Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Oruç bir kalkandır

Oruç bir kalkandır

GEÇTİĞİMİZ Ramazan ayında iki kişi arasında geçen bir kavgaya şahit oldum. Araya giren insanlar, “Yapmayın mübarek Ramazan ayında kavga olur mu hiç, ağzımız oruçlu bizi de zor durumda bırakıyorsun…” deyip, kavgayı sonlandırmaya çalıştılar. Fakat adamlar çevreye verdikleri ses kirliliğine hiç aldırmadan kavgaya devam ettiler. Yaşlı bir beyefendi başını kaldırdı ve “Ramazan ayındayız, Allah üzerinize bereket yağdırıyor ama siz yüzünüzü hasmınız olan şeytana çevirmişsiniz ve bunu göremiyorsunuz” dedi. Fakat insanların çabaları fayda vermedi ve iftara yarım saat kala iki adam birbirlerine tehditler savurmaya devam ettiler.

Eskiden Ramazan ayı, içinde barındırdığı manevi iklim ile hayatımıza girer ve köklü bir değişim meydana getirirdi. O zamanlar büyüklerimiz bizlere, insanları kırmayın, kötü söz söylemeyin, dedikodu yapmayın, Ramazan’ın bereketinden faydalanmak için bol bol dua edin” derlerdi. Ramazan ayında birçok insan, kendine döner ve nefsini muhasebeye tabi tutardı. İnsanlar dış dünyadan ziyade iç âlemlerine yönelir, kavga, dedikodu, boş söz ve boş işlerden uzaklaşarak, manevi bir iklime açılırlardı. Mahallemizin dedikoducu teyzeleri dahi sessizliğe gömülür ve kimse için tek söz söylemezlerdi. O zamanlar Ramazan ayını, gönül kapılarımızı çalıp, bizi ahlaki rehabilitasyona tabi tutan bir dost gibi görür, bereketinden istifade etmeye çalışırdık.

Seküler kültürün gölgesinde büyüyen çocuklar için ise Ramazan yiyip içmekten uzaklaşmanın dışında bir anlam ifade etmiyor. Z kuşağı olarak tanımlanan bu çocuklar, bedenen büyüseler de ruhen istenilen olgunluğa ulaşamıyorlar. Gençlerin çoğu oruç tutmuyor, tutanlar ise Ramazanın ruhunu kavrayamadıklarından, yaşamlarında kayda değer bir değişime gidemiyorlar. Oysa oruç insanın bedenine ve ruhuna hitap ettiğinde büyük değişimlere kapı aralar. İnsanların empati ve şefkat duygularını geliştirir.

Bugün özellikle genç kuşak, orucun mahiyetini kavramakta zorlanıyor. O yüzden çocuklarımız, insanların duygularını anlayamıyor, yoksullara şefkatle yaklaşamıyorlar. Öfkeyi kontrol altında tutamıyor, tepkilerini abartılı şekilde veriyorlar. Çünkü oruç onların bedenlerinde yer alırken ruhlarına sirayet edemiyor. Orucun insanın ruhunu olgunlaştırabilmesi için sadece bedenlere değil ruhlara da ulaşması gerekir.

Orucu gerçek anlamda yaşayabilen bir genç, öfkesinin esiri olmaz, yol kıyılarında insanlarla saç başa kavga etmez, yoksul ve mazlumları itip kakmaz. Sabrı kuşanır ve Allah’a sığınır. Hz. Peygamber güçlü kişi öfkesini kontrol edebilen kişidir demiş ve öfke kontrolüne dikkat çekmiştir. Bunun yanında orucun bir kalkan olduğunu belirtmiş ve oruçlu iken kimse kötü söz söylemesin, cahillik yapmasın, eğer herhangi bir kimse kendisiyle dövüşmeye kalkarsa ona iki defa ben oruçluyum desin. Buyurmuştur.

Bir kişi oruç tutuğu halde, kavga, iftira, yalan, gıybet, fitne ve fesada devam ediyorsa, oruç bu kişinin benliğine inmemiş, ruhuna işleyememiş demektir. Oysa bir mümin tuttuğu oruca hakkını verebilirse, bu onun hayatında büyük değişimlere neden olacaktır. Bu hem bedensel hem de ruhsal bir değişimdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi