Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Hangi Aydın Doğan... Gazeteci mi, işadamı mı?

Hangi Aydın Doğan... Gazeteci mi, işadamı mı?

Tuzla Piyade Okulu’ndan asker arkadaşım Mehmet Türk haklı... Geçenlerde bir “mail” göndermiş ve “Senin için çok üzülmeye başladım” demiş... Niye mi üzülmüş bana?.. “Ramazan’ın sonlarına yaklaştık... Ama sen, Ramazan’ı şeytan taşlamakla geçirdin!.. Tabii ki, bu bir ibadet... Şeytan taşlanmadan hac yapılamaz ama, hac da sadece şeytan taşlamaktan ibaret değil ki... Bunun tavafı var, sa’yi var, gözyaşı var, zemzemi var, i’tikafı var...” deyip, eklemiş: “Bu dinsiz medya, Müslüman yazarların önüne her Ramazan ayında öyle bir konu yoğunluğu döküyor ki; onların Kur’an’la, Ramazan’la, Allah’la, Peygamber’le meşgul olmalarını engellemek için... Bunda da başarılı oluyorlar... Bunların dedeleri de Asr-ı Saadet’te Kur’an’ın duyulmaması için Kabe’de gürültü yaptırıyorlardı...”
Dedim ya, askerlik arkadaşım Mehmet Türk haklı... Gerçekten de, “şeytan taşlamak”tan, bir türlü “salavat” getirmeye fırsat bulamıyoruz...
Nasıl bulacaksın ki;
Her gün yeni bir konu, yeni bir kriz!.. Gel de bu “saldırı”larla meşgul olma!.. Gel de, “Müslüman”ları hedef alan bu “kampanya”ları cevapsız bırak!..

İDAM SEHPASINA KARŞI KELEPÇE!
Adam saldırıyor işte... “Deniz Feneri” deyip saldırıyor, “sansür” deyip saldırıyor!..
Üstelik öyle bir saldırıyor ki;
Bir yandan “vuruyor”, bir yandan bağırıyor: “Yetişin ey millet, can kurtaran yok mu?!?..”
Daha düne kadar, Tayyip Bey’e “aba altından sopa” gösterip, “Menderes’in hazin sonu”nu hatırlatıyorlardı... “Menderes de basını karşısına almıştı ama...” deyip, ekliyorlardı: “Sonunda idam sehpasında can verdi!”
Gerçi bugün de aynı şeyi söylüyorlar ya, o da ayrı mesele!..
Bunlara, zamanında rahmetli Turgut Özal cevap vermişti... “Siyasetçinin iki gömleği vardır” deyip, eklemişti: “Biri bayramlık, diğeri idamlık!”
Tayyip Bey’in de “iki gömleği” olduğundan hiç kuşkum yok...
Ama Tayyip Bey’e “Menderes’in hazin sonu”nu hatırlatanların, Aydın Doğan söz konusu olduğunda kalkıp da “demokrasi nutukları” atmaya hakları var mıdır acaba?..
Efendim, olayı biliyor olmalısınız...
AK Parti Milletvekili Kemalettin Göktaş, Aydın Doğan’ı kastederek demiş ki;
“Doğan Medya’nın sahibi, bir sabah 06.00’da evinden alınıp, elleri kelepçeli olarak karakola götürülürse, buna hiç şaşırmam!”
Vaayy, sen misin bunu diyen?..
Hemen saldırıya geçtiler... AK Parti, “bu kafayla” mı “Avrupa Birliği”ne girecekmiş?.. AK Parti, “bu kafayla” mı “Kopenhag Kriterleri”ni gerçekleştirecekmiş?.. AK Parti, “bu kafayla” mı “demokrasi ve özgürlükler”e yelken açacakmış!..
Etmeyin, eylemeyin Allah aşkına!..
Türkiye, “bu medya” ile mi normalleşecek?.. Türkiye, “bu medya” ile mi atılım yapacak?.. Türkiye, “bu medya” ile mi gerilimden kurtulacak?..
Yahu, “Menderes’in hazin sonu”nu hatırlatıp, Tayyip Erdoğan’a “aba altından sopa gösteren” ve “Ayağını denk al!” diyen siz değil misiniz?..
Yargıtay eski Başsavcısı Vural Savaş; belki de Türkiye’de bir “ilk” olarak, düzenlediği basın toplantısında doğrudan Akit’i hedef alıp, “Akit gibi gazetelerle mücadele etmek için mevcut kanunlar yeterli değil!.. Akit gibi gazeteleri susturmak için Yunanistan’daki kanunları ithal etmek gerekir!” mealinde sözler sarfettiğinde, bu sözleri avuçlarınız kızarıncaya kadar alkışlayan sizler değil miydiniz?..
Peki, Kemalettin Göktaş ne demiş;
“Aydın Doğan bir sabah evinden alınıp, elleri kelepçeli olarak karakola götürülürse, buna hiç şaşmam!”
Ne var bunda?..
Burası “Türkiye” değil mi?..
Malûm, bu ülkede olmaz, olmaz!..
Bir gün gelir;
Tıpkı Şener Eruygur’lar, Hurşit Tolon’lar, Tuncay Özkan’lar, Gürbüz Çapan’lar ve Adil Serdar Saçan’lar gibi, Aydın Doğan’ı da götürebilirler!..
Ne yani;
Bir Cuma vakti beni de götürmediler mi?..
Götürüp de, 6 gün gözaltında tutmadılar mı?..
Peki, siz ne yaptınız o zaman?..
“Zevkten dörtköşe” olmadınız mı?..
Bir “mafya bozuntusu”nun iftiralarına inanıp, “teşhis edildiğimi” yazmadınız mı?..
Demek oluyor ki;
“Anayasa’nın 10. maddesi”ne göre, bu ülkede “herkes eşit” ise, “hiç kimseye imtiyaz tanınamaz” ve “hiç kimseye ayrımcılık uygulanamaz” ise; beni gözaltına alan polis, pekalâ Aydın Doğan’ı da gözaltına alabilir!..
Öyle ya; o da vatandaş, ben de vatandaşım!..

MEDYA PATRONU MU, İŞADAMI MI?
Önemli olan “gözaltına alınmak” değil!.. Önemli olan, “neden” dolayı gözaltına alındığı ve “ne ile” suçlandığı!..
Meselâ, “gazete sahibi” olmaktan dolayı mı, yoksa “işadamı” olmaktan dolayı mı gözaltına alınacak Aydın Bey?..
Bunu, şunun için soruyorum:
Malûm, 9 Eylül 2002’de Zaman’dan Nuriye Akman’ın bir sorusuna şu cevabı vermişti Aydın Bey:
“Bizim iki holdingimiz arasında çok kalın duvarlar vardır. Yayın Holding bünyesinde hiçbir ticari işimiz yoktur... Bütün ticari ve sınai işlerimiz Doğan Holding bünyesindedir...”
Soruyor Nuriye Hanım:
“Birbirlerinden beslenmezler mi yani?”
Cevap veriyor Aydın Bey:
“Yok. Kesin olarak duvarlarla ayrılmışlardır.”
Evet, bunun için soruyorum... Aydın Bey “gazete sahibi” olduğu için mi gözaltına alınacak, yoksa “Petrolcü, Rafinerici ve Otelci”, kısacası “işadamı” olduğu için mi?!?..
Açık ve net ifade edeyim;
Eğer “Medya Patronu Aydın Doğan” olarak gözaltına alınırsa, buna en başta ben karşı çıkarım... Yoookk, “işadamı” olarak gözaltına alınırsa, ona diyecek bir sözüm olamaz!..
Çünkü benim adım Ertuğrul Özkök değil ve ben “Aydın Bey’in işadamlığı”nı hiç bilmem!..
Sadece, Akgün Tekin’in anlattığı kadar bilirim Aydın Bey’in işadamlığını...
Malûm; Aydın Doğan, 45 yıllık gazeteci Akgün Tekin’in kitabında yazdığına göre, “önce patron”dur!.. Yani, “her şeyin hesabını-kitabını yapan, etrafında olan-biteni gören bir işadamı”dır!..
Aynı zamanda; “Gazete kaç paraya çıktı, ne oldu?.. Şu manşetin yararı, bu manşetin zararı ne olur?”
Bunların hesabını iyi yapar!..
Doğrusu, Akgün Tekin, çok iyi bir “Aydın Doğan portresi” çizmiş!..
“Önce patron!.. Her şeyin hesabını-kitabını yapan!.. Etrafında olup-biteni gören!.. Manşetlerin yararı ve zararını hesaplayan bir patron!..

POAŞ’TA NELER OLDU?
Eğer öyle olmasa, meselâ şu “POAŞ’taki kâr kokusu”nu alabilir miydi?..
Hele hatırlayın o süreci:
* 21 Temmuz 2000 tarihinde, Petrol Ofisi hisselerinin yüzde 51’i, açılan özelleştirme ihalesinde 1 milyar 260 milyon ABD Doları bedelle Türkiye İş Bankası ve Doğan Şirketler Grubu Holding A.Ş.’den oluşan Ortak Girişim Grubu tarafından satın alındı.
* Ağustos 2002’de; grup, Petrol Ofisi’nin devlete ait olan yüzde 25.83 oranındaki hissesini de satın aldı. Aynı yıl Aralık ayında İş-Doğan ve Petrol Ofisi’nin birleşmesiyle İş Bankası ile Doğan Holding eşit olarak Petrol Ofisi’nin yüzde 47.42’sine sahip oldular.
* 2005 yılı Şubat ayı içerisinde; Türkiye İş Bankası Grubu, Petrol Ofisi’nin yüzde 44.06’sına, Doğan Şirketler Grubu Holding ise yüzde 44.31’ine sahip oldular.
* 2 Eylül 2005 tarihinde İş Bankası’nın sahibi bulunduğu ve toplam sermayenin yüzde 44.06’sına karşılık gelen Petrol Ofisi hisse senetleri Doğan Holding tarafından 616 milyon dolar karşılığında satın alındı.
* Aydın Doğan, son olarak 13 Mart 2006 tarihinde elindeki POAŞ hisselerinin yüzde 34’ünü 1 milyar 54 milyon dolara Avusturyalı OMV şirketine peşin olarak sattı.
İyi satış, iyi para!..
Demek ki, doğru söylüyorlar!..
Aydın Bey, gerçekten de “etrafında olan-biteni gören” biriymiş!..
“Nereden ne geleceğini” iyi bildiği, POAŞ’tan anlaşılıyor zaten!..

DIŞBANK’TAN... FORTİS’E!
Sadece POAŞ mı; şimdiki adı Fortis olan Dışbank’ta da; nasıl “kaz gelecek” yeri gören bir “patron” olduğunu ortaya koymuştu zaten!..
Olayın özü ve özeti şu:
İş Bankası; Dışbank’ı, önce Lapis’e satmıştı. Ancak Lapis; taksitlerini ödeyemeyince İş Bankası, bankayı geri aldı... Sonra Doğan Grubu’na; 20 Kasım 1994’te, Frankfurt şubesi kanalıyla libor artı 2 faizli; biri 6 yıl, diğeri 7 yıl olmak üzere 7’şer milyon dolarlık iki kredi verdi.
Doğan Grubu da bu krediyi peşinat yaptı ve “90 milyon dolar”a Dışbank’ı satın aldı.
Bugün, 1 milyar 280 milyon dolara satılan işte bu bankadır!..
Görüyor musunuz hesabı-kitabı;
“90 milyon dolar” yatır, “1 milyar 280 milyon dolar”a sat!..
Doğrusu var ya; sihirbazların, “şapkadan tavşan çıkarması”, hiç de büyük bir marifet değil!.. “90 milyon dolardan, 1 milyar 280 milyon dolar çıkaran” Aydın Bey’e ancak ve ancak şapka çıkarılır!..
Çünkü, ortada az-uz bir başarı yok!..

ERTUĞRUL, HANGİ AYDIN DOĞAN’I SAVUNUYOR?
Tabii, “başarı” var da, işin içinde bir de “pis koku”lar var!..
Ertuğrul Özkök’ün, AK Parti Milletvekili Kemalettin Göktaş ve Bekir Bozdağ’a cevap vermek için önceki gün kaleme aldığı “Aklı fikri kelepçede” başlıklı yazıya, aynı gün Fatih Altaylı şu cevabı verdi:
“Tabii iddiayı ortaya atan saçmalar da, yanıt veren saçmalamaz mı?
Ertuğrul Özkök hemen kaleme sarılıp yanıt veriyor.
Diyor ki,
“Aydın Doğan Dışbank’ı alırken İş Bankası’ndan kredi kullanmadı”
İş Bankası Frankfurt, ‘O tarihte Aydın Doğan’a kredi vermedik’ diyebilir mi Ertuğrul Özkök?
Bu yalanı yer miyiz!
Ticari sırdır, elbette açıklanmasını isteme hakkımız yok ama Aydın Doğan, İş Bankası’ndan son 15 yıl içinde ne kadar kredi kullandığını açıklama cesaretini gösterebilir mi?”
Sahi, bu işlerin içinde “katakulli” olmadığı söylenebilir mi?..
İşin en ilginç yanı;
Ertuğrul Özkök, bu “katakulli”leri savunabilir mi?.. Savunursa, “neyi” ve “kimi” savunmuş olacak?.. “Demokrasi ve basın özgürlüğü”nü mü, yoksa “işadamı Aydın Doğan’ın çıkarları”nı mı?..
Bir soru daha:
“Bir işadamının çıkarları”nı savunmanın “demokrasi” ya da “basın özgürlüğü” ile ne ilgisi vardır?!?..
En başta dedim;
“Medya patronu Aydın Doğan” gözaltına alınırsa, buna ben de karşı çıkarım!.. Ama “işadamı Aydın Doğan” gözaltına alınırsa, “vardır bir sebebi” derim!..
Bence, Ertuğrul Özkök de böyle yapmalı!..
“Medya patronu Aydın Doğan”ı savunduğunu zannederken, “işadamı Aydın Doğan’ın çıkarları”nı savunduğunun farkına varmalı ve “iki Aydın Doğan”ın birbirinden çok farklı olduğunu artık görmelidir!..
Hem sonra; “pijama ile Başbakan karşılama”ya alışmış olanlar, “yataklarından pijamalı olarak kaldırılmaya” da hazır olmalıdır!..
Malûm, burası Türkiye!.. Olmaz, olmaz!..
Gerçekten hastalar mı?
Birçok olayın altından “tezgâh” çıktığı için, ne yalan söyleyeyim; Şener Eruygur’un “felç” olduğuna da, Hurşit Tolon’un kalbinin sıkıştığına da pek inanmadım... Dedim ki; “Herhalde bu da bir Ergenekoncu numarası!..”
Malûm; “Ergenekon Terör Örgütü”nün tutuklu diğer sanıkları da birer birer “hastane”nin yolunu tutmuş, “hasta ve yaşlı” oldukları gerekçesiyle tahliye edilmişlerdi!..
Benim anlayamadığım şu: Bu adamlar “darbeye teşebbüs” ederlerken “turp gibi sağlam”dılar da, yakalanınca mı hastalanıverdiler?..
İyi be!.. “Meydanların aslanları” birdenbire “cezaevinin hastaları” oluverdiler!.. Oysa, “10. Yıl Marşı”nı okuyup; “Türkiye laiktir, laik kalacak” diye bağırırlarken ne kadar da sağlıklıydılar!.. Ama şimdi, her yerleri dökülüyor!!!..
Gel de, inan!.. Zorla değil ya, bunların “hasta” olduklarına inanmıyorum arkadaş!.. Hele de, “askerlikten yırtmak” için “sağlam” adamlar tarafından alınan “çürük” raporlarının da “çürük” olduğunu gördükten sonra!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi