Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Aynaya Bak ve Gör Halini…

Aynaya Bak ve Gör Halini…

Anladım ki, bu memlekette hiç kimse suçlu değil. Herkes haklı. Herkes doğruyu söylüyor. Suçlu olan hep başkaları. Yalan-yanlış konuşan hep başkaları. Herkes, ilk taşı atmak için birbiriyle yarışıyor.

İçimizdeki şeytanı öldürmek için şeytan taşlarken bile hem kendimizin hem de başkalarının ölümüne sebep oluyoruz.

Neden böyleyiz biz? Neden hiç aynaya bakmayız? Neden hiç başkasını aynamız, kendimizi de başkasının aynası olarak görmeyiz? Başkasının yüzüne bakmanın, onun sorumluluğunu da üstlenmek olduğunu neden hep es geçeriz? Kendimizi hep mükemmel görme hastalığı nereden bulaştı bu topluma?

Çünkü sahip olduğumuz doğruların şaşmaz, mutlak, evrensel ve istisnası olmadıklarına inanmışız. Hakikati sadece kendimizin bulduğuna, bizim hakikatimiz dışında başka bir hakikatin olamayacağına hükmetmişiz. Bu hakikat bizlere neler yaptırmaz ki? Başkalarını sefil, hain, kâfir, yalancı, şeytan, şeytanın avukatı, öldürülmesi-yok edilmesi gereken ruhsuz ve başka aklınıza ne gelirse görmemize vesile oluyor. Ne adına peki? Hakikat adına. Ya başkalarının hakikati doğruysa, zaman ve mekân üstü ise, mutlak ve şaşmaz ise? Bundan ne derece eminiz? 

Eşref-i mahlûkat olan ve Allah’ın yeryüzündeki halifesi saydığı insana, emin olmadığımız hakikatlerimiz yüzünden bunca kötülük yapma hakkını nereden alıyoruz?

Neden başkalarının yüzüne bakacak yüzümüz kalmıyor?

Oysa!.. Ah… Başkalarını kendi aynamız olarak görebilecek olgunlukta olsak, bakın işte o zaman başkalarının ne kadar da değerli ve özen gösterilmesi gereken kişiler olduklarını anlayacağız ama o olgunluk mu yok bu toplumda?

Kendimizle yüzleşme cesaretimiz mi yok yoksa? Bu cesaret yoksa durum vahim demektir. Kendi yüzümüze bakma cesaretimiz yoksa aynaya baktığımızda tanımadığımız bir yüzle karşılaşmak istemiyoruz sanki. Kendi içimizdeki başkasını keşfetmek düşüncesine de hiç sahip değiliz.

Kendimizi ne isek o olarak kabul etme ve gösterme cesaretine sahip değiliz. Kendi sorumluluğumuzu bile kendi omuzlarımıza almak gibi bir niyetimiz yok ki, başkalarının sorumluluğunu üzerimize alalım. Olup bitenler karşısında “ben sorumlu değilim” diyerek geçip gidiyoruz. Ruhumuz, vicdanımız kararmış sanki. Sorumlu olmadığımız hiçbir şey bizi üzmüyor, olup bitenlerin ıstırabını duymuyoruz.

Oysa bir insan ister inansın ister inanmasın, insanın içinde adalet duygusu varsa, merhamet dediğimiz duyguyu yaşıyorsa ve ıstırap çekenlerin halinden dolayı mustarip oluyorsa, bütün bunlar ondaki aşkın varlığın mevcudiyetinin eseridir. Bir insanda bunlar yoksa o insan inansa da, onun Mutlak Varlık ile olan bağı kusurludur, demektir.

Kendi kendimiz ile seslice konuşmaya başlasak, kulaklarımızın bile inanamayacağı o kadar çok söz dökülecek ki dilimizden ama kendi dilimize bile kendi kulaklarımızın sağır olduğu bir durumu yaşıyoruz. Çünkü kendimizi bize aksettirecek aynalara yüz çeviriyor ve tam tersine ayna ile aramıza bizim nefsimizi okşayacak methiyecilerin girmesinden hoşnut oluyoruz. Onlar bize yalanı hakikat, çirkini güzel, eksikliğimizi mükemmellik, varlığımızı muhteşem gösterme konusunda önümüze kuyu kazdıkları halde söyledikleri nefsimizi okşuyor ve bir anda kendimizin sahip olduğu kusurları bile marifet saymaya başlıyoruz.

Toplum olarak kartopu gibi büyüyen sıkıntılarımız, insani var oluşumuzu da tahrip ediyor. Bu tahribat, insana değer verişimizde de zaaf oluşturuyor. Bu zaaf, nihilizmin habercisidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi