D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Yakın Şark’tan Ortadoğu’ya ve Nihayet Büyük Ortadoğu’ya...

Yakın Şark’tan Ortadoğu’ya ve Nihayet Büyük Ortadoğu’ya...

Avrupa’nın “Şark meselesi” bağlamında icad ettiği, görünüşte coğrafî, esasta siyasî kavramlar 19. yüzyılın sonundan itibaren yaygınlaştırılmıştır. Near east “Yakın Şark”, esas olarak Osmanlı Devleti’ni, onun sahip olduğu coğrafyayı ifade eden bir kavram olarak bizim “Lozan Konferansı” olarak bildiğimiz “barış konferansı”nın adında yer almıştır. 

1. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere öncülüğündeki batılı emperyalistler Yakın Şark İşleri Konferansı ile Osmanlı mirasını paylaşmışlar, sınırları belirlemişler ve bölgede sürekli istikrarsızlık unsuru olacak İsrail’in yolunu açmışlardır. “Savaşa son veren barış” olarak tanımlanan “Lozan”, esasında bölge otoritesini yok ederek, yerine yeni bir bölge gücünün konulmasına da izin vermeyerek, büyük istikrarsızlıklara ve karışıklıklara yol açmış ve bu da bitmez tükenmez çatışmalara, savaşlara sebebiyet vermiştir. 

2. Dünya Savaşı sürerken yaygınlaştırılan Middle east “Ortadoğu” kavramı kısmen Osmanlı sınırları dışındaki İslâm coğrafyasını da içine alacak şekilde tanımlanmıştır. 

1. Dünya Savaşı’ndan sonra üç müstakil İslâm ülkesi vardı: Türkiye, İran ve Afganistan. Bunun dışında kalan İslâm ülkelerinin önemli bir bölümü sömürge olarak batılıların kontrolündeydi, geri kalanını da mandater olarak yönetiyorlardı. Bir taraftan manda yönetimleri sona erdirildi, diğer taraftan çok sayıda “bağımsız” ülke ihdas edildi. İngilizlerin “Yakındoğu”sunda Türkiye dışında Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan, Yemen, Umman ve Körfez emirlikleri siyaset açısından ciddi çeşitlilik meydana getirmeye müsaitti. Bununla yetinilmemiş, İsral’in devletleşmesi desteklenerek siyaset denklemi daha karmaşık hale getirilmiştir.  
Bütün bu ülkelerde sömürge/manda yönetimleri görünüşte sona ermiş fakat İngiltere, Avrupa nüfuzu devam etmiştir.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin bölgedeki nüfuzu ve varlığı artmış ve “Ortadoğu” adeta ABD’nin yaygınlaştırdığı bir kavram haline gelmiştir. 

1.Dünya Savaşı’nın yüzüncü yılına yaklaşıldığında, 20. yüzyılın stratejisini belirleyen kapitalist/komünist bloklaşmasının sona ermesinden sonra değişen dünya dengeleri karşısında yeni bir dünya stratejisi oluşturma peşinde olan ABD, “Büyük Ortadoğu” kavramını ortaya atmıştır. Bu durumda İslâm coğrafyasının tamamının kastedildiğini, açıkça “İslâm dünyası” dememek için böyle bir kavramlaştırmanın tercih edildiğini tahmin edebiliriz. 
Büyük Ortadoğu projesi denildiğinde, İslâm dünyasının geleceğini şekillendirme yönündeki emperyalist iradeyi anlayabiliriz. Her geçen yıl biraz daha görünürleşen bu irade, İslâm’ın merkez toprakları yanında, hemcivar ülkelerde de kanlı çatışmalarla tanımlanabilmektedir. Afganistan, Pakistan’dan Fas’a kadar büyük bir Asya ve Afrika coğrafyası ABD’nin stratejik önceliklerine göre dizayn edilmektedir. Bu sınırların değişmesi, yeni mezhebî ve etnik çatışmalar ihdası ve en önemlisi radikal-terörist dinci örgütler öne sürülerek bir dünya düzeni dayatması olarak okunmalıdır. 

Radikal dinci-terörist örgütleri öne sürerek İslâm coğrafyası üzerinde kontrol hakkı iddiasının temellendirilmesi bağlamında büyük İslâm blokunun oluşumunu imkânsız hâle getirmek, Şii dünyayı ise İran etrafında bölgede etkili bir güce dönüştürmek orta vadeli bir hedef olarak görünürleşmektedir. İslâm dünyası Şii-Sünni güç blokları şeklinde tanımlanır hale gelirken, merkez coğrafyanın Arap-Türk-Kürt-Acem unsurları arasındaki müştereklikleri yok etmek yönünde ciddi çabalar dikkati çekmektedir. Irak işgaliyle sünniler cezalandırılırken, sünnilikle kuvvetli Arap bağı koparılarak diğer sünnî kavim Kürtler öne çıkarılmakta, böylece siyasî bölünme için güçlü bir unsur oluşturulmaya çalışılmaktadır. 

Türkiye Yakın Şark İşleri Konferansı ile kurulmuştu. Onun Yakın Şark’taki Osmanlı rolünü oynamaktan men edildiğini biliyoruz. Zaten yeni Türkiye’nin buna mecali de yoktu, fakat uzun vadede Türkiye’nin bu role sahip çıkabileceği de tahmin edilmez değildi. Nitekim geç de olsa Türkiye bu anlamda “ben de varım” dedi. Bölge ülkeleri ile ilişkilerini geliştirdi, ekonomik ve siyasî hamleleri psikolojik etki de meydana getirdi. Bu sırada ortaya çıkan Arap baharının Türkiye modeline benzer bir demokratik İslâm dünyası ortaya çıkarma ihtimali, ABD ve batıya hoş gelmedi. Bölgenin yeniden yapılandırılmasında geniş kitlelerin oynayabileceği rolün Türkiye’nin güçlenmesine yol açacağı kuşkusu görünür görünmez müdahalelerle ortaya konuldu. 

Ortadoğu’yu kendini yönetemez, coğrafî bütünlüğü siyasî-kültürel-ekonomik bütünlüğe ulaştıramaz bir çerçevede tutmak Büyük Ortadoğu siyasetinin esasıymış gibi görünüyor. Türklerin bölge yönetiminden dışlanması 20. yüzyılın batı siyasetinin temelini teşkil etmekteydi ve bunun haklı sebepleri vardır. İslâm âlemi, 20. yüzyıla kadar Türklerin yönetimde belirgin rol sahibi olduğu bir coğrafya idi. Hindistan’dan Cezayir’e kadar geniş bir coğrafyada Türk hanedanlı devletler etkili idi. Bu tesir Hindistan’dan başlayarak İngilizler ve Cezayir’den başlayarak Fransızlar tarafından 19. yüzyılda kırıldı ve 20. yüzyılda tamamen yok edildi. Türkiye’nin bölgede güçlenmesi bir dönüş ihtimali ihtiva etmesi açısından rahatsızlık verici bulunmuş olmalıdır. 

Dünyanın nüfusunun yaklaşık yüzde yirmibeşini müslümanlar teşkil etmektedir. Müslüman nüfusun yüzde 15’i şiidir. İran inkılâbına kadar yeryüzünde bir Şii İslâm devlet söz konusu değildi. İran devriminin ABD’ye zıt görünümüne rağmen, İslâm dünyasında doktriner bir Şiî devlet ortaya çıkarması bakımından olumlu karşılanmış olmalıdır. Bu Şii otorite başlangıçta bütün İslâmı gözetir görünen bir siyasî konumda bulunurken, reel politik zeminine oturarak zamanla dünya Şii siyasetini oluşturduğu artık açıkça belli olmuştur. Sonuç olarak, Büyük Ortadoğu Projesi’nin aslı barışçı bir muhteva taşımadığı, İslâm coğrafyasında ABD-Batı tahakkümünü süreklileştirmeyi esas aldığı şüphe götürmez hâle gelmiştir. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi