Cemal Nar

Cemal Nar

Amacımız

Amacımız

Allah'ın yeryüzünde halifesi olması hasebiyle büyük bir sorumluluk yüklenen insanoğlunun bu durumu Kur'an-ı Kerîm'de şöyle anlatılmaktadır:

“Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar, zira sorumluluğundan korktular, ama onu insan yüklendi.   İnsan bu emanetin hakkını gözetmediğinden cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor.” (Ahzâb, 33/72)

Burada geçen emanet: farzlar, yükümlülükler, Allaha itaat, akıl ve düşünme kabiliyeti şeklinde tefsir edilmiştir. Kader sırrı yani Allahın takdirine razı olma, diyenler de vardır. İnsana verilen nefis-benlik de emanetin bir unsurunu teşkil eder. Nefsaniyet de dediğimiz benlik bütün mahluklar içinde yalnız insana verilmiştir. Eğer insandaki nefs-ene-benlik gerçek mahiyetini anlayıp Rabbine yönelmezse dünyayı zulüm, inkâr ve şirkinin dehşeti ile dolduran bir mahiyete dönüşür. O yüzden insanın dünyada niçin var olduğunu anlaması gerekir.

Bir önceki yazımızda da ifade etmiştik; bu kadar muazzam yaratılan ve değer verilen insanın başıboş ve serseri bırakılacağını sanmak, insan sorumluluğu ile bağdaşamaz. Bu soru Yüce Yaratıcı tarafından da çok etkili bir biçimde sorulmuştur kendisine:

“İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır? Onun aslı, atılan bir meni damlası değil miydi? Sonra ana rahmine tutunan yapışkan bir hücre oldu da, Rabbi onu yaratıp düzenledi. Ondan erkek ve dişi olarak her iki cinsi yarattı. Bütün bunları yapan, ölüleri diriltmeye kadir olmaz olur mu?”( Kıyamet 36-40.)

Evet, bu dünyada başıboş değiliz. Bir amaç için varız. Allah Teâlâ’nın çizdiği plan şudur; O, yaşadığımız şu dünya hayatında belli bir zaman dilimi içinde bize bir fırsat ve imkan bahşetmiştir. Onun için varız. Onun halifesiyiz. Onun adına iş göreceğiz. Ve bir gün ölecek, sonra tekrar diriltilecek ve bu dünya hayatından hesaba çekileceğiz.işte bu yüzden şu soruları sık sık kendimize sormalı ve bilincimizi sürekli açık tutmalıyız: Niçin varız? Varoluştan amaç ne? Yeryüzüne geliş gayemiz nedir?

Bu gibi sorulara, filozoflar, düşünürler, beyinlerini çatlatırcasına cevap arar ve bir türlü bulamazken, bulamamanın bunalımını birey, aile ve toplumla beraber yaşarlarken, her müslüman gayet kolay, gayet açık seçik, kesin ve mutmain olarak rahatlıkla şu basit cevabı verir:

‘'Allah'a ibadet için varız, yine O’na döneceğiz.'’ “İnna lillah ve inna ileyhi râciûn.”

Çünkü Allah Teala "Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım."( Zâriyât, 51/56.) buyurmaktadır.  

Evet, insanın yaratılmasından, var edilmesinden asıl amaç, yeryüzüne kendisinin halifesi olarak gönderildiği Allah’ı bilmesi, sevmesi, sayması ve bunların nasıl olacağını anlatan dinini yaşaması ve yaymasıdır. Bir başka ifadeyle Allah Teâlâ’ya iman ve ibadet etmesi, onun emir, yasak ve tavsiyelerinden oluşan dinini, düzenini yaşaması ve yaşatmasıdır. Biz buna “takva” diyoruz. Takva, yani korunma. Yani, Allah Teâlâ’ya iman ve ibadet ederek, emir ve yasaklarını, yani kanunlarını yaşayarak, iyi huylarla süslenip kötü huylardan uzaklaşarak ahlakını güzelleştirip hem bu dünyada, hem de öbür dünyada mutluluğu yakalaması ve bunlar olmasaydı kendisine gelecek olan eza, bela, cefa ve cezadan korunması, kurtulmasıdır. Sorumluluk bilincinin yaşama geçmesi yani.

Hepsi bu mu? Başka bir şey yok mu yani?

Evet, hepsi bu! Gerisi teferruat. İsterseniz ona da bir dokunalım. Ama gelecek yazıda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi