Kerime Yıldız

Kerime Yıldız

Akıllı Olalım

Akıllı Olalım

Akıllı cep telefonu bahsine devam edelim. Bir iddiâya göre uyuşturucu bağımlılığı ile akıllı telefon bağımlılığı benziyormuş. Cep telefonu bağımlılarının, telefonlarından uzak kalması, anksiyete veya paniğe neden olabilirmiş. Bir önceki yazımı yazarken bunları bilmiyordum.

Fakülte yıllarındayken hesap makinesi modası vardı. Onu da sevmemiştim. Bu makineyi kullananların ne hâle geldiğini, istatistik dersinde gözlerimle gördüm. O derse kadar, hesap işimiz yoktu. İmtihanda, hoca, “Hesap makinesi kullanmak yasak.” deyince arkadaşların eli ayağı dolandı. Toplama çıkarma yapamayanlar oldu. Öğrenci deyişiyle, döküldüler. 

İşte akıllı diye bayıla bayıla kullanılan ve markası ile nispet yapma aracı hâline gelen akıllı telefonlar, insanı bu hâle getiriyor? “Ama, çok pratik” demeyin lütfen. Allah bize, bir akıl vermiş. Önce onu kullanalım. Aklımızı, bir makineye bağlamak, akıl işi değil.

Zekâ dediğimiz şey, kullanıla kullanıla artar. Eğitimciler, zekâyı, bir portakal çekirdeğine benzetirler. Toprağa ekersen, sularsan büyür. Yok, tahtanın üzerine koyarsan öylece kalır. Aklınıza takılan bir şeyi hiç yorulmadan cepten bakmak, elbette çok kolay. Peki, kazârâ cepsiz kalınca ne yapacaksınız? 

Hadi bizler, geldik gidiyoruz. Ocak ümidi değiliz. Ama, çocuklar ve gençler, beynini kullanmazsa zekâsını tembelleştirirse sonucu ne olur? Çok şükür, bir nobel alanımız çıktı. İleride o da olmayacak. Hayatın kıymeti, muhâsebe ve muhâkeme ile anlaşılır. Beynini makineye bağlayan insan, muhâkeme yapabilir mi? Yapamayınca, hayatın kıymetini anlayabilir mi? Karşılaştığı zorlukları aşabilir mi? Aşamaz. En ufak bir zorluk veya mahrumiyette çöker; depresyona girer.

“Cepsiz olmuyor ki” demeyin. Eskiden cep mi vardı? Hadi cep haberleşme için lâzım diyelim; bir an evvel, akıllı telefonu hayatınızdan çıkarın. Bunu da yapamıyorsanız çocuklarınızın hayatına sokmayın. En azından, 14 yaşına kadar. Bir Amerikan filminde gördüm. Baba, kızını “Daha on iki yaşındasın; cep kullanamazsın.” diye uyardı.

Bu sene karşılaştığım bir hâdise, bu konudaki fikrimi daha da pekiştirdi. Eylül ayında, Karamürsel’e gittim. Ceviz ağaçları, dikkatimi çekti. Kimi, kurumuş; kimi, yarı kurumuş. Bahçe sâhibine sordum. Baz istasyonlarından sonra böyle olmuş. Ankara’da da kuruyan ceviz ağaçları görmeye başladım. Eğer bu doğruysa yavaş yavaş ne hastalıklar çıkacak. Meyve ağaçları böyle oluyorsa biz nasıl olacağız?

Bir okuyucu, hükûmetin “Fatih projesi”nin yanlışlığına işâret etmiş. Çok haklı. Proje iyi niyetli olabilir ama, zararları üzerinde duran yok. Ne büyük bir hatâ olduğu, ileride anlaşılacak. Çağ atladığımızı sanıyoruz ama yanılıyoruz. Zararın neresinden dönsek kârdır. 

Akıllı tahta kullanımı, bu projenin kapsamı dâhilinde. Bu tahta, Türkiye’de ilk kullanılmaya başlandığı zaman, Hacettepe’den Profesör Nuray Senemoğlu, akla ziyan taraflarını yazdı. Amerika’da gözlem yaptığı hiçbir okulda, akıllı tahtaya rastlamamış. Demek ki biz Amerika’dan zenginiz. Millî servetimizi, böyle şeylere harcıyoruz. Okullar, bilgisayar ve akıllı tahta çöplüğüne dönüyor. Başka ülkeleri zengin ediyoruz. Rant peşinde koşan şirketleri kalkındırıyoruz. Yazık günah değil mi?

Paradan geçtim, çocuklarımıza yazık değil mi? Akıllı tahta, projeksiyon makinesi ile kullanılıyor. Bu makinenin uzun süre kullanımı, çocuklarda nörolojik tahribat yapabiliyor.

Akıllı olalım. Bu makineler, çocuklarımızın akıl sağlığını da beden sağlığını da mahvediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kerime Yıldız Arşivi