavram kargaşasına ve akıl yitimine sahip olduklarından zaman zaman milliyeti ayaklar altına alıp sözde ırkçılığa karşı durdukları vehminde olmuşlardır. 

Akif’in derdi bu kavramlara layüsel bir üstünlük izafe etmekten çok hak edip etmeme mevzuudur.

O yüzden Türk’ü kavm-i necip diye nitelendirirken bütün akvamı Allaha adanmışlıkla bir davaya hizmet bakımından öncü olmak mevkiine oturtur. Yoksa Türk’ün Acem’e, Acemin Arap’a, Arap’ın Kürt’e bir üstünlüğü yoktur elbette…

Üstünlük takvadadır. Bu anlamda takva yarışı bakımından ve vahdet kavramına uyum bakımından bir cemiyete öncüllük atfedebiliriz. 

Bakın bir şiirinde ne diyor:

“O cemiyyet ki vicdanında hâkim havf-ı Yezdandır
Bütün dünyaya sahiptir, bütün akvama sultandır
Fakat, efradı Allah korkusundan bi-haber millet
Çeker, milletlerin menfuru Kıptiler kadar zillet”

Allah korkusundan uzaklaşmış, ona adanmışlığı terk etmiş bir milletin ne hükmü olabilir ki? Tasvir ettiği cemiyet havf-ı Yezdan yani Allah korkusuna sahip olma vasfıyla bütün akvama sultan olabilmektedir.
Türk milleti veya millet-i masume dediği işte bu vasfından ötürü kavimlere (akvama) sultan olabilmeyi bilmiştir.  

“Bekleşirken gökte yüzbinlerce ervah, intikam
Yerde kalmış na’şa benzer kavm için durmak haram
Kahraman ecdadınızda sizde bir kan yok mudur
Yoksa, istikbalinizden korkulur, pek korkulur”

İşte burada kullandığı kavim de tam manasıyla üzerinde müspet değerlerin inşa edilmek istendiği kavimdir. Ervah bekleşirken gökte, ecdadında milyonlarca şehit bulunan, bir zamanlar kavimlere sultan olmayı hak etmiş bir cemiyetin yerlerde sürünmesinde bir terslik vardır. Böyle bir maziye sahip milletin bugünkü çocukları yerdeki bir ölüye benzetilmektedir. Böyle bir kavim için durmak haramdır. 

Kahraman ecdadından bir zerre kan da mı taşımamaktadır. Eğer o bir zerre kan da yoksa akıbetten, istikbalden korkulması icap eder. 

Burada kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur derken kimileri Akif’in yine ırkçılık yaptığını ileri sürebilirler.

Halbuki “ırkına çek” derken de, “ırkıma yok izmihlal” derken de aslında zilletin değil faziletin izini sürebilen bir davranış kodundan, bir genotipik karakterden bahsedilmektedir. Bir sosyal psikolojiden. Yani biyolojik cemiyetin genlerinden. Bunun da ırkçılıkla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. 

“Ezelde kaynaşan ervaha ayrılık var mı
Cihan yıkılsa bu vahdet yerinden oynar mı”

Bugünkü cemiyetin zilletinden şikâyet eden Akif ervaha müracaat etmektedir. Ervahta ayrılık yoktur. Büyük birliği tesis etmişlerdir. Mesele işte bu birliğe halel gelmemesidir. Birliği bozan her ayrılık tohumu, vahdetten uzaklaşan – uzaklaştıran her musibet fitnedir, tehlikedir, tehdittir.

O halde mesele o ervaha layık olabilmekte, ayrılık değil birlik, vahdet projesini geliştirebilmektedir.

Tekniği, ilmi, fenni öne çıkaran Akif, somut göstergelere de müracaat etmektedir. Eskiden dağlar orman, tepeler bağ, ovalar hep tarla iken şimdi her yan yoza dönmüştür. İklim bile değişmiştir. 
 
“Ne o gömgök dereler var, ne o zümrüt dağlar
Ne o çıldırmış ekinler, ne o coşkun bağlar
Şimdi kızgın günün altında pinekler, bekler
Sade yalçın kayalar, sade ıpıssız çöller
Yurdu baştan başa viraneye dönmüş Türk’ün
Dünkü şen, şatır ocaklar yatıyor yerde bugün”
..
“Hani milletlere meydan okuyan kavmi necip
Görmedim bir kişi tek bir kişi meydanda garip”
..
“Hani ey kavm-i esaretzede muhtariyet
Korkarım şimdi nasibin mütemadi haybet”

Safahat’tan sonradan çıkarılan bir şiirinde ise büyük birliğimize meydan okuyan, ona zarar veren, ona saldıran düşmanları da tarif etmektedir. Atsız’ın da buna benzer bir tarifi bulunmaktadır.

“Karadağ haydudu, Sırp eşeği, Bulgar yılanı
Sonra Yunan iti çepçevre kuşatsın vatanı
Tarumar eyleyiversin de bütün ordumuzu 
Bizi kovsun elimizden alarak yurdumuzu”

Açıkça tarif edilen bu kavimleri yahut toplulukları sonradan üç sefil ordu diye özetlemiştir.

“(üç sefil ordu çevirsin o metin ordumuzu)
Bizi kovsun elimizden alarak yurdumuzu”

Aslında milletin geri olmasında da onun öncü birliği olan ve akvama(kavimlere) sultan olmayı becerebilmiş, bunu da Allah korkusu ve ona adanmışlıkla yapmış Türk’ün canının yanmışlığı delildir. Eğer Türk’ün canı yangın ise millet de geridir. 

“Niye Türk’ün canı yangın, niye millet geridir”

Sonra ayet-i kerime ile vahdetin izini tamamlamaktadır Mehmet Akif:

“Birbirinize de girmeyin ki maneviyatınız sarsılmasın, devletiniz gitmesin.” Enfal 46. Ayet.

“Sen, ben desin efrad, aradan vahdeti kaldır
Milletler için işte kıyamet o zamandır
Mazilere in, mahşer-i edvarı gez
Kaanun-i ilahi, göreceksin ki değişmez
..
Her ufre bir ümmet, şu yatanlar bütün akvam
Encama bu ahengi veren aynı serencam
Ey zair-i avare işittin ya, demek ki
Birmiş bütün ümmetlerin esbab-ı helaki
..
Ümmetler için ruh-i bekaa nerdedir anlar

Ey millet-i merhume güneş battı, uyansan
Hala mı hükümetleri dünyaları sarsan
Seylabelerin sesleri, afakın enini
Asara süren uykun için gelmede ninni
..
Vahdetten eser yok bir avuç halkın içinde
Post üstüne hem kavgaların hepsi nihayet
Hala mı boğuşmak bu ne gaflet, ne rezalet”

Daha önceki yazımda milliyetimizin yani “gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz” mısraında tarif ettiği milliyetimizin şifresinin ise vahdet olduğunu izah etmiştim.

Bu sefer adını Vahdet koyduğu bir şiiriyle hitama erdirelim meseleyi.

Vahdet
“Şarkın ki mefahir dolu mazi-i kemali
Ya Rab ne onulmaz yaradır şimdiki hali
Şirazesi kopmuş gibi manzume-i iman
Yaprakları yırtık sürünür yerde perişan
Vahdet mi şiarıydı, görün şimdi gelin de
Her parçası bir mel’abe eyyamın elinde
Tarihine mevud-i ezelken ebediyyet
Ey tefrike zehriyle şaşırmış giden ümmet
Nisyana çıkan yolda mı kaldın güm-rah
La havle vela kuvvete illa billah”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi