Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Gerçek insaniyet doğru konuşmaya bağlıdır

Gerçek insaniyet doğru konuşmaya bağlıdır

Hiçbir zaman hiçbir ortamda yalan konuşarak kimseyi kandırmış, saptırmış ve zarar yaratmış değilim. İnşâallâh siz de öyle olun ki hep beraber âhirette sadakatimizin faydasını görelim.

Allâh-u Teâlâ birçok âyet-i kerîmesinde Kendi rızasını, kulun O’nun hükümlerine karşı olan rızasına bağlamıştır. Nitekim: “Allâh onlardan râzı, onlar da O’ndan râzı oldular, işte bu en büyük nâiliyyettir” (Mâide Sûresi:119’dan) kavl-i şerîfi bunlardan biridir. Tabi ki bu karşılıklı rıza öyle kolay kazanılacak bir şey değildir. Bazı şartları vardır, mesela bu âyet-i kerîmenin bidayetinde: “İşte bugün, doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür” (Mâide Sûresi:119’dan) buyrularak zımnen sadâkat yani doğru sözlü olma vasfı açıklanmıştır.

AĞIZDAN ÇIKAN SÖZ

Yalan yanlış konuşanın hele de bâtıl inanç ve fetva aşlayanların bu sadâkatten dolayısıyla da bu rızadan nasipleri yoktur, bu mazhariyet, her işte doğru konuşmakla elde edilir. Gerçek insaniyet de doğru konuşmaya bağlıdır. Hazreti Mevlânâ (Kuddise Sirruhû)nun buyurduğu gibi: “İnsanda güzel olan yüzdür, yüzde güzel olan gözdür ama insanı insan yapan ağızdan çıkan sözdür.” Zünnûn-ü Mısrî (Kuddise Sirruhû): “Doğru kimse hak ve doğru olanı anlatan bir dile sahip kimsedir” buyurarak sadıklık vasfının, dille ve onun konuştuklarıyla alakalı olduğunu beyan etmektedir.

Hamd-ü senâlar olsun ki hiçbir zaman hiçbir ortamda kaça patlarsa patlasın, yalan konuşarak kimseyi kandırmış, saptırmış ve zarara sebep olmuş değilim. İnşâallâh siz de öyle olun ki hep beraber âhirette sadakatimizin faydasını görelim ve hep beraber Mevlâ’nın rızasına erelim, rıza makamını kazanalım.

RABBİM MUHAFAZA EYLESİN

Hele bir de vaaz ederken yalan konuşan adamın ne kadar zararı olur iyi düşünelim, Rabbim bizi o tip hocalardan muhafaza eylesin. Ferîdüddîn el-Attâr (Kuddise Sirruhû)nun “Tezkiratü’l-evliyâ” isimli eserinde zikredildiğine göre Câfer-i Sâdık (Radıyallâhu Anh) yalancının sohbetini dinlemekten son derece sakındırmış ve: “Beş çeşit insanla arkadaşlık etmeyin; yalancıyla sohbet ederseniz daima aldanış içinde olursunuz, ahmak kişiyle karışıp görüşürseniz farkında olmadan size fayda vereyim derken zarar eder, cimriyle arkadaşlık edersen senin en kıymetli değerin olan zamanını alır ama sana bir iyiliği olmaz, kötü kalpli ile sohbet etmeyin en muhtaç anında seni sahipsiz bırakır, bir de müfsit yani fesatçı, bozguncu biriyle arkadaşlık etme, değersiz bir şeye tamah edip seni bir lokmaya satar” buyurmuş. Ne hikmetli tavsiyeler.

HOŞNUT VE RAZI

Diğer bir âyet-i kerîmede: “Allâh onlardan razı oldu, onlar da O’ndan razı oldular” (Beyyine Sûresi:8’den) buyurarak, Allâh-u Teâlâ’nın bazı kullarının amellerinden, Kendisinin kaza ve kaderlerine razı olmalarından, onları kabulle karşılamalarından hoşnut ve razı olduğu, onların da dünya ve âhiret Rablerinden görecekleri lütuflardan memnun olacakları bildirilmiştir.

Ama yine orada da: “İşte bu müjde Rabbinden (ğayben, gıyaben yani görmeden) korkan kimseye mahsustur” (Beyyine Sûresi:8’den) buyrularak bir şarta daha doğrusu bir hakikate dikkat çekilmiştir. Çünkü Rabbini görmediği halde görür gibi saymayan kişiden Allâh-u Teâlâ’nın yaptıklarından razı olması gibi bir erdem beklenemez.

ONLARA RIZA YOK

Efendi Babamız Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhû) bu âyet-i kerîmeyi çok okur ve hassaten sonunda geçen “Haşyetullah” ifadesine dikkat çekerek “Görüyorsunuz, Rabbinden korkmayan, O’nu sayıp haramlarından sakınmayanlara rıza yok, onlar Rablerinden razı olamaz, Rableri de onlardan razı olmaz” buyururdu. Büyüklerin Kur’ân-ı Kerîm’in inceliklerini anlamalarına hayranım, onlar hikmet sahibi ve dünya ilmine vakıf kimseler olduğu için onlardan duyulan ilimlere başka yerde erişilemez.

Efendi Babamızın Şeyhi Ali Rıza el-Bezzaz (Kuddise Sirruhû) Hazretleri, Efendi Babamıza yazdığı şeyhlik icazetinde mealen: “Bu zatın elinden tutan benim elimden tutmuş olur, bu zata intisap eden hiçbir âlimden duyamayacağı ve hiçbir kitaptan okuyamayacağı ilimlere nâil olur” buyurmuştur.

ALLAH’IN İHSANDA BULUNMASI

Efendi Babamız da “Mahmud’umun elinden tutan benim elimden tutmuş olur” buyurarak aynı makamı Mahmud Efendi Hazretlerimize bahşetmiştir.

Ali Rıza Efendi (Kuddise Sirruhû) sağına Hacı Bilal Efendi’yi, soluna da Ali Haydar Efendi Babamız’ı oturttu. Bu Bilal Efendi Hazretleri için Ali Haydar Efendi Hazretleri “Âbim” derdi. Bir kere Ali Rıza Efendi Hazretleri ona: “Koca müfessir, Allâh-u Teâlâ: ‘Allah sana ihsanda bulunduğu gibi sen de ihsanda bulun’ (Kasas Sûresi:77’den) buyuruyor, bu ne demektir?” diye sordu, Hacı Bilal Efendi “Allâh sana iyilik ettiği gibi sen de kullarına iyilik et” şeklindeki zahiri manayı verdiyse de, daha farklı manalar zikrettiyse de Hacı Ali Rıza Efendi (Kuddise Sirruhû) hiçbirini kabul etmedi, sonunda kendisi “Evladım! Bunun manası ‘Sen yoktun, Rabbin sana iyilik etti, varlık verdi, şimdi sen de bu emanet varlığını O’ndan bil, kendi varlığını yok bil, sen de varlıkta O’na ortaklık yapmayarak iyiliğe karşılık ver’ demektir” diye mana verdi, ne ince mana değil mi?!

AHİRETTE MÜKÂFATI ÇOK

İşte mesele neymiş? Karşılıklı ihsan, karşılıklı rıza yani Rahman Sûresi’nde: “İhsanın karşılığı ancak ihsandır” (Rahman Sûresi:60) buyrulduğu üzere; kul Allâh-u Teâlâ’nın hükmüne ve emrine rıza göstererek ihsanda bulunursa Rabbi de ondan razı olarak ona ihsanda bulunacaktır. Efendi Hazretlerimiz’in buyurduğu gibi “Bu kapıda gelinlik zordur, kulluk ince bir meslektir.”

Zûnûn-u Mısrî (Kuddise Sirruhû)nun buyurduğu vechile: “Ubûdiyet (kulluk) her hâl-ü kârda O’nun senin Mevlân olması, senin de O’nun kulu olmandır.”

Anlayacağınız, başımıza gelenlere razı gelmeli, ihsan ve rıza makamına ermeli, dünyada çekilen sıkıntıların âhirette mükâfatının çok olacağını bilmeliyiz, zira bu sıkıntılar bizim gerçek mümin olduğumuzun alametidir. 

Yunus Emre (Kuddise Sirruhû)nun buyurduğu gibi:

Mümin olanların çoktur cefası

 Âhirette olur zevk-u safası

On sekiz bin âlemin Mustafâsı 

Adı güzel, kendi güzel Muhammed.

ULEMAYA TESLiMiYET

 

Fatih’in bütün fetihleri hakkında “Fetihnâme” adlı genişçe bir eser yazan Kıvâmî, Fâtih ve fetih hakkında: “Her taraftan toplar kurdurdu. Birkaç gün âfet taşlarıyla, toplarla şehri dövdüler, her taraftan burçları yıktılar, yerle bir ettiler. Donanma ve kadırgaları beri denizden, öte denize kuru toprak üzerinde yürüttüler. Bütün bu malzemelere, âlem sultanı Muhammed Gazi’nin, Allâh Rasûlü Muhammed’in dini yolunda gayretini görün. Bakın, İslâm askeriyle gemi donatır, müşriklerin karşısında kuru toprak üzerinde gemi yürütür ki kâfirler İslam nurunun heybetinden dehşete düşsünler” diyerek bu fethin önemine dikkat çekmiştir.

İNŞÂALLÂH BAĞIŞLANMIŞ DURUMDAYIZ

Fâtih Sultan Mehmed, fetih sonrası kumandanlarına, devlet adamlarına ve diğer gazilere bir yemek verir. Bu yemeğin ardından, Akşemseddin Hazretleri ayağa kalkarak, orada bulunanlara: “Ey Müslüman gaziler! Bilin ve farkına varın ki cümleniz hakkında âhir zaman peygamberi, kâinatın önderi efendimiz, ‘İstanbul muhakkak fetholunacaktır’ hadîs-i şerifiyle övgü ve iltifatta bulunmuştur. İnşâallâh hepimiz bağışlanmış durumdayız. Fakat gazâ malını israf etmeyip İstanbul içinde hayır ve hasenata sarfediniz. Padişaha itaat ediniz, ona muhabbet besleyiniz” diye bir konuşma yaptı. Bu fetihle en büyük mesele Akşemseddin Hazretleri’nin tesiridir. Hazreti Fâtih’in ulemâya ve evliyâya verdiği değer ve onlara karşı gösterdiği teslimiyettir. Nitekim gemiler Haliç’e indirilmeden önce 4 tane küffar gemisi Haliç’e geldiğinde Çandarlı Halil Paşa gibiler “Daha 4 gemiyle baş edemiyoruz, koca Bizans’la nasıl baş edeceğiz?! Bırakalım bu işi” dediklerinde Hazreti Fâtih’in kuvve-i maneviyesi çok bozulunca Akşemseddin Hazretleri ona bir mektup yazmış ve: “Sultanım! Etrafındaki münafıklara itibar etmeyin, biz manevi keşfimizle fethin size müyesser olduğunu bildik, sakın maneviyatınızı bozmayın” demiştir.

BÜYÜK VELİNİN SÖZÜ

Ben meâlen naklediyorum, mektubun aslı Topkapı Sarayında mevcut, işte Hazreti Fâtih, bazı ağaların, padişahların lafına baksaydı da bu büyük velinin sözünü dinlemeseydi asla bu zafere dolayısıyla da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in müjdesine nâil olamazdı.

Rabbim bizlere, ulemaya, evliyaya teslimiyetle Hazreti Fâtih gibi:

“İmtisâl-i ‘Câhidû fillâh’ oluptur niyyetim,

Dîn-i İslam’ın mücerred gayretidir, gayretim.

Fazl-ı Hakk-ı himmet-i cünd-ü ricâlullâh ile,

Ehl-i küfrü serteser kahreylemektir niyetim.

Enbiyâ-yı, evliyâya istinadım var benim,

Lütf-u Hakk’tandır hemen ümid-i feth-u ve nusretim.

Nefsi malla nola kılsam cihanda içtihad,

Hamdülillâh var gazaya sad hazâran rağbetim,

Ey Muhammed! Mûcizât-ı Ahmed-i Muhtar ile,

Umarım galip ola âdây-ı dîne devletim.”

diyebilmeyi ve o Yüce Sultan gibi nasr-ı mübinlere ve feth-i kariblere erebilmeyi nasip eylesin. Âmîn!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi