Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Sen kendi durumuna ağla!

Sen kendi durumuna ağla!

Paralel şebekenin yeni ‘geyik’ konusu şu: “Star yazarı Ahmet Kekeç, Demirtaş’ı vurayım derken, Akdoğan’ı vurdu.”

Demirtaş için “Dolmabahçe yalancısı” ifadesini kullanmıştım. Buradan “esprili gönderme” yapıyorlar, “İşte Akdoğan’a yalancı dedi” filan...

Hadi kendinizi uyanık zannediyorsunuz; “telmih”le, “ima”yla, hiçbir ahlaki ölçü tanımayan “gönderme”lerle güya politik tutum alıyorsunuz ama sizin durumunuz hiç espri kaldırmıyor...

Siz de Erdoğan’a ve hükümete vurayım derken, her gün kendi itibarınıza vuruyorsunuz.

İnsanlarda güven duygusunu yıktınız...

Hiçbir saygınlığınız yok...

Hiçbir “değer skalası”nda yeriniz yok...

Başkasının sözlerinden “tersinden” sonuçlar çıkarıp pozisyon belirleyeceğinize, oturup kendi durumunuza ağlayın... “Bir zamanlar parmakla gösterilen bir topluluktuk. Biricik güven adresiydik. Artık sadece birtakım kirliliklerle, birtakım ayıp cürümlerle, birtakım ahlak dışı tutumlarla anılıyoruz. Biz niye böyle olduk? Bizi kim bu hale getirdi?” diye sorun.

Şunları eklemeyi de ihmal etmeyin: “Türkiye aleyhtarı bütün faaliyetlerin altından bizim parmak izimiz çıkıyor. Ülkemizi zor durumda bırakmak için elimizden gelen her melaneti sergiliyoruz. Ülkemizi terör destekçisi ilan ederken utanmıyoruz. Perva göstermeden düşman çevrelerle iş tutuyoruz. Biz böyle olmamalıydık. Bize ne oldu?”

Size ne olduğunu, elbette siz daha iyi biliyorsunuz.

Size bir şey olmadı belki de.

Belki de hep böyleydiniz de, neşvü nema bulduğunuz “alan”ın hatırına (sonuçta “din”le irtibatlı bir alan üzerinden kendinizi meşrulaştırıyordunuz) bunları konduramıyorduk... “Dindar insanlardır, böyle fenalıklarla işi olmaz bunların” diyorduk

Fakat görülüyor ki, her fenalığa amade bir iştah içindesiniz ve hep böyleymişsiniz.

Hazır konu açılmışken, “Eyvah, 90’lı yıllara dönüyoruz!” feveranınızın samimiyetini de konuşalım bir...

Bu konuda onlarca manşet attınız.

Onlarca yazı yazdınız.

Onlarca televizyon programı yaptınız.

Binlerce sosyal medya mesajı paylaştınız.

Hükümeti 90’lı yıllara dönmekle, faili meçhuller dönemini başlatmakla suçladınız.

Feveran etme hakkını nerden aldığınızı bilmiyorum ama hatırımda kaldığı kadarıyla pek bir severdiniz 90’lı yılları. “Terörle mücadele” etiketi altında sergilenen rezilliklere bayılırdınız. Faili meçhulleri problem olarak görmezdiniz.

Ki, aynı “terörle mücadele” anlayışı içinde, Kürtleri şeytanlaştıran, PKK’lıları “kan dökmeye aşermiş vahşi yaratıklar” olarak gösteren televizyon dizileri yaptınız. 90’lı yıllar, bir bakıma sizin yıllarınızdı. Faili meçhullerle sağlanan sözüm ona asayiş düzeni, sizin düzeninizdi. “Kirli savaş”la elde edilen kazanımlar, sizin kazanımlarınızdı.

Bugün çıkıp utanmadan ve büyük bir pişkinlikle, “Savaşa hayır” naraları atıyorsunuz. “İki polis öldürüldü diye Kandil mi bombalanır?” diye güya sağduyu mesajları veriyorsunuz... Tabii Demirtaş’lara, Yüksekdağ’lara, Kürkçü’lere ihtiramla yaklaşmayı da ihmal etmiyorsunuz.

Bir “dönüş”ten rahatsızsanız, bunun hesabını hükümete değil, eli kanlı terör örgütüne soracaksınız.

Hükümetin 90’lı yılların “hürriyetsizlik” ortamına dönmek, attığı demokratik adımlardan vazgeçmek gibi bir niyeti yok. Ama silah bırakmaya direnen PKK, açıkça 90’lı yıllara dönmek istediğini söylüyor ve “Devrimci halk savaşı başlamıştır. Halkımız silahlansın!” çağrıları yapıyor.

Buna isyan edeceğinize, terör odaklarıyla iş tutuyorsunuz. (Bkz. Plaka tanıma sistemini kapatma rezilliği...)

Birkaç ay öncesine kadar “durumunuzu” konjonktürle açıklıyordum ve “Erdoğan nefreti”yle bu noktalara savrulduğunuzu düşünüyordum.

Hayır, siz hep böyleymişsiniz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi