D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Yine Rusya, Yine Muhaceret!

Yine Rusya, Yine Muhaceret!

Osmanlı’nın son yüzyılı Balkanlar ve Kafkaslar’dan gelen muhaceretlerin tarihidir”, dense yeri var. Kuzey’de ortaya çıkan yeni güç Rusya, Kırım’a el attı, Balkanlara ve Kafkaslara sarktı, Osmanlı’nın merkez topraklarını kıskaç altına aldı. Büyük göçlerin sebebi bu. Bugün ülkemizin nüfusunun önemli bir kısmını Balkan ve Kafkas muhacirlerinin torunları teşkil ediyor. 

Suriye meselesi Rusya’sız düşünülebilir mi? 

Başlangıçta bu soru anlamsız bulunabilirdi. Fakat şimdi cevabı belli. Türkiye tıpkı 19. yüzyılda olduğu gibi muhaceret dalgaları ile karşı karşıya. Biz Balkanlar’dan, Kafkaslar’dan gelenlere “mülteci” demedik. Mülteci kelimesini ecnebiler için kullandık. Suriye’den gelenler Müslüman ve tıpkı Balkanlar’dan Kafkaslar’dan gelenler gibi muhacir sayılmalı. 

Türkiye olayların sıcağında ciddi kavram kargaşası içinde. Üstüne üstlük Rusya yandaşları, hatta Suriye’nin eli kanlı Esed’inin taraftarları kamuoyunu zehirlemeye devam ediyorlar. Bu kargaşa ortamında doğru bilgilere ulaşmak, doğru kanaatlere sahip olmak kolay değil.  

Yeni yayınlanmış iki kitap var elimizde. İkisi de 5 yıldan fazla zamandır kamuoyumuzu yakından ilgilendiren bir konunun ciddi şekilde ele alınması gerektiğine dair atılan iki güçlü adım. 

Salih Yılmaz, en uzun sınır komşumuz Suriye’ye Rusların ilgisi konusunu hacimlı bir kitapta ele alıyor: Rusya Neden Suriye’de?  

19. Yüzyılda Kuzey Doğu Avrupa’da ortaya çıkan ve dünya dengelerini etkilemeye başlayan Rusya, Bolşevik devrimine kadar takip ettiği yayılmacı siyasetle o zamanın dünya hâkimi İngiltere’yi tedirgin etti. Bu, İngilizlerin Osmanlı devleti ile yakınlaşmasına yol açtı. Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı ayakta tutmak, İngiliz siyaseti olarak ortaya çıktı. Ta ki, 2. Abdülhamid’in Osmanlı Devleti’ni etkili bir güç haline getirmesine kadar. Osmanlı Devleti’nin başarısıdır ki, İngiliz siyasetinde değişikliğe yol açtı, bu sefer İngilizlerin Rusya ile yakınlaştığını görüyoruz. İşte 1. Dünya Savaşı’na bu zeminde girildi. İngilizler müttefiki Rusya’ya yardım maksadıyla Osmanlı Devleti’nin kalpgâhına hücum etti. Çanakkale’yi önce dünyanın en büyük deniz gücü ile geçmeye çalıştı, başarısız oldu. Ardından büyük askerî güçle karadan aynı sonuca ulaşmak istedi. 

Çarlık Rusya’sının kaderini değiştiren esas olay İngilizlerin Çanakkale’deki başarısızlığı olarak görülebilir. İngilizler zor durumdaki müttefiklerine yardım edemeyince, Rusya’da ihtilal oldu. Bolşevikler iktidarı ele geçirdi ve İngilizlerin Rusya ile Osmanlı Devleti’ni paylaşma anlaşmaları böylece açığa çıktı. 

Rusya’da Sovyet rejiminin kurulması, başlangıçta Türkiye’nin rahatlamasına yol açtı. Fakat zamanla Rus tehdidi Sovyet tehdidi olarak sürdü. Sovyet sonrası dönemde ABD’nin, Batı’nın Rusya’ya destekleri kuzeyden gelen tehdidi tekrar gündemimize soktu. Türkiye NATO üyesi olarak Rusya ile en ileri derecede ilişkiler kurdu. Suriye meselesinde görüldü ki, bu da yetmezmiş! Salih Yılmaz, Rusya Neden Suriye’de kitabında Rus şair ve diplomatı F. İvanoviç Tyutçev’in bir şiirini aktarıyor: Rusya akılla kavranmaz/Genel kabul görmüş bir arşınla ölçülmez/Onun kendine özgü bir hali, gelişimi vardır/Rusya’ya sadece inanılır, iman edilir...

Kitapta Rusya’nın Putin’den itibaren değişen stratejisi enine boyuna inceleniyor, Avrasyacılık, Rus dünyası politikaları ele alınıyor. Rusya’nın Suriye politikasına malzeme olan Kuzey Kafkasya sorunu inceleniyor. Rusya’nın Arap baharına bakışı ve Suriye politikası, Ortadoğu’da petrol savaşları ve Rusya’nın ekonomik kaygılarından jet krizine ve Rusya’nın Kürt siyasetine kadar birçok konu başlığı dikkati çekiyor. 

Meselenin muhaceret yönü ise Mehmet Kurtoğlu’nun Göçler Mülteciler ve Suriye Savaşı kitabında gözler önüne seriliyor. Kurtoğlu, Urfalı olması hasebiyle bölgenin hissiyatını da taşıyarak konuyu ele alıyor. 

Urfa-Halep bütünlüğü tarihî bir gerçeklik. Bu kültüre yansımış. Urfa’nın meşhur Halepli bahçesi bugün Suriyeli muhacirlerin sığınağı olmuş. Lozan sonrası mayınlanan sınırlar, kaçakçılık dışında ilişkiyi imkânsız kılarken, son yıllarda takip edilen siyaset iki ülkeyi iyice yakınlaştırmıştı. Galiba bir süre sonra değil vizesiz, pasaportsuz geçişler mümkün olacaktı. Fakat savaş her şeyi altüst etti. 

Türkiye Suriye’den gelenlere sınırlarını açarak geleceğin Suriye’sini inşa konusunda ciddi bir adım attı. Ayrım yapılmadan kabul edilen bu halk kitlesi hem Türkiye için bir güvence, hem de Suriye’nin geleceği için ciddi bir potansiyel. Mehmet Kurtoğlu kitabı hazırlarken Suriye’den gelen ilim adamı, yazar ve edebiyatçılarla da ilişki kurmuş. Suriye’den gelenler niteliksiz bir yığın değil, içinde iyi yetişmiş çok sayıda insan var, şairler, yazarlar var. Nitekim Urfa’da Arapça-Türkçe bir gazete de yayınlıyorlarmış oradan gelen gazeteci ve yazarlar. Bugün Türkiye’yi birinci derecede etkileyen bir konunun iki yazar ve iki kitapta ele alınışı ciddi bir başlangıç olarak görülmeli. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi