Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

İç savaş çıkarmadan huzura ermeyecekler

İç savaş çıkarmadan huzura ermeyecekler

Hayırlı olsun... Sonunda yazacak bir mecra buldu. Abisi Ahmet Altan, hocaefendi hayranlarının kurduğu sitede nefsini köreltiyor; kendisi de (yani Mehmet Altan da) yine hocaefendi hayranlarının kurduğu gazetede nefsini köreltecek.

Niye “nefsini köreltecek” ifadesini kullandım?

Bunun cevabı, bu iki değerli yazarın yazdıklarında gizli.

Çünkü “iç savaş” istiyor bu iki beyefendi.

Büyük Altan, vaktiyle, yönettiği gazetede, “Müslüman Türk hükümeti Roboski’de Kürtleri bombalıyor” gibilerden, artık sorumsuzlukla bile açıklanamayacak bir yazı yazmış, eşsiz bir melanet örneği sergilemişti.

Naçizane, ben de şu soruları sormuştum:

Türk hükümetine “Müslümanlığı” izafe edeceksek, Kürtleri hangi inanç dairesine yerleştirmemiz gerekiyor? Kürtler kim? Hayatında kaç Kürt gördün? Kaçıyla oturup iki çift laf ettin? Hangi Kürt evine konuk oldun ve Kürtlerin inanç tercihleriyle ilgili ne biliyorsun?

Maksat sonradan ortaya çıktı...

Meğer bir “algı” oluşturmaya çalışıyormuş kelimelere dans ettirme becerisine sahip yazar... Motivasyonunu Müslümanlıktan alan Türk hükümeti Roboski’de Kürtleri bombalıyor; motivasyonunu Müslümanlıktan alan DAEŞ örgütü de Kobani’de Kürtleri yok etmeye çalışıyor. Demek ki Kürtlerin, siyaseten “anti-İslam” bir çizgide durmaları, yani “İslam kardeşliği Kürt meselesini çözer” anlayışını reddetmeleri gerekiyor.

Kelimelere dans ettirme becerisine sahip yazar, geçenlerde de, sığındığı internet sitesinde “İstanbul sokaklarında tank görmek istediğini” yazdı:

Nasıl ki İstanbul sokaklarına kar düşmeden Türkiye’ye kış gelmezse, İstanbul sokaklarında tank görülmeden de “iç savaş” çıktığı anlaşılmazmış...

Demek ki PKK’nın biraz daha gayret göstermesi, yani terörü Türkiye’nin batısına taşıyarak, güvenlik güçlerini “tanklı müdahale”ye icbar etmesi gerekiyor.

Kötücül ikilinin derdi iç savaş çıkarmak.

İç savaş çıkarmadan huzura ermeyecekler...

Küçük kötücül, “iç savaşın kanlı cehenneminden geçmeden işlerin düzelemeyeceğini” (yani Erdoğan’dan kurtulamayacağımızı) yazmıştı.

Sonra da bombasını patlatmıştı (mealen aktarıyorum): “Ey Kürtler... Erdoğan’la yapacağınız dar çerçeveli barış size bir şey kazandırmaz. Kobani direnişiyle dünyanın hayranlığını kazandınız. Bunu fırsata çevirin. Daha büyüğüne talip olun. Bağımsız bir Kürt devleti kurun...”

Büyük kötücül de, “büyük bir altüst oluş” istiyordu.

Bize çok acılar çektirecek büyük bir altüst oluşla (darbe gibi, iç savaş gibi) kurtulabileceğimizi söylüyordu.

Dün, “küçük kötücül”ün, hocaefendi hayranlarının çıkardığı gazetede yayımlanan “ilk” yazısını okudum.

İçinde “Hitler” geçen bir yazı yazmış...

Erdoğan’ı (elbette) Hitler’e benzetiyor... “Diktatör” filan gibi laflar ediyor.

İşin hazin tarafına bakın ki, hakkını mahkemede aramak dışında bir müdahale seçeneği bulunmayan diktatör, mahkemeler tarafından mütemadiyen geri çevriliyor: Nitekim CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu”nun “altın klozet” iftirasıyla ilgili yaptığı başvuru, önceki gün ilgili mahkeme tarafından reddedildi.

Küçük kötücül hâlâ utanmadan “diktatör” diyor.

Bir yerde de “Havuz medyası denen besleme bir basın yaratıldı” diye yazmış.

Kendisi de vaktiyle “havuz medyası” yazarıydı. Çok büyük (çok çok büyük) paralar alıyordu. Ama böyle şeyler yazmıyordu.

Ne yazıyordu peki?

Bir tek yazısının başlığını hatırlatayım (Star gazetesinin arşivinden ulaşabilirsiniz), gerisini siz anlayın: “Teşekkürler Sayın Başbakan...”

Buradaki “Sayın Başbakan”ın, diktatör Erdoğan olduğunu hatırlatmaya gerek yok herhalde!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Kekeç Arşivi