İbrahim Kahveci

İbrahim Kahveci

Para değil kafa lazım

Para değil kafa lazım

Hayatımda duyduğum ilk ekonomik hikaye Almanya mucizesidir. İkinci Dünya savaşında yerle bir edilen Almanya ile savaşa bile girmemiş olan Türkiye’nin karşılaştırması yapılırdı. Büyüklerimiz kahvelerde Almanya’nın nasıl bizi gelip geçtiğini anlatıp dururdu. 

Evet, kahvelerde genelde eskiden bu hikaye meşhurdu. Oyun aralarında, leş gibi dumanlı ortamda Almanya mucizesi ile vakit geçirilirdi. Eminim o günlerde Almanlar ise okullarda eğitim için vakit geçiriyordu.

Şimdi size üç kavramı açıklayacağım:

Ekonomik büyüme: Genellikle bir yıllık süre zarfında ekonomide ortaya çıkan artışın parasal olarak ifade edilmesidir. Büyüme dediğimizde aklımıza Gayri Safi Yurt İçi Hasıla veya Milli Gelir gibi değerler gelir.

Ekonomik gelişme: Büyümenin bir adım daha ilerisidir. Mesela kişi başına gelir trendi kadar tarımsal üretimle sanayi üretiminin dağılımı da hesaba katılır. Yapısal değişimi gözlemeyi amaçlayan ekonomik gelişme sayesinde daha uzun vadeli yön tayini elde edilir. Ekonomik gelişme genel olarak yaşam düzeyini ölçmeyi amaçlar.

Ekonomik Kalkınma: Genellikle ekonomik gelişme ile eş anlamlı olarak kullanılsa bile ben açıkçası burada biraz daha derin anlam arıyorum. Eğitim düzeyinden, teknoloji düzeyine değişimleri buradan izleyebiliriz. Mesela az gelişmiş ülke sınıfından gelişmekte olan ülke sınıfına kalkınma ile geçebiliyoruz. Bu değerler parasal kadar insani değerleri de kapsıyor.

Bir ülkenin ekonomik büyüme oranı kısa vadede bir şeyler ifade etse de, orta-uzun vadede bir değişim gözlenmiyorsa (gelişme) çok şey ifade etmez. Mesela ekonomik büyüme ile elde edilen kaynaklar (para) yıllar sonra hala domates, limon, hıyar satan bir ülkeyi miras bırakıyorsa neye yarar.

Yok, elde edilen parasal kaynaklar ekonomik gelişme ve kalkınma yoluna harcanabiliyor ve değerler ortaya çıkarabiliyorsa o zaman iyi yoldayız demektir.

Bir önceki “Bilginin Değeri ve KPSS Hayali” başlıklı yazımda ülkemizde eğitim sisteminin verilerini sizlere aktardım. Artık sınıflarda 30 kişi değil 15-20 kişi eğitim görüyor. Milli Eğitim bütçesi en büyük bütçe oldu. Öğretmen sayısı 600 binlerden 1 milyonun üzerine çıktı. Üniversitelerimizde eğitim görenlerin sayısı da 1 milyondan 2,8 milyona yükseldi. Hatta öğretmen maaşları da reel olarak en fazla artan ücretlerde ilk sıralarda yer aldı.

Anlayacağınız eğitime oluk oluk para gidiyor. Herkes okullu oldu. Okullarımızın önü lüks ithal arabalardan geçilmiyor. Para aktı da ne oldu?

Dış ticaret verilerine bakalım: Yüksek teknoloji ürünleri satış oranımız = %3,1... Evet evet hala yüzde 3,1. Hatta bir aralar yüzde 5,0 civarlarında olan yüksek teknoloji ürünlerinin payı yıllar geçti ve düştü yüzde 3,1’e (Ocak-Şubat 2016). İhracat birim değeri ise (ISIC sınıflamasına göre) (Ocak) 2010 yılında 100,9 iken 2016 yılında 90,9’a düşmüş.

Bunları neden aktarıyorum. Son günlerde herkes varsa yoksa faiz üzerine odaklandı. Faiz düşerse sanki ülke olarak ihya olacağız. Evet, faiz düşünce ekonomik büyüme canlanıyor ama ekonomik gelişme ve kalkınmada maalesef yaprak kımıldamıyor.

Neden hiç kimse faizlerin en düşük olduğu dönemde bu ülkede yatırım ve kalkınma hamlesi başlamıyor diye bir soruyu sormuyor? Neden tüketim ve geçici refahla avunan bir ekonomik yapı üzerinden siyasi hesaplar yapılıyor?Bunu neden yazıyorum: Her faiz kararı arkasından bereketlenmeye çalışanlar o kadar arttı ki... Neden gerçek sorunları kimse çıkıp anlatmıyor?

Bir önceki yazıda sizlere Prof. Dr. Davut Kavranoğlu’nun 2014 TIM İnovasyon konuşmasını tavsiye etmiştim. “Paraya ihtiyacımız yok, “ar-ge”de para verecek proje bulamıyoruz” diyordu. Başarı için para hesabından daha çok sistemin değişmesi gerektiğini belirtiyordu.

Türkiye ihracatını 35 milyar dolardan 155 milyar dolara artırmış olabilir. Ama eğer ihracat artışı yanında teknoloji artışı yaşanmıyorsa ne ifade eder? Eğitim artışı bir değer oluşturmuyor ve gençliğin hayali kapağı devlete atmak olmuş ise (KPSS) nasıl kalkınacağız?

Okullarda duvarları artırdık, sınıflar çoğaldı ama yeşil alan kalmadı. Hatta eğitime verilen paralar ile çocuklarımızın oyun oynayacak bahçesini bile öğretmenlerin, müdürlerim lüks arabaları ile doldurduk.

Mucizeyi anladınız mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Kahveci Arşivi