Halil Mert

Halil Mert

Siyonizm destekli haçlı seferi ve seçimler

Siyonizm destekli haçlı seferi ve seçimler

İslam yayıldıkça Medeniyet Coğrafyamız hedef haline geldi. Diyeceksiniz ki; “Ne yani, daha önce hedef değil miydi?” Bence öncesinde tabiri caiz ise; ORTADOĞU YOLGEÇEN HANI gibiydi. Hedef bile değildi. Doğrudan ve sürekli işgal altındaydı.

Anadolu ve Ortadoğu farklı zamanlarda bu topraklarda doğmamış büyük devletlerin ve imparatorlukların hegemonyasında yaşadı bin yıllarca. Persler, İskender, Roma, Bizans.. Bu devletlerin hiç biri Ortadoğu ve Anadolu’lu değildi.

İslam, Allah Resulü (SAV) zamanında Anadolu’ya dayanmıştı. Çünkü gittiği her yere, SEVGİ, ADALET, MERHAMET ve İNSAN HAKKI götürüyor, zulmün her türüne karşı net tavır alıyordu. Ayrıca İslam’ın tevhit ve akıl dini olması, Yahudilik ve Hıristiyanlığın açmazlarını gösteren, Yüce Dinimizi tamamlayan bir Rehber (SAV) ile adeta güneş etkisi yapmış ve Eski Dünya kıtalarına ulaşmıştı.

Sonra özellikle Ehl-i Beyt eliyle Türkistan’a yayıldı İslam. Hoca Ahmed Yesevi Hz. döneminde Diyar-ı Rum’a yani Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya  yüzbinin üzerinde aile gönderildiği söylenir. Evet, Emeviler’le başlayan Arapçılık, Abbasiler’le devam etti. Aslında tebliğ kaygısı zayıflayıp, fetihler toprak ve ganimet kazanma hırsına dönüştüğünde o İslam Devleti için yıkılış başlıyordu. Osmanlı’da böyle zayıflamadı mı?

Hoca Ahmed Yesevi Atamız ilk kez, Arap Kökenli ulemaya “Üstünlüğün Arap olmakla değil, takva ile olduğunu” hatırlattı. Aslında İslam Orduları’nda Kölelikle başlayan Türk’ün mücahitliği, Atabey’liğe, Başkomutanlığa ve Devlet reisliğine doğru hızla yükselmişti. Düşünün, Mısır’daki Memluklular “Ed-Devletü't-Türkiyye (Türkiye Devleti)” kölelikten gelen Kıpçak Türkleri ile Çerkezlerden oluşan bir Hükümdarlık değil miydi? Bu arada bilmeyenler için yazıyorum, Hoca Ahmed yesevi Atamız şimdiki Kazakistan’ın Yesi (Türkistan) şehrinde yaşamıştır. Hocası Aslan Baba’nın kabri de oradadır. Moğolların yıktığı tarihi Medeniyet şehirlerimizden Otrar’da aynı bölgededir.

Moğol barbarlığı, Müslüman Türklerin batıya göçünü hızlandırdı. Bu göçlerin sonucunda Anadolu’nun önce İslamlaşması için derin bir hoşgörü ve sevgi iklimi oluşturuldu. Alperenler adeta Ordu Milletin manevi komutanlarıydı. Ordumuzun birlikleri manevi merkezlerden ve ocaklardan doğardı. Doğu Anadolu’ya şimdiki İran topraklarından ve Ortadoğu’dan Türkler ve Kürtler aynı dönemde getirildiler. Temel kaygı sadece İslam’dı. Türkler muharip ve mücahit bir millettir. Batıya Anadolu içlerine göçlerini sürdürdüler. Kürtler Doğu Anadolu’da kaldı. Onlarla kalan Karakeçili, Badıllı gibi birçok Türk Boyları da Kürtleştiler. Esas olan Türk ya da Kürt olmak değildi. İslam olmaktı, Mü’min olmaktı. Mücahit olmaktı, alp olmaktı, alperen olmaktı.

İslam batıya yayıldıkça Haçlı Dünyası itibarsızlaşıyordu. Ayrıca Avrupa açtı, Papa tüm krallar kendisine bağlı olmasına rağmen iç kavgaları durduramıyordu. Kudüs Müslümanların eline geçmişti. Öyle ise düşman İslam’dı. İslam toprakları zengindi. Haçlı Seferleri başladı böylece. Önce Ortodoks Hıristiyan Bizans’ı yağmaladılar. Sonra Kudüs’e kadar tüm Anadolu’yu ve Ortadoğu’yu.

Haçlı Tehdidi, Osmanlı’nın Devlet-i Aliye olmasının en büyük sebebidir. İ’lay-ı kelimetullah’ı hayat gayesi ve varlık sebebi haline getiren Milletimiz, Medeniyet Coğrafyamızdaki tüm Müslümanları bir bayrak altında toplamayı başardı. Çarpıştığı hanedanlıkların da tamamına yakını yine ve maalesef Müslüman Türk Hükümdarlıklarıydı. Doğuda, Timur, Uzun Hasan’ın Akkoyunlular’ı, Şah İsmail’in Safaviler’i, Tomambay’ın Memluklular’ı ve beyliklerin tamamı Türk hanedan ve hükümdarlıklardı.

Fetih deyince aklımıza küffar toprakları gelir hep. Mesela “Kahire’nin Fethi” cümlesini duymazsınız. Bir İslam Hükümdarlığından diğerine el değiştirmiştir. Asıl fetihler ve tebliğ Batı Anadolu’da ve Balkanlar’da olmuştur. Devlet-i Aliye geçmişin tüm İslam Mirasına sahip çıkmış, geleceğe de o büyük mirasla yürümüştür. İslam olan Arap Hükümdarlıkların da Kürt dedemiz Selahaddin Eyyübi’ninde mirasını bu günlere milletimiz getirmiştir.

Tarihimizin her devrinde Haçlılar düşmanımızdı. 1000 yıldır Haçlılarla Batıyla ve Avrupa Ülkeleri ile şu ana kadar savaşmadığımız, aralıksız barış içinde geçen bir on yıl dahi bulamazsınız. 17. yüzyıldan sonra Batı ilmi yenilikler, keşifler, sömürgeler, derebeylikten liberalizme ve sanayi devrimine geçiş ile bize üstün gelmeye başlamıştır. Fransız Devrimi sonucu başlattıkları Milliyetçilik Akımları kendi imparatorluklarını güçlendirirken “Hasta Adam” dedikleri Devlet-i Aliye’yi (Türk İmparatorluğu da diyorlar.) bölmeyi ve yağmalamayı hedeflemiştir.

İran’ın Eski Cumhurbaşkanı Ahmedinecad diyor ya; “Türkler tüm Asya’yı Avrupa’lı barbarlardan 600 yıl korudular.” Bu sadece Osmanlı’nın süresi. Öncesinde de en az bir 100 yıl ekleyiniz. Evet, tüm Medeniyet Coğrafyamız güçlü devletimiz Devlet-i Aliye’nin ve Mazlum Milletimizin fedakârlığı ile 700 yıl aralıksız korundu. Batının tekamülünü fark edemeyen ve N. Fazıl’ın ifadesi ile; “Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hâkimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...”

 

Sonuç malum… Devlet-i Aliye, Haçlı Taarruzları ve yerli işbirlikçiler eliyle, halkımızın fedakârca tüm cephelerde savaşmasına rağmen yıkıldı.

Son Haçlı Seferi Birinci Dünya Savaşı’ydı. Hedefinde ise, zengin İslam Toprakları vardı. Bakın bu konuda Batılılar o kadar tekvucuttu ki. Halen de öyleler. Ayrıca İslam’a düşmanlar. Düşünün, İngiliz Orduları Kudüs’e girdiklerinde Müttefikimiz Almanya ve Avusturya’da halk günlerce kiliselerde ayin yapıp çan çaldılar. İngiliz Generali Allenbi 1917’de Kudüs’ü aldı. Sonrasında bizim Kudüs fatihimiz Selahaddin Eyyubi'nin mezarını tekmeleyerek ne demişti; “Kalk Selahaddin biz yine geldik. Kalkta kurtar döllerini!” Bu olaydan üç yıl sonra; 1920 yılında Bursa'nın düşmesi üzerine, Yunanlıların Başbakanı Venizelos'un oğlu Sofokles Venizelos, Osmangazi'nin Bursa’daki türbesinde sandukasını tekmeleyerek, 'Kalk Osman kalk, senin evlatların seni koruyamadı, ben geldim senin şehrini aldım, artık benim esirimsin' diyor. Düşünün, biri İngiltere’de doğmuş, diğeri Yunanistan’da iki Haçlı Subayı. Ama davranışları aynı.

Aradan 100 yıl geçti. İnanın Ortadoğu’ya ve İslam Dünyasına bakışları yine aynı. Hatırlayın İtalya Başbakanı Berlusconi ne demişti; “Çocukken akşam eve girelim diye bizi “Türkler geliyor.” diyerek korkuturlardı.” İşte, Afganistan’da, Bosna’da, Azerbaycan’da, Irak’ta, Suriye’de yaptıkları. Katliam ve yağma..  

Peki, Haçlılar yani; İngiltere, ABD, Fransa, Almanya ve Rusya (bunlar başı çekenler) Türkiye’de 100 yıl önce başlattıkları Haçlı Seferlerini durdurdular mı? Hayır, hayır, hayır!.. İslam Dünyasını paramparça edecek, ırkçılık ve unsuriyetçiliği bizzat devlet eliyle ülkemizde yaydılar. Mezhep ayrımcılığının ve her türlü bölücülüğün temellerini yeni bir Türk Irkı yaratma bahanesi ile attılar. Milli ve yerli sanayiyi geliştirmediler. Ülke her geçen gün daha çok dışa bağımlı hale getirildi. NATO ile esaretimizi, Marshall yardımları ile bağımlılığımızı perçinlediler. Ülkeyi anarşi ile yıkılma noktasına getirdiler. Şimdi de PKK ile bölünme noktasına getirmeye çalışıyorlar.

Haçlı İttifakı bağrımıza Siyonist İsrail’i bir hançer gibi soktu. Şimdi O’na destek olacak bir Kürt Devleti derdinde. Emperyalizm o kadar hayâsız ve acımasız ki, inanın bizi ırkçılıkla, itikat bozuklukları ile cemaat ve tarikat yapılanmaları ile değerlerimizi ve dinimizi tahrif ederek parçalara ayırır. Amaç ne peki? Amaç Müslümanları bu topraklardan atmak ya da yok etmek ya da dönüştürmek.. Bize Konya’yı bırakırlar Sevr’de olduğu gibi. Orayı da ailelere bölerler. Neden mi? Çünkü, Onların acımasız sömürü düzenine kafa kaldırabilecek irade ve kararlılık sadece Türk Milleti’nde var da ondan..

Neden Sayın Cumhurbaşkanımızla yaptığımız büyüme hamlelerini “NEO-OSMANLI” olarak ifade ettiler? Neden 7 HAZİRAN 2015 seçimlerinden AKPARTİ tek başına çıkamayınca R. Tayyip erdoğan’ı kast ederek; “Selahaddin’i durdurduk.” Diye manşet attılar. Neden Avrupa ve İsrail’de insanlar sokaklara dökülüp Türkiye seçim Sonuçlarını kutladı?

Ey Milletim. Haçlı Seferleri’ni, Batı Barbarlığı’nı Türk, Kürt, Arap, Acem, Çerkez, Abaza, Arnavut, Laz, Sünni, Alevi, Şii sen durdurabilirsin. Bu irade sadece sen de var. Arap Ülkelerinden belki Mısır size destek olabilirdi. Ama Sisi darbesi ile gayretleri durdurdular. Tek kale kaldı, tek direnek noktası, tek toparlanma ve yeniden diriliş noktası. O da Türkiye Devleti’dir.

Ey Halkım, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile yeniden toparlanabiliriz. Bu diriliş ve öncü gemi hepimizin kurtarıcısıdır ve hepimiz aynı gemideyiz. Bu gemi batarsa, hepimiz batacağız. Kaptanı işbirlikçi ve Milli olmazsa kayalıklara çarpacağız. Düşmanın batırmasına bile gerek yok.

Ey medeniyetimizin Kutlu Yolcuları. Gelin topraklarımızın YOLGEÇEN HANI’na dönmesine engel olalım. Gelin, İslam Kardeşliğinin Allah’ın emri olduğunun bilinci ve sorumluluğu ile bir olalım, birliğimizi bozmaya çalışanlara karşı yekvucud olalım. Gelin geçmişin Kutlu zamanlarındaki gibi, medeniyetimizi kalkındıralım. Zenginliklerimizin yağmalanmasına, namuslarımızın kirletilmesine, evlatlarımızın katledilmesine izin vermeyelim. “Bana ne!” demeyelim. Bu toprağın çocuklarına, başta imanımız olmak üzere bu toprağın değerlerine bağlı olalım.

 

Verdiğimiz oy, dosta verilen omuz olsun. Dosta atılan kurşun olmasın.

Nemrutların karşısında İbrahimler olalım. İbrahimlerin yanında ateşi söndürmeye koşan karınca olalım.

Ebu Cehillerin karşısında Hamza olalım.

Yezitlerin karşısında Hüseyin olalım, Zeynep olalım.

“Biz adam olmayız, büyüyemeyiz, yapamayız.” diyenlere karşı “Allah bize yeter.” deyip inançla çalışalım.

İman ve itikadımızı bozmaya, bizi değersiz bırakmaya çalışan münafıkların yüzüne “Oyuna gelmeyeceğimizi, kendimize de, inançlarımıza da, oyumuzu da sahip çıkacağımızı” seçim sandıklarında gösterelim.

Bizim olan, bizden olan insanların hatalarını büyütüp fitneye sebep olmayalım. Liyakat ve ehliyet sahibi insanları görüp, gözetip tekâmüle katkı sağlayalım.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Halil Mert Arşivi