Ahmed Gürkan

Ahmed Gürkan

Emperyalizme Meydan Okuyan Müslüman Türk: Elçibey

Emperyalizme Meydan Okuyan Müslüman Türk: Elçibey

Türk milleti ve İslâm âlemi olarak 20. asırda büyük bir “Kaht-ı Rical” (devlet adamı kıtlığı) sıkıntısı yaşadık. Geçtiğimiz asır kadar olmasa da bu asırda da “Kaht-ı Rical” devam etmektedir.

20. asırda Türk milletinin başına, Müslüman Türk gibi düşünen, Müslüman Türk gibi yaşayan, Müslüman Türk gibi konuşan, Müslüman Türk’ün tarihî mefkûresine gönül veren, Müslüman Türk’ün dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilen, bu uğurda makamını, mevkiini, malını, mülkünü, ailesini, kendi kellesini icab ettiğinde feda edecek, basiretli, dirayetli, cesaretli devlet adamı çok nadir gelmiştir.

“Can Azerbaycan”ımızın istiklâl ateşini yakan, Oğuzların yiğit beyi, Ebulfez Elçibey bu nadir devlet adamlarından biridir.

Elçibey, “milletler hapishanesi” olarak niteleyebileceğimiz, tarihin gördüğü en zalim devletlerden biri olan Sovyet Rus İmparatorluğundan ayrılarak bağımsızlığını ilân eden Türk Cumhuriyetlerinin başkanları arasında “Komünist Partili olmayan” tek liderdir.

Ne yazık ki Türk Cumhuriyetlerinin tamamına yakını “Komünist Parti Genel Sekreterliği” yapmış, Moskova’ya rabıtalı siyasîler tarafından idare edilmektedir. (Bunların içerisinde en azılısı, İslâm Medeniyetinin büyük merkezlerini bünyesinde barındıran Özbekistan’ın “katıksız İslâm düşmanı” devlet başkanı İslam Kerimov’dur.)

Hayatını Komünizmle mücadeleyle geçiren Elçibey, Şarkiyat alanında uzman bir akademisyen olarak üniversitede vazife yaptığı senelerde dahi KGB işkence merkezlerinde yargılanarak, taş ocaklarında çalıştırılmış, birçok kez hapis yatmıştır. Elçibey inandığı “İstiklâl Dâvâsı”nı her türlü zorluğa rağmen yaşatarak inancının çilesini çekme bahtiyarlığına ermiştir.

80’lerin sonu 90’ların başında Azerbaycan’da “Rus Emperyalizması”na son veren “İstiklâl Mücadelesi”nin fitilini ateşlemiş, kendini, daha sonraları ismi “Azadlık Meydanı” olacak olan lenin meydanında, Azerbaycan’ın tutuşan İstiklâl ateşini söndürmeye gelen Rus tanklarının önüne atmıştır.

Yüzlerce Azerbaycan Türk’ünün şehid düştüğü bu hadiselerde Elçibey de yaralanmış ve o şehidlerin kanları üzerinden hür ve müstakil Azerbaycan yükselmiştir.

Azerbaycan’ı diğer Türk Cumhuriyetlerinden ayıran bir diğer husus da işte budur. Azerbaycan hürriyetini Rus keferesinin bir lütfu olarak değil, kan dökerek, can vererek almıştır.

Azerbaycan Türk’ü, istiklâlinde büyük emeği geçen Elçibey’i devlet başkanlığına seçerek istikbalini de bu büyük lidere emanet etmiştir.

Tam İstiklâl parolası ile hareket eden Elçibey ilk iş olarak ülkedeki bütün Rus askerlerini, Azerbaycan kıyılarındaki Rus donanmasına ait gemilerin tamamını sınır dışı etmiştir. Moskova’nın karşı çıkışlarına rağmen Elçibey bu dirayeti göstermeseydi, bugün hâlâ Azerbaycan’da büyük bir Rus kuvveti var olabilirdi.

Ordusu, bütçesi, kadrosu olmayan Azerbaycan’ı, ayağa kaldırmak için çalışan Elçibey, aşk derecesinde sevdiği Türkiye’nin Azerbaycan’a “ağabeylik” yapmasını istemiştir.

Lâkin dönemin Başbakanı Demirel bu isteklere kayıtsız kalmıştır.

Hatta Demirel, Azerbaycan - Ermenistan Harbinde savaşmak için Türkiye’den Azerbaycan’a hareket edecek olan bir uçak dolusu dönemin milliyetçi-mukaddesatçı gençlerinin gidişlerine pasaportları olmadığı gerekçesiyle (!) izin vermemiştir. Bu gençler Cumhurbaşkanı Özal’ın inisiyatif almasıyla ancak Türkiye’den ayrılabilmişlerdir.

Ebulfez Elçibey Türkiye ile Azerbaycan arasındaki sınırların kalkmasını, Türk Dünyasının bir ve bütün olarak hareket etmesini istemekteydi.

Dünyanın mühim petrol yataklarından olan Bakü petrollerinin ise %35’inin Türkiye, %35’inin Azerbaycan, geriye kalan %30’unun ise “sus payı” olarak Batı sömürgecilerine verilecek şekilde taksimat yapılmasını düşünüyordu. (Bugün Türkiye %5 pay almaktadır. O da Bakü-Ceyhan boru hattı vesilesiyledir.)

İslâm ülkelerinin asırlardır kanını emmeye alışmış olan Batılılar, %30’luk sus payını azımsayarak yanaşmadı. Neticede uluslararası petrol baronlarının operasyonuyla Elçibey’e karşı darbe yapılarak, devlet başkanlığından uzaklaştırıldı.

Peki, hiçbir liderin göstermediği kadar Türkiye’ye aşk derecesinde bağlı olan Elçibey’e bu şekilde darbe yapılırken Türkiye ne yapmıştı?

Türkiye her zamanki yaptığını yaptı. Seyretmekle yetindi. Tıpkı burnumuzun dibindeki on iki adaları bir oldu bittiye getirip işgal eden Yunanlıları seyredişimiz gibi.. Tıpkı Stalin deccalinin zulmünden kaçıp Türkiye’ye sığınan Azerbaycan Türk’ü aydınların, Stalin köpeğinin Ankara’daki yoldaşı İnönü tarafından Türkiye’ye geçişine izin verilmeyip, Boraltan Köprüsü üzerinde, Türk hududunu muhafaza eden askerlerimizin gözleri önünde, Kızıl Rus kefereleri tarafından kurşuna dizilmesini seyrettiğimiz gibi…

Acaba biz ne zaman akıllanıp “bizden olana” sahip çıkmaya başlayacağız?

Sonraları Rahmetli Abdullah Çatlı’nın da içinde bulunduğu bir ekip karşı harekâtla, Elçibey’i yeniden iktidara getirmek için faaliyete geçti. Lâkin yaptıkları planın MİT vasıtası ile Demirel’e ulaştırılması, Demirel’in de Haydar Aliyev’i arayarak haber vermesi üzerine bu harekât akamete uğradı, gerçekleştirilemedi.


Elçibey’in hikâyesi mağdur, mazlum ama mağrur olan Müslüman Türk milletinin hikâyesidir. Allah izin verirse bu hikâyeyi yazmaya devam edeceğiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Ahmed Gürkan Arşivi