Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Eşek bile anlar...

Eşek bile anlar...

Bugüne kadar kaç ‘türban’ ya da ‘başörtüsü’ yazısı yazdım? Fazla değildir herhalde. Böyle bir konuda kalem oynatmak, oynatmak zorunda kalmak tatsız bir şey...

Bu konunun başat gündem malzemesi yapıldığı bir ülkede yaşamak da tatsız bir şey...

Başörtüsü mü, türban mı?

Son zamanlarda böyle bir ‘ayrıştırma’ çıktı ve türbanın başörtüsü olmadığını söyleyenler ufaktan ufaktan kendilerini buna inandırmaya başladılar.

Efendim, başörtüsü ninelerimizin kisvesiymiş, ‘geleneksel bir yanı’ varmış, hiç kimsenin bu güzel kisveye itirazı olamazmış... Ama siyasal simge olan türban yok muymuş...

Ne fark eder yahu?

İster geleneksel, ister modern...

İnsanlar kafalarını örtmek istiyorsa, bunun şeklinden kime ne?

Kimi ninelerimiz gibi örtünür, kimi Ahsen Unakıtan gibi.

Herkes, kendisine yakıştığını düşündüğü bir örtünme biçimi benimsememiştir, benimsemekte özgürdür.

Bundan Erdoğan’a ne, Baykal’a ne, Büyükanıt’a ne!

Bize ne!

İsterse ‘siyasal simge’ olsun... Pekala insanlar siyasal ya da ideolojik tercihlerini dışlaştırabilirler (kamusal alanda ‘görünür’ kılabilirler); ‘siyasal remz’ sayılan aksesuarlar takabilir ya da bunları teşhir edebilirler. Bu da, kimilerinin işine gelmeyecek ama, ‘demokratik bir hak’tır.

Belki de şu sorunun cevaplandırılması gerekiyor:

Türbanın başörtüsü olmadığını söyleyerek ipe un sermeyi tercih eden arkadaşlar, ninelerimiz gibi örtünen kızların kamusal alanda varolma haklarına saygı gösterecekler midir?

Kaç gündür gazetelerde, türbanın asimetrik artışına ilişkin haberler okuyoruz.

Bir rivayete göre (‘araştırma’ demek istemiyorum), son birkaç yıl içinde örtünenlerin sayısı dörde katlanmış.

Bir başka rivayete göre azalmış.

Dörde katlandığını iddia eden araştırma, ilginçtir, S.O.S. mantığı içinde veriliyor.

Bu araştırmalar da, nedense, ‘türban’ diye bir sorun icat edip, bu sorun üzerinden ‘azınlık tahakkümü’ kurmak ya da varolan tahakkümü sürdürmek isteyenler tarafından yapılıyor.

Türbanlı sayısı artıyor veya azalıyor.

Bu neyi ifade eder?

Bir şeyin, sorun olma durumu, onun azalması yahut artmasına bağlı olarak değişebilir mi? ‘Azalıyorsa bu sorunu çözelim; azalmıyorsa çözmeyelim’ mantığı nasıl bir sorun algılamasıdır?

Bir de, ‘Madem böyle bir sorun var, hükümet Meclis’teki gücünü kullanarak bunu çözsün; ihale dağıtmayı biliyorlar’ diyenler var ki, alttan ‘çöz de görelim, bu iş ihale dağıtmaya benzemez’ yaklaşımını sezmemek mümkün değil.

Diyelim ki hükümet Meclis’teki gücünü kullanarak (hiç de yasal bir müdahale gerektirmeyen) bu sorunu çözdü...

Buna saygı gösterecek misiniz? ‘Ne yapalım, yasalar karşısında boynumuz kıldan incedir’ diyecek misiniz?

Bir de Ertuğrul Özkök gibi, ‘Sakın yanlış anlamayın, asla türbana karşı değilim’ deyip, sürekli ‘örtünme ve nefret’ ilişkisi kuran yazarlar var... Örtünmeye karşı değilmiş ama, bazı örtülülerin bakışları nefret doluymuş...

Hayır, neden yanlış anlayalım!

Bilakis doğru anlıyoruz!

Başörtüsü yasağının antidemokratik bir uygulama olmakla birlikte, bir ‘yerini koruma’, ‘başkasını yerine yaklaştırmama’ refleksinden kaynaklandığını, bu refleksin ‘sınıfsal’ bir nitelik taşıdığını artık görüyoruz; eşek değiliz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi