Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Arkeolojiden Korkan Din(!) Olur mu?

Arkeolojiden Korkan Din(!) Olur mu?

Arkeolojiden korkan bir din olabilir mi?

Arkeologdan korkan ya da…

Suriye’nin en tanınmış arkeoloğunu öldürdü IŞİD.

Arkeolog Halid Esad 82 yaşındaydı.

82 yaşındaki bir adamı öldürmek zaten başlı başına bir facia…

Hukuk’un zerresinden nasipdar olmadığını gösterdi böylece katil çetesi…

Palmira Antik Kenti’nin sorumlusu tecrübeli arkeolog katledildi. 

İslam dini putları kırdı.

Putu yapanlar o yaptıklarına tapıyorlar mıydı?

Yoksa asıl mesele o putlarla örülen toplumsal hayat biçimi miydi?

İslâm yeni bir nizam getirdi.

Barışın, esenliğin, doğruluğun ve güzelliğin nizamını…

İslam arkeolojiye karşı olabilir mi?

Öyle olsa Kur’an’da niçin eski çağlara ait darbımeseller anlatılsın ki?..

50 yıldır Palmira Antik Kenti’nde çalışmış Halid Esad…

İnsanın emeğe saygısı olur ayrıca…

Suriye’nin medarı iftiharı bir arkeoloğu öldürdü IŞİD.

Güya İslam’a hizmet etti.

Bir insanı öldürdü ve bütün insanlığı öldürdü.

Bütün insanlığı öldüren bir din olur mu?

ESKİ TANRILAR, YENİ TANRILAR

Arkeoloji bize tarım tarihi hakkında da bilgiler verir.

İlk tarım devrimi Sümerler tarafından gerçekleştirildi.

Büyük ve küçükbaş hayvanların evcilleştirilmesi, atın evcilleştirilmesi belki de Türkistan civarında daha önceye dayanır. Şimdi Alman arkeologlar bu konuda araştırma yapıyorlar. Fakat toprağın sürülüp ekilmesi ilk Mezopotamya’da gerçekleştirildi. Zağros Dağı’nın eteklerinde ve iki nehrin arasında… bir de Filistin’de…

Ur şehri dünyanın en eski yerleşim ünitesiydi. İnsanlar burada geniş ve büyük aileler halinde içinde atölyesi ve işleme tesisleri de olan evlerde otururlardı. Evler aynı zamanda ambardı. Güvenlik için çoğuna üstten girilirdi. 

İlk tanrılar manidardır.

Bereket tanrısı elbette savaşan askerlere amforalarla su taşıyan güzeller arasından seçilirdi.

Savaş tanrısı düşman saldırılara karşı en büyük direnci gösteren kahramanlar arasından…

Bugün hani kimileri “şu artist benim idolüm” diyorlar ya… eski tanrılar da böyle anlamlıydı. Laf aramızda şimdiki tanrılar gibi mesleksiz, hiçbir işe yaramayan asalaklar değillerdi. 

Her birinin bir vazifesi vardı.

Lüzumsuz bir tanrı nadirattandır.

İnşaat tanrısı düzgün ve güzel konutlar yapan, mabetler yapanlar arasından seçilirdi.

Bir gün savaş tanrısı ile inşaat tanrısı arasında kavga çıktı.

Neden?

Zira savaş tanrısı bereket tanrısı ile evlenecekti ve eşini çok kıskanıyordu. İnşaat tanrısına bir ev sipariş etti. Evin hiçbir penceresi olmamalıydı. İnşaat tanrısı işinde usta ya, penceresiz ev mi olur diye itiraz etti. Savaş tanrısı ile inşaat tanrısı arasında savaş çıktı. Göklerde şimşekler çakması, ortalığın karışması filan bu meslek sahibi insanları idol olarak seçenlerin uydurduğu hikayelerdi. 

Hoş hikâyelerdi… 

Aklı olan bu masallara inanır mıydı?

Arkeolojinin konusu işte bu eski hayatlarımızla ilgili bize bilgi veriyor. Bugüne kalan kimi mezarlar, amforalar, sarnıçlar, çeşmeler, mabetler, duvarlar, eski kentler ve çanak çömlekler o insanların yaşayışları, korkuları, inançları, sosyoekonomik düzenleri ve idare biçimleriyle ilgili fikir veriyor.

Bunun nesi kötü?

Bu eski kentlerden ve kalıntılardan, çanak çömlekten, mezarlardan, mabetlerden, duvarlardan, yazıtlardan korkanın dini imanı olabilir mi?

Bu nasıl çürük bir inanç ki, atalarının çanak çömleğinden yazdıklarından çizdiklerinden ürküyor…

Yoksa atalar dinine rücu edecekleri korkusu mu var?

Eğer öyle bir korku varsa neden imanları kavi kılmanın yollarını aramıyorlar?

Neyse biz konumuza dönelim; inşaat tanrısı pencereli ev yapmakta direnince savaş tanrısının üstün gelmemesi kabil olmadığından sonuçta penceresiz ev yapılıyor ve birbirini seven iki genç o evde hayatlarını birleştiriyorlar.

Eski zaman tanrıları şimdiki zamanın devasa plazalar, towerslar, avm’ler yapan tanrılarını görseler acaba nasıl bir duyguya kapılırlardı?

BİR ŞİİR:

Kent demişken eski bir şiirim aklıma geldi. Nurettin Topçu üstadımızın çıkardığı dergiyi onun vefatından sonra şakirdleri çıkarmaya devam ediyorlardı. 70’li yıllardı. O zamanın beton binaları bile bizi rahatsız etmiş. Şimdiyse kentler bina ve zinadan geçilmiyor. Kaçacak yer de kalmadı.

DURDURUN ÇAĞI*

Artık yeter ey koca kent

Ey karman çorman binalar

Ey beynime dikili taşlar

Duvarlar, vitrinler ve lambalar

Neden her intiharın

Her sonu gelmez sevdânın

Sebebinde siz varsınız

Ve neden

Açlığın, susuzluğun ve terin

Sebebi hep siz

-güneş yanıklarıyla dolu

Güneş ışınlarıyla çatlamış

Güneşe hasret alınlardaki

Gözyaşlarının-

Ey taşlar, taş binalar

Ey insanlar, taş insanlar

Durdurun bu cinayeti

Bu gün ortasında işlenen

*HAREKET SAYI: 8(1977)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi