Erbay Kücet

Erbay Kücet

Gülünç Anılarla Yazarlarımız

Gülünç Anılarla Yazarlarımız

Yazarların hayatlarına ilişkin yapılan çalışmalarda genellikle nerede doğdukları, hangi tahsili yaptıkları ve eserleri hakkında bilgiler yer almaktadır. Onların karakter yapıları ve günlük olarak yaşadıklarına ait bilgilere ise neredeyse hiç değinilmemektedir. Bu nedenle de araştırmacılarımız hatırat kitaplarının yaprakları arasında iğneyle kuyu açarcasına çalışarak onların sosyal dünyada yaşadıkları mevzulardan tutun da sevdiği yemeğe varıncaya kadar özel hayatlarına ilişkin bilgileri de aktarmaktadırlar.

 

Yazarlarımızın güldükleri veya nasıl gülünçlükler yaşadıklarına ilişkin olarak yayınlanmış birçok kitap var. Konuyu araştırıp kaleme alanlar olduğu kadar, onlarla yakın mesai arkadaşı olan, sohbetlerinde birlikte olanların anlattıkları daha başka oluyor. Hatta yazarların kendilerini kendi ifadeleriyle anlattıkları yayınlar da mevcut. Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi bu konuda birçok yayın bulunmaktadır. Ancak Ankara’da yakından tanıdığımız iki ismin kitaplarından söz etmek istiyorum:  Halil Soyuer’in “Anılarla Şairler Albümü” ve Abdullah Satoğlu’nun “Edebiyat Dünyamızdan Hoş Sedâlar” ında alıntılarla sizleri baş başa bırakıyorum.

Arif Nihat Asya

O yıllardaki devlet otoritesindeki acı boşluğu ne de güzel dile getirmişti. 1967 yılının 2 Haziranında Bursa’daki şiir gecesi düzenlenmişti. Bir partinin kadın kolları düzenlemişti geceyi. Çağrılı şairler arasında Arif Nihat Asya da vardı. Otobüste yanına oturmuştum. Bir ara kulağıma eğilmiş “Haydi hayırlısı kadın kollarına kadar düştük” demişti. Davet edildiği her şiir gününe gider kendine özgü üslubuyla şiirlerini okurdu. (s.24)

Yine bir gün Kırıkkale’de düzenlenen şiir gecesine gidiyorduk. Yolda kulağıma eğilmiş “bu böyle olmayacak, bari aramızda para toplayıp bir minibüs alalım, Anadolu’ya turneye çıkalım” demişti… Espriden espriye geçer sevgi toplardı, saygı toplardı. İstanbul’daki Hilton Oteli için bir rubaisi vardı. Bu lüks ve çok pahalı otelin kapısından girmişliği yoktu hocanın. Bu espri içinde oteli ne de güzel anlatmıştı bize.  Biz kafileyiz, zavallıdan yoksuldan
Üstün yaratılmış nidelim, kul kuldan.  Seyretmede İstanbul’u Hilton’dan el, Biz seyrederiz Hilton’u İstanbul’dan. (S.26-27)

Âşık Veysel  

Bir akşamüzeri kaldığı Köprülü Otel’ine gitmiştim. Odasına girdiğimde akşamın karanlığı basmıştı ve Veysel, yatağının üzerine gazete sermiş pastırma ekmek yiyordu. Dalgın bulundum.
-Işığı neden yakmıyorsun Aşık karanlıkta kalmışsın? Gülmeye başlamış ve
-Benim için ne fark eder ki? demişti. (S.131)

Cahit Sıtkı Tarancı  

Bir gece yine Şükran’da beraberdik. Neşeliydi, şiirler okumuştu bize. Saat ondan sonra da Ulus’ta o yıllarda yeni yapılmış Nil Bar’a gitmiştik. Nil Bar’ın merdivenleri helezonluydu. Aşağıya doğru inerken, karşımıza birisi çıkmış ve Cahit Sıtkı’yı görünce,

-Aman efendim bu ne mutluluk, kimleri görüyoruz burada diyerek bizi kucaklamıştı. Bu şahsı tanımıyorduk. Merdivenlerden geriye dönmüş bizi masasına misafir etmişti. Cahit bana bakıyordu, tanımıyor musun gibilerden. Ben de Cahit’e bakıyordum. Bize bira ikram etmişti. O yıllarda barlarda rakı yasaktı. Bu şahıs bir ara dansa kalkmıştı ki Cahit garsonu yanına çağırıp sormuştu:

-Kim bu arkadaşımız adı ne bunun?

-Buna Avukat Şefik Bey derler, çok iyi insandır.  

Rahatlamıştık. Vaktiyle Cahit Sıtkı’yı böyle bir yerde masaya davet etmişler. Yemişler, içmişler, sonra da Cahit Sıtkı’yı masada bırakarak kaçıp gitmişler. Sütten ağzı yanmıştı ya suyu üfleyerek içiyordu. O gece Şefik Bey bizi çok güzel ağırlamış cep defterine de Cahit Sıtkı (sağ elim aslan elim) şiirini yazmıştı. Avukat Şefik Yönder’le daha sonra yakın dost olmuştuk. (S.137)

Halil Soyuer

Yunus Emre şiir şöleni dolayısıyla Eskişehir’e gittiğimizde ‘Has Otel’e yerleşmiştik…Zamanın şiire meraklı Emniyet Müdürü telefonda:

-Halil Ağabey, neredeysen araba gönderip seni aldırtayım, demişti. Halil Bey:

-Hastayım, diye cevap verince, telaşlanan müdür:

-Öyleyse hemen bir doktor göndereyim.

-Hayır, öyle hasta değil, Otel Has’tayım, Otel Has’ta; diye esprisini patlatmıştı… (S.143)


Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya, Halil Soyuer’e “Kova Burcu” isimli kitabını imzalarken, hangi burçtan olduğunu sormuş. Soyuer:

-Keçi burcu! deyince, hoca şaşırmış:
-Allah, Allah, keçi burcu da mı var?
-Tabî, benimki ‘Oğlak’ burcuydu, büyüye büyüye “Keçi” oldu.
-Ya, öyleyse benim burcum “Kova” idi, büyüye büyüye “Fıçı” olmuştur. (S.144)

Bir gün, Kızılay’da karşılaştığı şair Hüseyin Yurdabak:

-Ağabey nasılsın, ne yapıyorsun? diye sormuş. O da:

-Gözüm kızarıyor, demiş… Hüseyin şöyle bir gözüne baktıktan sonra:

-Gözünüzde kızartı falan yok, deyince, Soyuer, kendine has tebessümle, cinaslı cevabını yapıştırmış:

-Gözüm kızarmıyor, kız arıyor, kız…(S.144)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Erbay Kücet Arşivi