Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Peygamberin Torunu mu Düşmanı mı?

Peygamberin Torunu mu Düşmanı mı?

Tasavvuf erbabı, ‘yol evladı’ ve ‘döl evladı’ diyerek tabileri ikiye ayırır. Kan bağıyla bağlılık önemli olmakla birlikte manevi bağın önüne geçmemelidir. Zira Yahudiler dini kan bağına bağlarlar. Bu da din kisvesinde ırkçılık yapmalarına neden olmuştur. İran da siyasi hanedanlara kutsiyet atfetmektedir. İslam’da da Ehl-i Beyti, kudsiyetle merbut bulundukları Sasani ailesine benzetmişlerdir. Lakin Ehl-i Beyt olabilmek kanla alakalı olduğu kadarıyla davranışla da alakalıdır (suret ve siret). İslam’da kan bağından ziyade manevi bağ, din bağı önemlidir. Kur’an buyruğuyla Peygamberimiz tebliğ karşılığında bizden bir ücret istemiyor. Bütün peygamberlerin ve onlara tabi olan mübelliğlerin sermayesi Allah rızasıdır. İn ecriye illa alallah. Benim ücretim Allah’a ait demişlerdir. Buna kazançlı ticaret ve şirket-i maneviye denmiştir. Peygamberimiz buna bir de ‘ille’l meveddete fi’l kurba/ yakınlara dostluğu’ eklemiştir. Lakin daha sonra Şiiler ‘er rıza min Al-i Muhammed/ Al_i Muhammed’in rızası’ sloganını istismar etmişler; kan bağını kan akıtmanın aracı haline getirmişlerdir. Bu yönde keskin iki uç zuhur etmiştir. Bunlardan birisi Ehl-i Beyt’e gereken dostluğu esirgerken diğer bir grup ise istismara yönelmiştir. Aslında umum ehl-i beyt  Hazreti Peygamberin yolunu tutanlar ve yolundan şaşmayanlardır. Has ehl-i beyt ise Peygamberin kanını taşıyan ilaveten onun yolundan ayrılmayandır. Yolundan ayrılanın kan bağına itibar edilmez. Nitekim bir hadiste şöyle denilmiştir: “Fitnenin dumanı Ehl-i beytimden birisinin ayağının altından çıkar. O kendisini benden zanneder, o benden değildir. Benim dostlarım muttakî kimselerdir…” Hadisin devamında, ‘Sonra insanlar, ilmi ve fikri nâkıs olduğu için ehil olmayan, kararsız bir kimsenin etrâfında toplanırlar.’ ifâdesinden Hindistanlı muhaddis Muhammed Zekeriyya Kandehlevi Şerif Hüseyin’i çıkartır.

Kadı İyaz merhum Eş Şifa adlı eserinde kütüb-ü sitte hadislerine dayanarak Peygamberimizin kıyamete kadar gelecek tarihin seyrini değiştirecek 300 kişinin ismini verdiğini bildiriyor. Muhaddisler bunlardan birisinin Velit Bin Abdulmelik olduğuna parmak basıyor. Bunlardan birisi de şüphesiz Şerif Hüseyin’dir. Osmanlı’yı yıkan aktörlerin büyük kısmını bu 300 kişilik kataloğa koyabilirsiniz. Şerif Hüseyin’in çığırı torunu II. Abdullah ile birlikte devam etmektedir. Dedesi gibi büyük atası olan Hazreti Peygamber’in yolundan sapmış, ayrılmış ve düşmanlarının safına geçmiştir. BM Genel Kurulu toplantıları için gittiği New York’ta dedesiyle bağlantısına yakışmayacak bir biçimde reddi miras kabilinden laflar etmiştir. Adeta Anıtkabir’i Ağlama Duvarına çevirmesinin devamını BM Genel Kurulu’nda getirmiştir. BM Genel Kurulu’nda konuşması sırasında Ürdün Kralı II. Abdullah, Kur’an-ı Kerim’in bazı katı ayetlerinden ve naslarından kurtulmanın gereğinden söz etmiştir (http://webcache.googleusercontent.com/search?q=cache:_jpbK3jtOi4J:horriapost.net)!   Bu sözler için referans aradığınızda bu sizi Hazreti Peygambere ulaştırmaz. Bilakis Süleyman Demirel ve Sisi’ye götürür. Süleyman Demirel 28 Şubat sürecinde ahkam ayetleriyle ilgili 250 civarında ayet bulunduğunu ve bunlardan kurtulmanın gereğinden söz etmiştir. Bunların pranga gibi Müslümanların ayaklarına dolandığını ve çağdaşlaşma yolundan alıkoyduğunu iddia etmiştir.

Sisi de dini devrimi veya İslam’a karşı inkilabında benzeri ifadeler kullanmış ve bir milyar Müslümanın dünyanın geri kalanına düşman kesildiğini ileri sürmüştür (Islam versus to rest of World).  Abdulfettah Sisi,  Cheryl Benard’ın  Civil Democratic Islam( RAND Corporation) adlı çalışmasında yer alan tavsiyeleri uygulamaktadır. Dini danışmanlarına ve Ali Cum’a gibi isimlere bakınca bunu anlamamak mümkün değildir. Nitekim, eski içişleri Bakanı Muhammed İbrahim’i Harun Aleyhisselama ve Sisi’yi de Musa Aleyhisselama benzeten Ezher hocalarından Sadettin Hilali ilginç bir biçimde dini savaşları engellemek için Müslümanların Mescid-i Aksa meselesiyle ilgilenmemesi bu meseleden uzak durmalarını telkin etmektedir. Sisi daha ötesine giderek Gazze’yi boğuyor! Dini savaşları engellemek istiyorsan o takdirde Müslümanların harimi ismetleri olan Kudüs ve Mescid-i Aksa’yı İsrail’e bırak ve ona terk et; böylece dini savaşların kopması ihtimalini savuştur ve bertaraf et! Bu söz İttihatçı Maarif Nazırı Emrullah Efendi’nin şakasını hatırlatıyor: “Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim!” Oldu olacak İran’ı teskin etmek ve mezhep kavgalarını da bertaraf etmek için Haremeyn’i İran’a ve Karmatilerin çocuklarına peşkeş çekelim de olsun bitsin. Din savaşlarının çıkmaması için Aksa meselesini gündeme getirmeyelim. Mustafa İslamoğlu’nun Suriye konusundaki yaklaşımını Kudüs’e aktaralım. İslamoğlu Suriye’yi İran’a bıraksak ne lazım gelir diyordu.  Şimdi Rusya için ne düşünüyor acaba? Buna mukabil Hilali gibiler de Aksa ve Kudüs’ü İsrail’e bıraksak ne lazım gelir diyorlar! Hepsi İsrail eksenini temsil ediyor.

Bari kendimizi Orta Asya’ya ve Müslümanları da geldikleri Hicaz’a sürgün edelim! Tevekkeli Demirel başörtülüler Hicaz’a demiyor muydu? Bütün saldırganlarını ödüllendirelim yoksa Sisi ve hempası Sadettin Hilali’nin öngördüğü gibi Müslümanlar dünyanın suyunu bulandırmış olacaklar! Köleleşmiş ruhlar efendi arıyorlar. Maalesef Batılılar köleleşmiş ruhları temsil eden Sisi gibileri Mısır’ın başına sardılar. Sisi de selefi Nasır gibi Amerikan uşaklığıyla yetinmeyip kendisine Putin gibi yeni patronlar, velinimetler arıyor.

İhanet devam ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Mustafa Özcan Arşivi