Halil Mert

Halil Mert

Sayın Cumhurbaşkanım, şikayetim artarak devam ediyor

Sayın Cumhurbaşkanım, şikayetim artarak devam ediyor

Sayın Cumhurbaşkanım.

Size yazdığım birinci mektubumda özetle, sizin görevlendirdiğiniz bir vakıf üniversitesi mütevelli heyet başkanından şikâyetimi arz etmiştim. Üniversite hastanesinde Uzman olmuş bir doktor kardeşimize, bölüm başkanının teklifi ile hastane kadrosuna önce alırız deyip, akabinde sebep göstermeksizin alamayacaklarını beyan etmişlerdi.

İlk şikâyet mektubumu bilgi olarak üniversiteye, ilgili genel müdürlüğe de iletmiştim.

Sayın Cumhurbaşkanım.

Müracaatı olan Azerbaycan’lı Doktor için, bana Genel Müdürlükten Paralelci olduğu için almadıklarını beyan eden sözlü bir bilgi geldi. Daha da kötüsü, şikâyet mektubumdan sonra kesinlikle alınmayacağını da ifade ettiler.

Mütevelli’den ise; en üst makama müracaat ettiğimi, kadro müsaitliğine göre personel alındığını içeren bir cevap verdiler.

Muhterem Büyüğüm.

Bu Paralel’e açıklık getirme zamanı geldi. Milletimizin tamamına yakını; Haşhaşiler, bir kısım işbirlikçi muhalefet, terör ve ihanet kadroları hariç, sizler gibi düşünüyor. Yani; “Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet.”

Tepede ve ortada 17-25 Aralık’ta duruşunu Millet ve devletimizden yana alanlarda sorun yok. Esasında kişilerin tespitleri de zor değil. Ortasına üst düzey devlet yöneticilerini, TSK, Emniyet, İçişleri, Yargı Mensubu paralelcileri de ekleyiniz. Kesinlikle tüm paralel yapılanmaların üzerine gidilmeli ancak “İbadet dediğiniz taban?” Taban da duruşunu yanınızda ve devletimizin yanında belirlemiş çok insan var. Bu insanlarla ilgili çalışma özenle yapılmalıdır.

Kendim ve ülkemin masum insanları için bir özet yapmak istiyorum.

300 yıldır cepheden cepheye koşan şehid ataların evlatları olan bizler, nasırlı elli ana babaların köylü, kasabalı, alt gelir gurubu ailelerin geleneklerine bağlı evlatlarıyız. “Kısık sesleriz.” hâsılı.

Geçmişimizde devlette kimse yok. Devleti tıpkı sizler gibi içinde istihdam edilince tanıdık, tanımaya çalıştık.

Tüm duygularımız istismara açıktı. Vatanımızı, Milletimizi, Dinimizi, Devletimizi sevmeyi öğretmişti ailelerimiz. Seviyorduk Ordumuzu, yurdumuzu.. Bu duygularımız birilerince hedefe konmamıza sebep olurken başka birilerince de istismar ediliyorduk. Adeta dolgu malzemesi yapılıyorduk bilmeden..

Genç bir subayken 28 Şubat Süreci’ni yaşadık.

Aşağılanıyorduk Milletimizin değerleri ile biz de..

Yarbay üniformalı durduruluyordum Orduevinin kapısında. Anam bildiğiniz bir köylü kadını idi. Kafasında yazma vardı. Durduran da bir onbaşı.. Sistem bir Yarbayı Onbaşının vicdanına mahkûm ediyordu. Bu dönemde 28 Şubatçı kadrolara, BÇG vb. yapılara karşı en organize cemaati gördük. Bizden bir talep olduğunda yardımcı olduk bir şekilde. 2006 Kasım’ına kadar.

Bu arada AKPARTİ İktidar oldu.

Bayrak mitingleri başladı. Herkesi AKPARTİ İktidarına karşı örgütlüyorlardı. Maalesef başı da özellikle sosyal medya ve internet siteleri aracılığı ile TSK’nden birileri çekiyor gibiydi.

Ardından bu karmaşa içinde Ergenekon ve balyoz süreci başladı. Biz size baktık. Sizinle aynı yerde durduk. Hatta Ergenekon ve Balyoz sürecinde yargılanan tanıdıklarımız vardı. Olaylara bütünden bakmaya çalıştığımız için bu dürüst insanların yanında da durmadık ya da duramadık. Bunlar yiğit insanlardı. Aynı zamanda Umre arkadaşım Fikret Emek Ağabey, devre arkadaşlarım Hüseyin Özçoban, Mustafa Koç… gibi. Şahsen yakın tanımadığım başka bir çok masum adam.. Bunların bir kısmının da Milli Hassasiyet ve ferasetleri çok yüksek kişilerdi. Hatta içlerinde Dinci diye, eşinin başörtüsünden dolayı atılmakla tehdit edilenler olmuştu. Ergenekon Sürecinde şöyle düşünmüştüm. Bu insanlara emir verdiler, onlar da yapmak zorunda kaldı. Ancak çoğu belgenin düzmece ve iftira olduğunu da sonradan öğrendik.

O dönemde “at izi, it izine" karıştırılmıştı.

Malumunuz mücadele sahalarından biri de medya idi. Bizler de bulduğumuz her fırsatta piyasadaki bilgilerden de yararlanarak yazılar yazdık, tv programları ile sizin de içinde olduğuna inandığımız bu sürece destek olduk.

Akabinde, 17-25 Aralık Süreci yaşandı. Hedef şahsınızdı. Anca sizinle beraber hedef devletin kendisiydi, mazlum Milletimizdi. Siz de AKPARTİ İktidarı da bahaneydi aslında. Maksat Büyük Türkiye hedeflerini ve uyanışı durdurmaktı.

Muhterem Büyüğüm.

17-25 Aralık Süreci bizleri kendimize getirdi. Sonrasında bu tarz sözde İslami yapılanmaların Pakistan’da devlet başkanını dahi nasıl tutukladıklarını öğrendik. ABD, İngiltere, Fransa.. hâsılı Haçlı Taarruzunda Irak Ordusuna “Savaşmayın, silahlarınızı bırakın, teslim olun.” diyen cemaat ve tarikat liderlerini öğrendik. Saddam’ın icraatlarını tartışmıyorum, ancak bu tarz oluşumların dış güçlerin kontrolünde neler yapabileceğini gördüğümüzü ifade etmek isterim.

Siz haklı olarak Paralel Yapı ile mücadele başlattınız. Sonuç şu; Siyasetin içinde, üst düzey bürokrasideki insanların çoğu hala bu mücadelenin farkında değil maalesef. Onlar, menfaat ve ikbal hırsları ile meşguller. Bu mücadeleyi, bir avuç kahraman emniyet mensubu, medyada birkaç fedakâr, yargıda birkaç yiğit adam. Bir de bu insanlara itiraf, ifade, beyan ve ihbarları ile destek olan insanlar yürütüyor sizinle birlikte…

Sayın Cumhurbaşkanım.

Siz irade beyanınız ile duruşunuzu ortaya koyabildiniz. Peki, tabanda durumu ve duruşu sizinle aynı olan insanlar ne yapacak? İrade beyanlarını dikkate alan da yok, durumları hakkında samimi tahkikat yapan da..

Şimdi; Azerbaycan’lı Doktor gibi mazlum insanları şahsi menfaatleri için PARALELCİ diye suçlamaktan imtina etmeyen bazı insanlar acaba bu mücadelede açıkça duruş ortaya koyabilecek kadar delikanlılar mı? Mesela konu ile ilgili şu ana kadar yaptıkları bir işlem, attıkları bir imza var mı? Yardımcı oldukları bir emniyet personeli ya da konuyu araştıran bir savcıya gitmişler mi? Hiç tehdit almışlar mı? Alıyorlar mı?

Fedakâr Büyüğüm. Sizinle silkelendik ve kafamızı kaldırdık. Hamdolsun. Ancak yol arkadaşları ne kadar samimi? Duruşları ile gayretleri ile icraatları ile yürüyüşünüze ne kadar katkı sağlıyorlar?

Biz, Dinimizin, Milletimizin ve Devletimizin yanında durmaya devam edeceğiz. Ecdadın “Ya devlet başa, Ya kuzgun leşe!”sözünün önemini bir kez daha kavradık. Sistemle mücadele etmek ayrı imiş, devleti yıpratmak daha ayrı. 2007 yılında emekli olup, Merhum Erbakan Hocam’a arz edildiğimde elini omzuma koyup; “Evladım, Şanlı Ordumuzdan emekli oldun, Milli Görüş’te muvazzaf olacaksın.” emrindeki ŞANLI ORDUMUZ vurgusunu daha iyi anladık.

Muhterem Cumhurbaşkanım, yaşadığımız sosyal bunalımlar ve tutarsızlıklar bizim ayıbımız değildir. Çoban olma, âlim olma iddiasındaki menfaatperest ve işbirlikçilerin ya da bilmeden hata yapan öncülerin ayıbıdır. Ben “Ne istediler de vermedik!” cümlenizi vicdanınıza tevdi ediyorum. Bizler sizinle aynı durumdayız. MİT, Emniyet, Jandarma başta olmak üzere kamu kurumları uyumlu ve koordine içinde çalışarak çorap söküğü gibi çözebilir.  

Hâlihazırda, TSK’nde PDY mensuplarına “tedbir” diye uygulatılan Şia’nın takiyyesinden çok daha kötü, küfre ve büyük günahlara götürecek uygulamalarla kendilerini gizleyen general ve subaylara dönük bir çalışma yapılmalıdır. Harp Akademisi sorularının verildiği basına bile yansımıştır. Muvazzaf personelin beyanları vardır.  Bu guruba karşı henüz ciddi bir adım atılmamıştır.

Muhterem Büyüğüm.

Biz uyandık hamdolsun. Ancak bizi ne dalkavuklara, ne de münafıklaşmış insanlara boğdurmayın. Zulme, küfre, ihanet çevrelerine, işbirlikçi kadrolara karşı zaten dikkatliyiz. Şer odakları ile mücadelede yanınızdayız, İmanımız, ümmet ve Milletimiz için canımızı Hakk Davamız için fedaya hazırız.

Toplumu yönlendirme, yeniden yapılandırma anlamında Psikolojik Harp/Harekât faaliyetlerini Milli ve yerli nitelikleri ile yapılandırmak gerek. Tek başınıza yapıyorsunuz bunu. Allah güç ve ömür versin size İnşaAllah.. Ancak nereye kadar?.. Peygamber mesleği olan Psikolojik Harp devletin kurumları içinde de etkili olarak planlanmalıdır. MGK bu yönü ile yeniden yapılandırılmalı, tarih tezlerimiz, ders kitaplarımız yeniden düzenlenmelidir. Buna Cumhurbaşkanlığı Forsundaki yıldızlar da dâhil.

Muhterem Büyüğüm yoksa gelecek yıllarda, okuduğunuz şiirleri kim okuyacak, yeni Necip Fazıl’lar, Mehmed Akif’ler hangi zeminde yetişecek? Yeni âşıklar, yeni dert sahipleri, yiğit dava adamları…

Sur’da açılan gediği kim büyütecek, suru kimler yıkacak? Yeni fetihler ve fatihler hangi Ertuğrul’un, Alpaslan’ın Evladı olacak?

Abdulhamid Han gibi siyaset ve feraset sahibi adamları kimler yetiştirecek? Ulubatlı Hasan’ları, Koca Seyit’leri kim doğuracak?

Cumhurbaşkanım, size dertlerimizi iletmeyip, tedbir de almayan astlarınıza da, atadıklarınıza da hakkımızı helal etmiyoruz. Yarın Mahkeme-i Kübra’da yakalarına yapışacağız.

Allah (CC) yar ve yardımcımız olsun.

Allah yolundan da, emrinden de ayırmasın.

Ramazan ayından hakkı ile istifade etmek temennisi ile… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Halil Mert Arşivi