Ahmet Türk

Ahmet Türk

Travmatik Dönemlerin Kritik ve Kuşkulu Antlaşmaları!

Travmatik Dönemlerin Kritik ve Kuşkulu Antlaşmaları!

İmzaladığımız ‘çok mühim’ ve ‘çok riskli’ uluslararası antlaşmalara bakın, ya ülkece travmatik bir dönemin içerisindeyken ya da ülkeyi yöneten siyasi organizasyonların içeride ve dışarıda manevra alanlarının daraldığı dönemlere rastlıyor! Sanki önce konjonktür müsait hâle getiriliyor, ardından her türlü dış müdahaleye açık hâle getiriliyor ve nihayetindeyse ülke olarak kendimizi acısı ve faturası sonradan ortaya çıkacak olan bir uluslararası antlaşmayı imzalarken buluyoruz! 

Malumunuz, uluslararası bir antlaşmada taraflar, antlaşma metnindeki her maddeyi ayrı ayrı ele alır, karşılıklı çıkar sağladıktan ve hemfikir olduktan sonra imzalarlar. En önemlisi ise taraflar bu süreçleri ülkeleri parlamentolarında ve kamuoylarında ‘şeffaf’ bir şekilde (askerî sırlar olan konular dışında) işleterek siyasi karar haline getirirler. Gelişmiş ülkelerde bu şekilde yürütülen süreç, maalesef ülkemizde böyle işlemez! 

Bu tür antlaşmalar imzalandıktan kendimizi birden bire, antlaşmaların mimarı iktidarların ve taraftarlarının heyecanlı ve hamasi taşkınlıklarla ambalajladığı manidar sürecin içinde buluveririz: Önce müzakere hatalarının açığa çıkmasını engellemek için tüm imkânlar seferber edilir. Adeta eski Doğu Avrupa yönetimlerinde sıkça görüldüğü tarzda yanlış enformasyonla gerçekler ve riskler kamuoyundan gizlenir. Kapalı kapılar arkasında konuşulanlarla, resmî ağızlardan kamuoyuna açıklananlar arasında müthiş boşluklar ve kopukluklar ortadan kaldırılmaya çalışılır. Yahut önceki uzun ömürlü iktidarlar döneminde ve aynı avantajlara sahip mevcut iktidar döneminde çokça yaşandığı üzere, sandıktan çıkan oy oranını (%49,5) hatırlatan atraksiyonlarla meşrûiyet elde edilmeye veya tepkiler ve tenkitler savrulmaya çalışılır! 

Örneğin, gelinen aşamada uğradığımız zararlardan ötürü post-modern bir ‘Baltalimanı Sözleşmesi’ olarak addedilen ‘Gümrük Birliği Anlaşması’ gibi…  Örneğin; ülkemizdeki ayrılıkçı etnisite hareketlerine ‘kendi kaderini tayin hakkı’nı verdiğimiz ve bu hakları ‘uluslararası güvenceye’ kavuşturduğumuz ve dahî bugün yaşadığımız ayrılıkçı/özyönetimci etnisite hareketlerinin beslendiği bir can damarı haline getirdiğimiz “İkiz Yasalar” antlaşması gibi… 

Bu örnekler artırılabilir… “Vizesiz Avrupa’ya Doğru” sloganlarıyla parlatılarak kamuoyuna sunulan, Türkiye’den AB’ye mülteci akışını durdurmak için dayatılan eylem planı ve imzalanan antlaşma da, Cumhuriyet tarihimizin en kötü antlaşmalarından birisi olmaya adaydır! İşte, ‘Biz, verdiğimiz taviz karşılığında ne kazanıyoruz? Karşı taraftan alacağımız kazanımlar, memleketi bu ağır yükümlülük altına sokmaya değecek mi?’ gibi sorularla kamuoyu arasına özenle engeller konulmasının sebebi de bu diplomatik mağlubiyettir!

Bir yanda, içine düştüğü Suriye batağında Rusya’nın tasallutu karşısında ‘mecburen’ ABD/NATO/AB’ye yaslanan, bu sayede müstakbel risklere ve vereceği ödünlere aldırmadan, içeride ve dışarıda manevra alanını genişletmek isteyen bir siyasi iktidar… Diğer yanda ise siyasi iktidarın birden bire depreşen AB’ye olan meylinin derinliğinden ve samimiyetinden emin olmayan ama yüz önceki konjonktürü yakalayan ve elde edeceği kârın derdine düşen Batı… 

AB, asıl kaynak ülkeler (Suriye, Pakistan, Sri Lanka, Irak, Somali vb.) ile bu tarz bir anlaşma imzalayamadığı için Türkiye’ye yükleniyor ve ‘transit ülke’ Türkiye’ye ‘kaynak ülke’ muamelesi çekiyor! Amaçları, sadece Suriyelilerin değil, yakaladığı her yasadışı göçmeni geri kabul anlaşması bulunduğu Türkiye’ye postalayıp kurtulmak! 

Türkiye; AB ülkelerinin bir senede aldığı göçmenin 20 katından fazlasını tek seferde ülkesine kabul edecek olan daha büyük insani ve sosyal trajedilerin yaşandığı “Ortadoğu’nun Mülteci Kampı” bir ülke halini alacağına mı yansın? Yoksa AB ülkeleriyle iş yapanlara uzun süreli vize ve turistik gezi için başvuranlara kolaylık (schengen vizesi kolaylığı) sağlanması karşılığında, 3 milyar avro mali yardıma tamah eden ülke görüntüsü vererek itibarına aldığı ağır hasarlara mı yansın?  

Her hâlükârda rüsva olduk!

Allah dilerse, bu konuya devam edeceğiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ahmet Türk Arşivi