Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Önce namuslu ol!

Önce namuslu ol!

Demek ki, büyük edebiyatçının “sallamaları” da büyük oluyormuş... 

Her cümleyi “özenle” işlediğiniz söylenecek, kelimelere dans ettirme becerinize övgüler düzülecek, hakkınızda hak etmediğiniz taltif cümleleri kurulacak... Alıp kabul edeceksiniz. “Bir dakika yahu! Gerçekten de öyle mi?” deme gereği duymadan, bahşedilmiş payenin keyfini süreceksiniz... Hiç sorgulamayacaksınız... “Büyük edebiyatçı” payesinin, aynı zamanda asgari bir tutarlılığı, namuslu bir tavır alışı, dürüst bir muhalifliği de içerdiğini/içermesi gerektiğini ise hiç düşünmeyeceksiniz. Fütursuzca sallayacaksınız.

Sallamalarınız karşılık buldukça, fütursuzluğunuza fütursuzluk ekleyeceksiniz.

Konvansiyonel dönemlerde “haber”e ulaşmak zordu.

Bir bilgiyi ya da iddiayı kolayca doğrulayamazdınız.

İletişim araçları sınırlıydı. Çoğunlukla, “verilenle” yetinirdiniz.

Dolayısıyla, gazetecilik zor ve meşakkatli bir işti.

Bu nedenle, günümüzün (yani bilgi ve haberleşme çağının) gazetecileri daha şanslı görülür... Çünkü habere “anında” ve farklı kaynaklardan ulaşma imkânı mevcuttur...

Doğru dürüst gazetecilik yapanlar için “şans” olarak görülen bu durum, kötü niyet sahipleri ve kötülükten beslenen gazeteciler için dezavantajdır...  

Bilgi, çünkü, “hareket alanınızı” daraltır, manipülasyon yapma imkanınızı elinizden alır. Yalanınız elinizde patlar. Manipülasyon girişimleriniz anında karşılık bulur. Yani, “yediremezsiniz...” Dolayısıyla, manipülasyonunuzda bile kılı kırk yarmak ve dikkatli olmak zorundasınız.

Şimdi size, “büyük edebiyatçı” sözcükleriyle taltif gören bir gazetecinin yazısından küçük bir pasaj aktarmak istiyorum. Okuduğunuzda, eminim ki siz de benim gibi “İyi de, büyük edebiyatçı olmak, namusu elden bırakmayı gerektirmiyor ki!” diyeceksiniz ve büyük edebiyatçının “küçük hallerine” üzüleceksiniz.

Okuyalım: “AKP iktidarı daha önce bu ülkenin hiç görmediği türden vahşi bir savaşı sürdürüyor, yasalara aykırı bir şekilde sokağa çıkma yasakları uyguluyor, mahallelere tanklar sokuyor, evleri bombalıyor, sokakta bebekleri vuruyor, yaralıları ölüme terk ediyor. Sadece şu anda 28 kişi karanlık, soğuk bir bodrumda ölümü bekliyor...”

Durumun böyle olmadığını anlamak için binlerce haber kaynağına ulaşmanız ve “ultra” bir gazetecilik sergilemeniz gerekmiyor.

Bir tuş yardımıyla istediğiniz bilgiye “anında” ulaşabilir ve büyük edebiyatçı diye taltif gören şahsın yalan söylediğini saptayabilirsiniz.

Hadi, devletin terörle mücadelesini, “Daha önce bu ülkenin görmediği türden vahşi bir savaş” olarak değerlendiriyor, savaşı başlatan tarafın PKK olduğunu ve mütemadiyen sivil öldürdüğünü görmüyor, görmek istemiyor.

Namuslu bir insan, iddiasını kanıtlamaz mı?

Devlet bugüne kadar kaç bebek vurdu?

Nasıl vuruldular? İsimleri ve olay tarihi... Kimin silahından çıkan kurşunlarla vuruldular?

Bir tuş yardımıyla ulaşabildiğimiz bilgiye göre Ecrin 2, İrem 4, Murat 10 yaşındaydı.

PKK bombalarıyla öldürüldüler.

Hamile karısının yanında kurşunlanan polis memuru, pazarda alışveriş yapan garnizon komutanı, çorbacı çırakları, 90’lık Kürt nineler, 60’lık Kürt babalar, bıyığı terlememiş gencecik çocuklar... İlaveten yüzlerce asker-polis ve sivil...

Hepsi de PKK’lı teröristlerin silahlarından çıkan kurşunlarla öldürüldüler.

Namuslu bir insan biraz da olayın bu tarafına bakmaz mı, “PKK bu savaşı niçin başlattı? Bu hendekler niçin kazıldı? Bu mayınlar niçin döşendi? Bu Sırp keskin nişancılar da nerden çıktı? Bodrum’da ölüme terk edilen güya sivillerin elindeki ağır silahlar da ne oluyor böyle?” diye sormaz mı?

Hem yalan söyleyeceksin, hem de “büyük edebiyatçı” payesini taşımanın keyfini süreceksin... “Namus” denildiğinde de tavana bakacaksın ve hiç utanmayacaksın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ahmet Kekeç Arşivi