Ahmed Gürkan

Ahmed Gürkan

ALLAH’A DAYAN, SA’YE SARIL, HİKMETE RÂM OL

ALLAH’A DAYAN, SA’YE SARIL, HİKMETE RÂM OL

Müslüman Türk milletinin önderliğinde İslâm medeniyetinin ihyâ ve inkişafı, başlıktaki üç umdenin kemâliyle tatbikinden neş’et edecektir.

Ecdadımız, doğudan ve batıdan, Moğol putperestleri ve haçlı keferelerinin saldırıları ile sarsılan İslâm medeniyetini, bu üç ilkeye sıkıca sarılarak ayağa kaldırmış ve ihyâ vazifesini icra etmişlerdir.

Allah’a dayanıp, sa’ye sarılıp, hikmete râm olmanın neticesi üç kıt’a hâkimiyeti ve çağ kapayıp çağ açarak, ilimde, irfanda kemâle erme, garbı uyandırıp aydınlatmadır.

Bu üç husus İslâm medeniyetinin üç sac ayağıdır. Olmazsa olmazıdır. Bu üç sac ayağından biri eksik kalırsa kadîm medeniyetimizin ihyâ ve inkişafı akamete uğrar.

1- ALLAH’A DAYAN!

“Bir kere de azmettin mi, artık Allah’a dayan…” (Âl-i İmrân-159)

İstinadımız AB, ABD, Rusya, Çin vs. değil, kendini yarı tanrı olarak gören medya ve şirket patronları değil, bu milletin değerlerinden uzak, millî ve manevî hasletlerimizden nasibdar olmayan nursuz aydın kitlesi değildir.

İstinadımız Allah “Azze ve Celle”dir.

İstinadımız Şanlı Peygamberimiz -aleyhisselatu vesselam- Efendimizdir.

İstinadımız asırlardan beri bütün bir insanlığı Allah’a kul, Resûlüne ümmet olmaya çağıran, Kutlu Nebi’nin izi üzere giden Hoca Ahmed Yesevîler, Şah-ı Nakşibend Bahaeddîn Buharîler, Necmeddin Kübralar, Şeyh Şamiller, Saru Saltuklar, Ak Şemseddinler, Emir Sultanlar ve daha nice velî-mürşidlerdir.

"Enbiyâ vü evliyâya istinâdım var benim,

Lütf-u Hak'tandır hemen ümmîd-i feth u nusretim."

Sırtını Allah’a, Resûlullah’a, Evliyaullah’a dayayan hiç mağlub olur mu?

Bütün kefere-i fecere, yanlarına münafıkları da alarak bir araya gelseler Allah’ın hükmünün önüne geçebilirler mi?

“Rus çarını üstün görenler, Allah’a iman etmeyen kâfirlerden farksızdır.” diyordu Şeyh Şamil Hazretleri.

Bugünde “ehl-i salib”i ve içimizdeki işbirlikçilerini üstün, yenilmez görenler büyük bir iman zafiyeti içerisindedirler.

21. asırda hiçbir gayr-i müslim ülke ve lider firavun ve ülkesinden daha kudretli değildir. Hazret-i Musa -aleyhisselam- ve bir avuç mü’mini, firavuna karşı muzaffer eyleyip, firavun ve ordusunu Kızıldeniz’in sularına gark eden Allah, Türk milletini, İslâm âlemini zayıf düşürmeye çalışan şer güçleri de helak etmeye elbet ve mutlak kadirdir.

Az sayıda olmamız asla mühim değildir. Allah nice azları çokların üstesinden getirmiştir.

2- SA’YE SARIL

Sa’y… Tarihte medeniyetimizin temelini teşkil eden ve bugün bize unutturulan kelimelerimizden, prensiplerimizden bir tanesi…

Lügatte çalışma, gayret sarf etme, çabalama manasına gelen bu ulvî kelimeyi hatırlayıp hayatımızın ana ilkesi hâline getirdiğimizde medeniyet güneşimizin yeniden doğduğunu müşahede edeceğiz.

“Şehâmet dini, gayret dini ancak Müslümanlıktır.

 Hakikî Müslümanlık en büyük kahramanlıktır.”

İslâm gayret dinidir.

“İki günü eşit olan ziyandadır.” (Hadîs-i Şerif)

Allah, el-Adl’dır; “Mutlak Adalet Sahibi”dir. Bu ism-i şerifinin tezahürü olarak her kuluna çalışıp, hak ederek, lâyık olduğu kadarını verir.

Rahmet zahmetin semeresidir. Kul o azîm sa’yile, o sıkıntıyı, o yorgunluğu, o zahmeti çekecek ve böylece Aziz Allah’ın rahmetini, nimetini, lütfunu celbedecektir.

Aksi halde Fahr-i Kâinat -aleyhisselâm- Efendimizin torunu bile olsanız, gayretinizle, kendinizi Aziz Allah’a ispat etmediğiniz sürece dünya ve ahiret niamına nâil olamazsınız.

Sürekli sosyal medyada vaktini zayi eden bir nesil böyle bir sa’yin neresindedir?

Saatlerini, ellerinde akıllı telefon, akılsızca heder eden bir nesil bu sa’yin neresindedir?

Bütün muasır cihazları nefsini eğlendirmek için değil, Allah için, vatan için, ümmet için kullananlardan Rabbimiz razı olsun.

3- HİKMETE RÂM OL!

İslâm hikmet dinidir.

“Hikmet mü’minin yitik malıdır.” (Hadîs-i Şerif)

Allah “el-Hakîm”dir; “Mutlak Hikmet Sahibi”dir.

“Ya Rabbi bana eşyanın sırlarını aç” Nebevî niyazında olduğu gibi mevcudatın halk edilişindeki ilahi sırrı, hikmeti bilerek, o ilahi hikmetin karşısında acizliğimizi hissedip, o hikmete, o hikmetin sahibi Hakîm olan Rabbimize râm olmak, yani itaat etmek, teslim olmak, inkıyad etmek…

Hikmet temelli bir dinin inşa ettiği medeniyetin müntesipleri hikmeti arayıp bulduklarında kaybettikleri medeniyetlerine tekrar kavuşacaklardır.

Mütefekkir İsmet Akçal’ın tabiriyle “en son ve en yeni ilahî hitap, ilahî kitap” olan Kur’ân-ı Kerim’e ittiba eden bizlerin -Yâ Sîn Vel Kur’ân-il Hakîm-“Hikmetli Kur’ân’ın hakkı için”“yitik malımız” mesabesindeki hikmeti arayıp bulması ihyâ ve inkişaf için mutlak suretle elzemdir.

Peki, “hikmet”i nerede arayacağız?

“Divân-ı Hikmet”in sahibi Pîr-i Türkistan Yesevî Babada arayacağız.

“İhyâ-yı Ulumiddin”in müellifi Müceddid, Müçtehid, Mürşid, Müfessir, Müderris olan Selçuklu’nun ulularından İmam-ı Gazalî Hazretlerinde arayacağız.

Ehl-i sünnetin reisi, Hukukun Sultanı, İmâm-ı Azam Ebu Hanife de -rahmetullahi aleyh- arayacağız.

Fatih Sultan Mehmed Hân’ın hususî olarak İstanbul’a davet ettiği Türkistanlı âlim Ali Kuşçu’da, bugünkü coğrafî bilgileri kıt imkânlarla birebir hesaplayan el-Birunî’de, yazdığı tıb eseri asırlarca Batıda okutulan İbn-i Sîna’da, günümüzdeki matematiğin temellerini atan el-Cabir’de, el-Harezmi’de, Her zerre içinde bir güneş taşır / Zerre ağzını açarda güneş çıkarsa pusudan / Ortalık tuz buz olur ışıltısından diyerek Mesnevî’sinde “atom bombası”ndan bahseden Celaleddin er-Rûmi’de, “mikrob”un kâşifi Ak Şemseddin dedemde, Türk-İslâm coğrafyasını mühendislik harikası eserlerle bezeyen Kayserili Mimar Sinan’da, Şahî isimli topu icad ederek küfrün surlarını tarumar eden, Peygamberlerden sonra en kudretli Hakan, en kudretli Başbuğ olan Ebul Feth Gazi Mehemmed Hân’da ve her biri insanlık âleminin birer kutup yıldızı olan, garbı uyandırıp aydınlatan, çağ kapayıp çağ açan, nesillerinden geldiğimiz kudsî ecdadımızda arayacağız.

Bu kutup yıldızları bizleri, Hadîs-i Şerifleri, Kur’ân-ı Kerim’i anlamaya, idrak etmeye götürecek. İdrak etme ise bizleri bu ilahî düsturları yaşamaya, hal edinmeye sevk edecek.

Kur’ân’ı, Hadîs’i yani “Rabbanî Nizam”ı yaşayarak üzerimizde hâl edinmemiz bizleri yaşatma ve nefisleri ihya etme gibi bir devlete erdirecek ve “Bir nefsi ihya eden bütün insanlığı ihya etmiş gibidir.” Mâide-32. âyeti üzerimizde tecelli edecek.

“Nefisleri ihya”nın şahısları aşarak cemiyete mâl olması ile İslâm’ın beklenen baharı kendisini hissettirecek.

İşte o vakit Allah, Resûlullah, Kitabullah ve evliya-şüheda ecdadımız bizden razı olacak.

Mutasavvıf İsmet Akçal’ın ifadesiyle “Yarının şafaklarından doğmak için batan güneş” semanın ufuklarından tulu’ ederek, İslâm medeniyetinin ihyâ ve inkişafını bütün bir kâinata ilan edecek.

“Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol,

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol”

Bu mısraları 1919 senesinde İngiliz, Fransız ve içimizdeki hain azınlıkların işgali altındaki İstanbul’da yazan millî şairimiz Hazret-i Âkif dedemizi, bizlere Kur’ân-vatan dâvasını aşılayan irşad ehli âlimlerimizden Mütefekkir İsmet Akçal Beyefendiyi, Hazret-i Hâbil’den bu yana iman ile küfrün mücadelesinde Allah için, mukaddesat için kan döken, can veren, bütün şehidlerimizi tâzimle, hürmetle, sonsuz rahmetle yâd ediyorum. Ruhlarına el-Fâtiha…

*Allah izin verirse bir sonraki yazımızda ahirete irtihalinin sene-i devriyesini idrak ettiğimiz rahmetli Ebulfeyz Elçibey’den bahsetmeye çalışacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmed Gürkan Arşivi