Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Yeni Hükümet İçin Aranan Özellik: Ehliyet ve Liyakat

Yeni Hükümet İçin Aranan Özellik: Ehliyet ve Liyakat

Ehliyet ve Liyakat… İki aziz kavram…

Yönetişimimizin şifresi… Bin yıllık terkibimizin idare sanatının anahtarları…

Emaneti ehline vermezsen kıyametin kopmasını bekle!

Bu kutlu uyarı bize bin yıllık terkip ile birlikte muştulanan bir hakikat özüdür.

Buna riayet etmek adanmış neslin ve adanmış önderliğin vazifesidir.

Ne zaman ki emanet ehline verilmez, işte o zaman kul hakkının gaspı yanında Allah’a şirk koşmanın yoldan çıkarıcılığı kişiyi en belalı uçurumlara sürükler.

Hem bu dünyası hem öte dünyası kararır.

Emanet ehline verilirken gözetilen prensip ehliyet ve liyakattır.

Sayın Başbakan yeni hükümet kurma ameliyesindeyken üstten alttan bir takım vesayetlerle karşılaştı. Bir takım yan darbeler de cabası…

Şimdi seçime götürecek bir hükümet kuracak ister istemez.

Birileri memnun olsun diye…

Birileri memnun olsun diye hükümet kurulur mu?

Kurulmaz elbet.

O bakımdan ‘ehliyet ve liyakatın önemine’ vurgu yaptı.

Her inanan kişi bu iki kavram karşısında ukalalık yaparsa bilsin ki dinden çıkar.

Kul hakkının gaspına izin verir. Ötesi Allah’a şirk koşmaya başlar… 

O kadar kolay değil.

Ehliyet ve liyakat gözetildiğinde uçan kuşlar durur. Eşya ve canlılar bu davranış karşısında hörmetle hizaya gelir. Ehliyetin ve liyakatın hazırlayacağı projeler o yüzden başarılı olmak zorunda kalır.

Eşyanın ve canlının hörmeti anlaşılmaz bir şey değildir. Zira ehliyetli ve liyakatlı kişi eşyayı ve canlıyı anlar ve onu doğru sevk ve idare eder. 

Şimdi bir seçim hükümeti gibi değil de belki bir teknokratlar hükümeti gibi bir hükümet olmaya soyunabilir Başbakan.

Ne beis var.

Bana göre dört yıllık sağlam bünyeli bir hükümet formülü vardı ve bu Türkiye’yi şimdiki üç cendereden çıkarırdı. Suriye meselesi, Kürt meselesi, ekonomi bir de…

Ama olsun, teknokrat hükümet de altından kalkar bunların.

Zaten Sayın Başbakan da teknokrat olarak dışarıdan girmedi mi hükümete?

Gerek danışmanlığı gerek dışişleri bakanlığı diğer hangi seçilmişlerden geri kalır yanı olan bir makamdı ki?

Ehliyet ve liyakat hem ayrıca meclis bünyesinden çıkmayabilir.

Öyle ya dört liderin iki dudağı arasına sıkışmış göstermelik demokrasiden ne çıkar?

Bence teknokratlar çok daha başarılı olabilirler.

Meclisin de onlara ayak bağı olacak bir durumu yok şimdilik.

Hatta hükümetin tamamını teknokratlar yapabilir Sayın Başbakan.

Gerçi Serdar Turgut bir zamanlar tavsiye ettiği teknokrat hükümetinden kastının bu olmadığını yazıyor ama olsun.

Belki de ehliyet ve liyakat sağlıklı gözetildiğinde onun da arzuları hilafına olmayan bir kabine kurulabilir.

Ehliyetli ve liyakatlı kabinede kimler görev almalı?

Her şeyden önce Esad ve Suriye tarafında yapıcı ve çok yönlü bir politika güdebilecek gerçek bir monşerin yani diplomasiden anlayan bir dışişleri teknokratının devreye girmesi gerekiyor. Belki Hoca’nın stratejik derinliğinin ve sıfır sorunlu çok yönlü politikasının teoriden pratiğe geçmesine ön ayak olabilir. Bilindiği gibi teorisyen her zaman pratik hayatta başarılı olmayabilir. İşte burada yeni bir dışişleri bakanı gerçekten teori ile pratiğin uyumunu sağlıklı olarak işletebilir. 

Kabinenin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı ile Orman ve Su İşleri Bakanı da bizim Ortadoğu Su Barışı projemizi ihya edebilecek havza bütünlüğü ilkesi çerçevesinde Fırat ve Dicle havzalarında gerçek bir barışı (Ortadoğu’nun tarihi kimliği üstünde pax-Ottomanica veya pax-İslamica gibi) belki bir pax-Turcica’yı kurabilecek kabiliyet ve yeterlilikte olmalıdırlar.. İçerde ise iklim değişikliği ve yaşanan sel felaketlerini, Allah’ın bir gazabı bir afet olarak değil, tabiatın bir cevabı olarak anlayacak ve gereken tedbirleri alacak akılcı politikalar üretebilmelidir bu teknokrat bakanlar… TOKİ’leri su toplama havzalarının önüne yaptırmayacak bir anlayışı hâkim kılmalı bu multi-disipliner ilkeli teknokrat hükümet. 

İçişleri Bakanı terör uzmanı olmalıdır hakiki anlamda… Hem terör uzmanı hem de şehir eminlerinin üzerinde gerçek bir memleket müddei ve emini olmalıdır. Belediye başkanlarının haddi aşmalarına izin vermemelidir. Bildirmelidir ki, terör şehir teröründen başlar. Şehir katledilirse medeniyetimizden eser kalmaz. 

Ekonomi bakanlarının zaten diğer partilerle bir problem yaşayacağına inanmıyorum. CHP ile koalisyon kurulsaydı Kemal Derviş konseptinin idamesi yolunda bir arıza çıkmayacaktı. Zira CHP’nin ekonomistleri Ak Parti’yi fabrika ayarlarına döndürebilir(di)… Öyle Numan Kurtulmuş’un dediği gibi fabrika ayarlarına dönme noktasındaki seçmen uyarısı böylece diğer partilerin oy potansiyelini de arkasına alabilecek bir iradeye kanatlanabilir(di). MHP ile de ekonomik görüşler noktasında çelişki beklenmeyebilir(di). Zira MHP’nin gözde vekillerinden biri Ak Parti döneminin Merkez Bankası Başkanı değil miydi?

AB uyumu bakımından da ilişkili bakanlıkların teknokrat hükümeti kurulduğunda eldeki kozlar AB karşısında layık-ı veçhile takip ve idrak edilebilir.  

Şimdilik bu kadar.

Sayın Başbakan merak buyurmayın, Türkiye’de o kadar çeşitli teknokrat portföyümüz var ki, birkaç kabine bile çıkarabiliriz. 

Ankara’ya Deniz

Ankara’ya deniz getirme merakı yüzünden rögarları ve giderleri belli bir kapasitenin üzerinde yapmıyoruz demek ki…

Sonunda Ankara’nın denizi de oldu.

Çok değerli senarist ve oyuncu aynı zamanda köşe yazarı Gülse Birsel Ankara’ya gelen denizi çok güzel tarif etti.

Ankara’nın ardından Karadeniz bölgemizde de şehirler suyun yanlış şehirleşmeye bir cevabı olarak üzerine düşeni yaptı.

Bazıları yine bu afet olarak algıladı. Tanrı’yı suçladı.

Allah kullarına hiç zulmeder mi?

Biz kendi kendimize zulmederiz.

Namık Kemal’in dediği gibi; “biz istemesek zillete düşer miydik?”

Bakın Osmanlı olmak istiyoruz ya, size Osmanlı’nın bu konudaki hükmünü hatırlatayım.

Dere yataklarına, su toplama havzalarına ev yapanların o evleri yıkılırdı. Bir de padişah fetvalara ve kadı kararlarına ilaveten şu beddua içeren fermanı yayınlardı:

“Onun ahretteki evi de tarumar edile!”

Yani demek istiyor ki Padişah: “Gidin dere yatağına ev yapan o hadna-şinasın evini yıkın, bir de bu taibate karşı çıkan densize beddua edin ki, onun ahretteki evi de yıkılsın.”

Ya Osmanlı olmak öyle kolay değil.

İstemekle olmaz.

Ehliyet ve liyakatle olur.

Çünkü bilir ki, Adetullah tabiat kanunlarıdır aynı zamanda. Zorlamaya gelmez.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi