M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

İlmihalsiz Müslümanlık Olmaz

İlmihalsiz Müslümanlık Olmaz

ÂHİR zamanda İslâm dinini, Şeriatı, Peygamberimizin sünnetini yaşamak ve uygulamak avucunda kor tutmak kadar güç olacakmış. Efendimiz böyle buyuruyor.

Buna mukabil bir müjde var: İslâmın ilk devrinde, bu dinin onda dokuzunu yaşayanlar kurtulacakmış; ahir zamanda ise onda birini uygulayanlar (tabii bu onda birin içinde beş vakit namaz ve diğer kesin zaruri muhkem dini emirleri yerine getirmek; riba, zina, zulüm, israf gibi yasaklardan kaçınmak vardır.)

İslâm’ın temel bilgileri, hükümleri, emirleri, yasakları, öğütleri ilmihâl ve ahlâk kitaplarında yazılıdır. Her Müslüman evinde mutlaka ilmihâl bulunmalıdır. Her Müslüman mutlaka ilmihâlini okumalıdır ve öğrenmelidir.

İlmihâl okumadıkları için birçok namaz kılan Müslümanın ibâdeti tehlikeye girmektedir. Her Müslümanın istibra denilen temizliği bilmesi gerekir. Tuvalete gidiyor, küçük abdestini yapıyor ve hiç beklemeden hemen abdest alıyor... Böylece istibraya dikkat etmemiş oluyor. Biraz bekleseydi, istibra temizliğini yapmış olsaydı abdesti (Vücut’tan çıkan küçük bir damla idrar ile) bozulmamış olacaktı.

Zekât verecek... Mutlaka ilmihâl okuması lâzım; ilmihâli okumadan, zekât ile ilgili temel bilgi ve hükümleri öğrenmeden zekât ödemeye kalkarsa ibâdeti yerine gelmemiş olabilir.

Dinimizde hürmet-i musahare diye bir şey vardır. Bunu bilmeyen, buna dikkat etmeyen bir kimsenin, hiç farkında olmadan hanımı boş düşebilir.

Ticaret, alış-veriş, iktisadi ve mâli işlemler yapan her Müslümanın, riba ile ilgili bilgilere sahip olması lazımdır. Riba, Kur’ân’a ve sünnete göre haramdır. Aklı başında bir Müslüman kesinlikle riba almaz ve vermez, ribaya bulaşmaz.

Dinimizin, Şeriatın, fıkhın bu konudaki hükümlerini bilmiyorsa, cahillik yüzünden bulaşabilir, gelirine ve servetine haram karışabilir. Ne büyük felaket!

İslâm hayat dinidir, hayatın her konusuyla, her boyutuyla ilgili, tanzim edici hükümleri vardır.

Bir Müslümanın, doyduktan sonra yemesi haramdır. İstisnaları vardır: Oruçludur, çok acıkmıştır, biraz fazla yiyebilir. Yahut, misafirleri vardır, onları teşvik için yiyebilir. Misafir, ikram eden ev sahibini üzmemek için yiyebilir... Bütün bunlar ilmihâl ve ahlâk kitaplarımızda yazılıdır.

Ey Müslüman!

Hiçbir faydası olmayan gazete haberlerini, saçma sapan yorumları okuyorsun, saatlerce tv seyrediyorsun, lâkin dinini öğrenmiyorsun.

Bir takım fantezi, cafcaflı kitaplar var: “İslâm’ın Sosyolojik Morfolojisi...” Heves edip böyle kitapları okuyorsun, karışık aklın, karmakarışık oluyor.

Bazı ukâla ve züppeler “Mızraklı İlmihâl okumanın zamanı mı?” gibi laflar ediyorlar. Ayaklarını denk alsınlar, bu gibi sözlerin altından kalkamazlar. Mızraklı İlmihâl mübarek bir din kitabıdır. Onu okuyan, öğrenen, içindeki bilgileri hayatına uygulayan kimse, âhirete inşaallah iman ile göçebilirse ebedi saadetini kurtarmış ve kazanmış olur.

İnsan kabre konulunca, sual melekleri ona “İslâm’ın sosyolojik morfolojisini” sormazlar, imanın ve İslâm’ın şartlarını sorarlar.

İmam Hatip lisesinden mezun olmuş gençlere soruyorum: “Bana Allahü Teâla’nın ondört sıfatını sayınız?” İnanmayacaksınız ama çoğu suratıma aval aval bakıyor. İslâm dininin temellerinden biri Allah’ı, kemâl sıfatlarla vasıflandırmak ve noksan sıfatlardan tenzih etmektir. Bunları öğrenmezsek, bu konuda cahil kalmış oluruz.

Sen şarkıcı İsmail Hoşses’i, türkücü Mazlum Irlar’ı, manken Sevda Fingirder’i, futbolcu Tolgaç Teper’i, politikacı Tosun Büyükyutar’ı, gazeteci Atar Tutar’ı tanıyorsun, fakat seni yaratmış olan, sana bunca nimetler, rızıklar ihsan eden Rabbinin sıfatlarını bilmiyorsun... Böyle bir şey Müslümanlığa yakışır mı?

Cahilliğimiz ve yamukluğumuz en fazla İslâm Ahlâkı konusundadır. Ahlâk bakımından neler iyidir, neler kötüdür, bunları çok sağlam şekilde öğrenmeliyiz. Ahlâk, aksiyon demektir. Sadece öğrenmekle iş bitmez, hükümlerini hayata uygulamamız gerekir.

Kaba sofu, geceleri teheccüd namazına kalkıyor, lâkin komşu hakkı tanıdığı yok. Komşularına kan kusturuyor. Böyle sofu olmaz olsun!

Şu sahte dindara bakınız:

Günde beş kilo ölü kardeşinin etini yiyor. Gıybetçi mi gıybetçi, laf taşır, ara bozar, diliyle incitir, kalp kırar... Böyle Müslüman olur mu?

Şu zamane Müslümanlarına bakınız, kendileri haddinden fazla lüks yemekler ve tatlılar yiyorlar, öbür tarafta fakir, sefil, muhtaç din kardeşleri kıvranıp sürünüyor. Müslümanlığın temellerinden biri de paylaşma ahlâkıdır...

Sözün kısası: İlmihâl alalım, ilmihâl okuyalım, ilmihâl öğrenelim, ilmihâli hayatımıza uygulayalım. İlmihâlin yanında İslâm ahlâkı ile ilgili muteber, güvenilir bir kitap edinelim, onu da okuyalım, öğrenelim, uygulayalım.

Bu dediğim şeyi yapanlar inşaallah iman ile çene kaparlar. Ebedi saadete nail olurlar, ya doğrudan doğruya, yahut günahlarından ve isyanlarından dolayı bir müddet cehennemde ceza çektikten sonra, cennete girerler, orada ebediyen sefa sürerler.

Felâketler İçinde Kahkahalar...

DOĞUDAKİ bir Müslümanın ayağına diken batsa, Batıdaki Müslüman onun acısını duyacaktır... Peygamber-i Zişan sallallahu aleyhissalatu vesselam Efendimiz böyle buyuruyorlar. Peki biz Müslümanlar ne yapıyoruz?

Irak’ta bir buçuk milyon Müslümanın ayaklarına diken falan batmadı. Onlar katl edildiler, onlar zulüm yüzünden öldüler. Orada büyük bir ordu kadar yetimler var, feryatlarından yer gök inliyor, gözyaşları seller gibi akıyor. Orada dullar var. Orada yaralılar, sakat kalmışlar var.

Dünyanın daha nice yerinde Müslümanlara korkunç zulümler yapılıyor.

Afganistan... Filistin... Bazı Ortaasya/Türkistan ülkelerinin hapishaneleri Müslüman dolu... Filipinlerin güneyi...

Dünyada oluk oluk Müslüman kanı akarken... İslâm ülkeleri ve şehirleri savaşlarla harap olurken... Din ve iman kardeşlerimiz çeşit çeşit zulümlerle ezilirken... Milyonlarca aç Müslüman, milyonlarca sefil Müslüman perişan vaziyetteyken...

Türkiye’mizdeki birtakım tuzu kuru Müslümanlar vur patlasın çal oynasın bir hayat sürüyor. Şu mübarek Ramazanda bile şenlikler, etkinlikler, lüks iftarlar, karılı erkekli toplantılar, kahkahalar, lüks, israf, sefahat, gösteriş, gurur, kibir...

Türkiye büyük felaketler içindeyken, İngiliz idaresindeki Hindistan’da Müslümanlar otuz bin altın toplayıp Ankara’daki İslâmî ve Millî Kurtuluş hareketimize yardımcı olmuşlardı. (O paralarla İş Bankasının kurulduğu rivayet edilir...)
En ucuz şey ağlamak... Kalplerimiz öyle taşlaşmış ki, bunu bile yapamıyoruz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi