Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

'İcat çıkarma, otur oturduğun yerde...'

'İcat çıkarma, otur oturduğun yerde...'

Anlaşıldı, bu yıl da ‘mahalle baskısı’ meselesini tartışacağız. ‘Mahalle baskısı’, malum, derin bir kimlik problemiyle karşı karşıya bulunduğunu tahmin ettiğim, ama alanındaki en önemli isimlerden biri olan Şerif Mardin’in icadıydı.

Bizde, yeni şeyler, ‘icat çıkarma, otur oturduğun yerde’ şeklinde karşılanır,

Mümkün olsa da, çetin Altan’ın ‘icat’ ve ‘mucit’ konusunda söylediklerini aktarabilsem...

Altan, gerçi, ‘icat’la ‘ilerleme düşüncesi’ arasında dolaylı bir ilişki kuruyor, iktisadi ve sosyal ilerlemenin kahraman mucitlerce mümkün olabileceğini savunuyordu ama, söyledikleri kategorik ilerlemecilerden farklıydı.

Bir, icat çıkaran bir toplum olmalıydık.

İki, mucitlere bu kadar da hoyrat davranmamalıydık.

üç, statükoyu deşifre eden özal da kendi çapında bir mucitti...

Böyle bir yazı...

Şerif Mardin de işte, durduk yerde icat çıkarmış ve kafaları karıştırmıştı.

Fakat ‘kafa karışıklığı’, nedense, sağlıklı ve verimli bir tartışmaya zemin hazırlayamadı. çünkü, ‘Malezya’ ve ‘mahalle baskısı’ konusunda söyledikleri ya anlaşılamadı, ya da yanlış anlaşıldı.

Hindistan cevizi ağacı altında tatil yapan arkadaş mesela, hiç sıkılmadan (kendisi de bir sosyal bilimcidir), ‘mahalle baskısı’ kavramını (ya da sözünü) iç politikadaki dalgalanmalarla ilişkilendirdi ve yine sıkılmadan ‘yaşam biçimi tercihleri’nin ülke için çok büyük bir tehlike olduğunu/olabileceğini yazdı.

Tartışma, beklenmedik bir biçimde, Şerif Mardin’in murat etmediği yerlere doğru gitti.

Konu, şimdi de, tersinden tartışılıyor.

Mesela Prof. Nur Vergin şöyle diyor: ‘Ben laik kesim içinde doğdum büyüdüm ve öyle devam ettim yaşamaya. O kadar baskı vardı ki. Bir örnek vermek istiyorum. Yıllar önce yeni bir eve geçmiştim ve içimden Kuran okutmak geldi. Anneme, ‘Bir hoca çağırıp okutsak’ dedim. ‘Ya iyi olur’ dedi. Fakat sonra ‘Komşular ne der’ diye düşündüm. Bir hafta sonra aynı apartmanda bir Musevi ayini yapıldı ve hiçbir şey olmadı. Demek ki belirli yerlerde Müslüman Türkler üzerinde yasal olmamakla beraber böyle bir baskı vardı.’

Hindistan cevizi ağacı altında tatil yapan arkadaş bu sözlere çok bozuldu.

Bozulmasına gerek yoktu.

Madem mahalle baskısı konusunda belirleyici olan ‘yaşam biçimi tarcihleriydi’ydi, pekala Nur Vergin’in söyledikleri de geçerli olabilirdi.

Fakat, tartışmacılar asıl tehlikeyi ıskalıyorlardı.

Bu satırların yazarı, iç politikadaki dalgalanmalarla ilişkilendiren bu ‘şey’den çok, sokakla, ‘sokağın dili’yle buluşmuş ve büyük ölçüde ‘ulusalcı’ reflekslerden beslenen ‘şey’in daha korkutucu, hatta daha tehlikeli olduğunu düşünüyor.

çünkü, başlangıçta ‘tanımlanabilir’ olan bu şey (milliyetçilik, ulusalcılık, vatanseverlik, Beyaz Türk refleksi, mahalleyi koruma güdüsü, başkalarını Cihangir’e ve Teşvikiye’ye yakıştıramama saplantısı, bayrak sevgisi, ‘öteki’ne duyulan nefret, ne sayarsanız sayın), sokakla buluştuğunda kendisi olmaktan çıkıp, amorf bir şeye dönüşüyor.

Şerif Mardin’in kastettiği tehlike buydu bence.

Bunun ne menem bir ‘şey’ olduğunu anlamak için de, Murat Belge’nin ‘milliyetçilik’ konusunda söylediklerine bakmak iktiza...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi