Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Açık Giyinince Hürriyet!

Açık Giyinince Hürriyet!

Örtününce müdüriyet!

Eskiden örtünenler soluğu müdüriyette alıyorlardı.

Hala aramızda Yontma Taş Devri’nden kalanlar var…

Koskocaman profesör “dışkımı yerim” diyorsa eh onun da vardır bir sebebi. İnsan her şey yer de dışkısını yemez. Cilalı Taş devrindekiler bile dışkı yemiyordu.

Dışkıyı sadece köpekler yer…

Yazın aşırı sıcağında palto giyerek başlarını da sıkıca saranların toplumla ne kadar ters düştüğü bir vakıa. Aynı şekilde kendini teşhir etmek duygusundan kopamayanların da iç dünyası karışık. Dikkat çekme psikolojisi ayrı bir paranoya…

Kenya’da bazı kavimlerde kadınların dudaklarına koskocaman tepsiyi monte etmeleri dikkat çekmek içindir. Bizde lafının önü arkası olmayanlara şom ağızlı derler.

İlke yoksa muvazene bozukluğu kaçınılmaz.

Toplumun ahengini sağlamak için ilke koymak gerekiyor.

Ama bu ilkeyi kim koyacak?

İlkeyi koyacak olanın insan aklı olması durumunda işler yine baştan karışıyor. Thomas Hobbes’a göre  “İnsan insanın kurdudur.”

İnsanların sömürme, gütme, üstünlük gibi duyguları vardır.

Enaniyet dediğimiz olgu oldukça hırçındır.

O bakımdan işi kainatın sahibine bırakmak en doğrusu.

Kainatı düzene koyan, insanı da haliyle düzene koyar. 

“Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?”

De ki: “Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek.”(yasin 77-78) 

İnsanı bir atık sudan Yaradan öyle buyuruyor: “Resulüm, Mümin kadınlarına söyle, görünen kısımları müstesna olmak üzere ziynetlerini teşhir etmesinler, başörtülerini yakalarının üzerine kadar örtsünler.”(Nur süresi 31).

Bu bir Kur’an düzenlemesi…

Akli düzenleme (felsefi) toplumda yaralara sebebiyet veriyor.

Sorun, bayan hakim başörtülü olabilir mi?

Bu da Cilalı Taş devri sorusu.

Konu buraya kadar gelip dayanınca Oflu amcanın hikayesi düşüyor gündeme. 

Amcamız oğlunu İsviçre gibi bir ülkeye göndererek nice zorluklarla okutmuş, adam olsun istemiş. O da adam olmuş, bir de evlilik yaparak evine dönmüş.

Ne var ki gelin hanım oldukça çağdaş(!), açık.

Oflu amcamız, o hali gördükçe suratı renkten renge girermiş.

Hanımına: “Havu geline söyle, üzerini kapatsın utanıyurum.”

Kaynana iki derede bir arada kalmış:

“Efendi söylüyorum, duymuyor bile.”

Eh iş başa düşünce amcamız, sabah erkenden baltayı alarak evin önünde çırılçıplak odun yarmaya başlamış. Baltayı vurdukça her tarafı sallanıyormuş, berbat bir manzara. 

Gelin hanım sabahın güzelliğini Of yöresinin dağlarında seyretmek üzere dışarıya çıktığında ne görsün, kayınpeder çırılçıplak.

Çığlık atarak içeri koşmuş:

“Anne, babam delirdi.”

Ev halkı dışarıya dökülmüş, babanın hiç umurunda değil.

Hanımı yaklaşmış:

“Efendi ne olur al şalvarını giyin, ayıptır etme eyleme.”

“Haçan ayuptur, gelin da üzerini giysin, ona ayıp olmayu da bana ha niçün ayıp olayı?”  Doğru, aklı ise işte sorusu budur. Ona değil de bana niçin?!.

Rica minnet geline etek giydirmişler, amca da pantolonunu giymiş. 

Nasıl yapsak? Bu kadar çıplak teşhirciyi caydırmak için erkekler olarak soyunup sokağa fırlasak ayıp olur mu?!. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi