Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bülent Arınç haklı mı?

Bülent Arınç haklı mı?

Bülent Arınç’ın itirazlarının temelini, Dolmabahçe görüşmeleri oluşturuyormuş... Biz söylemiyoruz, Arınç’ın açıklamalarına balıklama atlayıp, “AK Parti’de bir bölünme çizgisi oluşturabilir miyiz?” diyen şer cephesi söylüyor. 

Evet, Bülent Arınç “Erdoğan, Dolmabahçe’deki görüşmelerden haberdardı” diyor ama konu tek başına Dolmabahçe görüşmeleri olmasa gerek. Başka bir derdi var Bülent Bey’in.

Nedir?

Bilmiyoruz.

Lütfedip, “davamızın lideri” ve “sayın cumhurbaşkanım” sözleriyle taltif ettiği Erdoğan’a anlatsa, eminim karşılık bulacaktır, saygıyla muhatap alınacaktır.

Çünkü Bülent Bey, her şeye rağmen, “davamızın lideri” dediği Erdoğan’ın da ağabeyidir. Hep “ağabey” muamelesi görmüştür.

Bülent Bey bunu yapmıyor.

Erdoğan’la meselesini (bilmediğimiz meselesini) basın önünde halletmeye çalışıyor ve “dava arkadaşlarını” töhmet altında bırakacak açıklamalar yapıyor.

Erdoğan’la meselesinin ne olduğunu açıklayıncaya kadar, biz asıl meselenin, şer cephesinin de iddia ettiği gibi “Dolmabahçe görüşmeleri” olduğunu düşünmeye devam edelim. Bülent Bey haklı mı, bakalım.

Dolmabahçe’de bir görüşme yapılacağından Erdoğan elbette haberdardı... Peki, Bülent Bey, Erdoğan’ın Dolmabahçe’de neye itiraz ettiğini, neyi yanlış bulduğunu biliyor mu? Daha doğrusu, o vetireyi hatırlıyor mu?

Dolmabahçe’de bir görüşme yapılacaktı, bu biliniyordu ama asıl problem, görüşmenin “nihai anlaşma” diye bir “çerçeve” içinde sunulması ve canlı yayına taşınmasıydı. Erdoğan’ın buna itiraz ettiğini Bülent Bey de bilir. İtiraz edilen konulardan biri de verilen sözlerin tutulmamasıydı.

Dolmabahçe görüşmeleri hangi tarihte yapıldı?

28 Şubat 2015.

Erdoğan hangi tarihte “Dolmabahçe işi yanlış olmuştur?” dedi.

22 Mart 2015.

Soru şu:

Erdoğan, hoşnutsuzluğunu niçin görüşmelerin yapıldığı 28 Şubat’ta değil de, 22 Mart’ta dillendirdi? Niçin 22 gün bekledi? Bu 22 gün içinde ne oldu?

Bakalım ne olduğuna:

HDP heyeti Dolmabahçe Sarayı’nda Yalçın Akdoğan’la görüşüp ortak bir deklarasyon yayınladı. Buna göre, PKK “silah bırakma kongresi” toplayacak, sonra ikinci aşamaya geçilecekti.

İlk tepki HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tan geldi. Demirtaş, deklarasyonun üç maddesine, itiraz ediyordu. “Devlet, kamu güvenliğini sağlar” ifadesinin çözüme katkı sunmayacağını söylüyordu. Pek öfkeliydi... (Güvenliği, YDG-H militanlarına havale etmişlerdi çünkü.)

Dolmabahçe mutabakatının açıklandığı gün (yani 28 Şubat 2015 tarihinde) Kandil’den ANF’ye beyanat gönderen Mustafa Karasu ise şu değerlendirmeyi yaptı: “PKK kongresini yapıp silah bırakma kararı alacak biçimindeki yaklaşımlar demagojidir.” (Aynı Karasu ertesi gün, yani 1 Mart 2015 tarihinde KCK adına bir açıklama daha yapacak, bir gün önceki beyanatını detaylandıracaktır: “Hiç kimsenin PKK adına silah bırakmasından, PKK’nın kongre yapıp silah bırakma kararı alacağından söz etmesi mümkün değildir. Hiç kimsenin üzerinde böyle bir vazife yoktur!”)

Birkaç gün sonra KCK Eş Başkanı Cemil Bayık’tan bir açıklama geldi: “PKK silah bırakacak açıklamaları seçim propagandasıdır. Silahların bırakılması, ancak Öcalan’ın bizzat katılacağı bir kongrede karara bağlanabilir. PKK bu kararı Öcalan serbest kalmadan açıklamayacak. Bu adımlar atılmadan hareketimize, halka, Türkiye demokrasi güçlerine güven vermeden kongrenin toplanması, kongrenin onların belirttiği gibi kararlar alması düşünülemez.”

KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat ise Özgür Gündem’deki yazısında şunları söylüyordu: “HDP’den bazı kişilerin hükümetin oyununa gelerek silah bıraktırma adresi olarak Apo’yu göstermeleri büyük bir yanlıştır. Bu, AKP’ye, ‘Önder Apo’ya baskı uygula’ demekle eşdeğer bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım ne niyetle yapılırsa yapılsın son derece apolitik, yanlış bir yaklaşımdır ve asla kabul edilemez.”

22 gün içinde bunlar oldu.

Bunlar olduktan sonra Erdoğan “Dolmabahçe işi yanlış olmuştur” açıklamasını yaptı.

Bülent Bey burada nasıl bir “problem” görüyor?

Devlet, kamu güvenliğinin YDG-H militanları eliyle sağlanmasına “evet” mi deseydi? PKK’nın savaş hazırlıklarına göz mü yumsaydı? Kandil’in, “Önder Apo serbest bırakılmadığı sürece...” şeklindeki tehditlerini ve şımarıklıklarını sineye mi çekseydi?

Bülent Bey bize ne anlatmaya çalışıyor?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Ahmet Kekeç Arşivi