M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Peygamber’e İman ve İtaat Farzdır

Peygamber’e İman ve İtaat Farzdır

(Aşağıdaki üç yazıyı, inşaallah önümüzdeki günlerde yayınlanacak olan EHL-İ SÜNNETİ SAVUNUYORUM başlıklı kitabıma önsöz olarak kaleme almış bulunuyorum.)

ALLAHÜ Teâlânın Kelâm-ı Kadîm’i Kur’an-ı Kerim’de mealen “Hiç şüphe yoktur ki, Allah katında (hak ve makbul) din İslam’dır” buyurduğu İslam dinine iman eden herkesin şu hususları bilmesi gerekir:

1. Din bilgilerinin, din ve dünya hükümlerinin birinci ana kaynağı Kur’andır.

2. İslam’ın ikinci ana kaynağı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Sünneti ve sahih hadîsleridir.

3. Sünneti tamamen veya kısmen inkâr edenler, bilerek veya bilmeyerek Allaha ve Kur’an-ı Azimüşşana karşı gelmiş olur; çünkü Kur’an, mü’minleri Resulullah’a biat ve itaat etmeye, onu en güzel örnek ve model kabul etmeye çağırmaktadır.

4. Resulullah’ın Ashabı, o kuşaktan sonra gelen Tâbiîn, onları takip eden Tebe-i Tâbiîn, işte bu üç muazzez ve mübarek kuşak Selef-i Sâlihîndir. Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanları, Kur’anın yorumunda, İslamın anlaşılmasında onlara tâbi olur, onların yolundan gider.

5. Peygamber bir postacı idi, dini tebliğ etti, öldü, işi bitti demek yanlış ve sapık bir görüştür. Peygamberimizin ruhâniyeti Kıyamet’e kadar Ümmetin üzerinde sâyeban olacaktır. O sağlığında da, ölümünden sonra da, bu dünyada da, âhirette de bizim nebimiz ve seyyidimizdir.

6. Biz yalnız Kur’anı tanırız diyenler büyük bir bid’at üzerindedir. Peygamberimizi, Sünnetini, mütevâtir ve mânen mütevâtir, sahih hadîslerini bilmeden Kur’anı tefsir etmek, ondan şer’î hüküm çıkartmak mümkün olmaz.

7. Sünnetin inkârı, fıkhın inkarına yol açar. Bir bahr-i bîpâyan olan fıkıh ilmi olmadan İslam’ın, Kur’anın hükümleri hayata nasıl uygulanacaktır?

***

(İkinci yazı)

Ehl-i Sünneti Savunmak Hepimizin Vazifesidir

Bütün icazetli din âlimleri, fakihler, bütün gerçek müftüler, bütün gerçek imamlar, bütün ihlaslı din hizmetkârları, bütün tasavvuf ve tarikat mensupları, bütün vicdanlı ilahiyatçılar, bütün Müslüman ziyalılar; Ehl-i Sünnet ve Cemaati var güçleriyle desteklemeli, bid’atler ve sapıklıklarla mücadele etmelidir.

Belli başlı bid’atler ve sapıklıklar nelerdir:

Dinde reformculuk… Dinde yenilik ve değişim… Din düşmanı kâfirlerin ve münafıkların isteklerine uygun olarak İslamın içini boşaltma, light ve ılımlı bir İslam türetme cereyanları… M. Kemal’in ölümünden sonra Dönmeler tarafından fabrike edilmiş Kemalizm ideolojisi ile Din-i Mübin-i İslam’ı uyuşturma ve bağdaştırma gayretleri… Sünnetin inkârı… Sahih hadîslerin, AB kriterlerine göre ayıklanması hıyaneti… Kadın konusunda Kur’ana Sünnete Şeriata uyulmayıp, sapık Feminizm ideolojisinin üstün ve doğru görülmesi… Laiklik ve sekülarizm… Müslümanları musalli Müslüman olmaktan çıkartıp, musallâ Müslümanı yapmak isteyen fesat projeleri… Mezhepsizlik… Telfik-i mezahib… Sarıklı Farmason Afganinin yolundan gitmek… Kur’anın üç yüz küsur muhkem-kesin ayetinin hükümlerinin günümüzde geçerli olmadığını iddia eden Fazlurrahman’ın Tarihsellik ve Tâtiliye mezhebi… Dinlerarası Diyalog ve hoşgörü dini… Tevhid inancını, Kur’anı, Hz. Muhammed’in risaletini inkar edenlerin de ehl-i Cennet ve ehl-i necat olduğunu iddia eden süper bozuk cereyan… Zamanımızda bir hak din değil, üç hak ibrahimî din olduğunu söyleyenler… Mutezile bozuk mezhebi… Allah gerçek bir Janus’tur diyerek, noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Yaratıcıyı iki çehreli bir Roma putuna benzeten zındığın peşinden gidenler…

***

(Üçüncü yazı)

Kur’an Re’y ve Hevâ ile

Tefsir Edilemez

Reformcular ve bid’atçiler, Kur’an İslamın temel kaynağı olduğuna göre, her Müslüman dinini doğrudan doğruya Ku’an tercüme ve meallerinden öğrenmelidir diyorlar. Sünneti az buçuk kabul ediyorlarsa, mealin yanına bir de hadis külliyatı ilave ediyorlar; ondan sonra ictihadın, fetvanın, yalan yanlış indî ve şahsî görüşlerin bini bir paraya… Bu metot Ümmet içinde kaos ve anarşiye sebep oluyor, Müslümanları birbirine düşürüyor, kutsal konuların mıncıklanmasına yol açıyor.

Ehl-i Sünnet metodolojisine göre ilmi olmayanlar Kur’anı yorumlayamaz, ondan şer’î ve fıkhî hüküm çıkartamaz.

Hadîs-i şerifte “Kur’anı kendi re’y ve hevası ile yorumlayan küfre düşer” buyrulmuştur.

Sağlam bir medrese eğitimi görüp, alimlik fakihlik ve müfessirlik icazeti almamış olanlar Kur’anı tercüme edemez, tefsir yazamaz.

Şu anda Türkiye’de üç yüzden fazla tercüme, meal ve tefsir bulunmaktadır. Bunların büyük kısmı re’y ve heva ile ve para kazanmak için yazılmıştır. Öyle tefsir külliyatları vardır ki, İslama sahte din diyen, Kur’anı inkar eden, Resulullahı tekzip eden kafirlerin bile Cennetlik olduğunu iddia ediyor.

İslamı büsbütün ortadan kaldıramayan reformcular, Kur’anı tahrif etmek, İslamın içini boşaltmak, cahil Müslümanların kafalarını karıştırmak yolunu seçmişlerdir.

Bunda yüzde yüz başarılı olamayacaklardır. Çünkü Hak Teala hazretleri Kitabını koruyacağını bildirmiştir.

Kur’anı tahrif edemezler, İslamı ortadan kaldıramazlar ama bazı Müslümanları aldatabilirler, dinden çıkartabilirler, Ümmeti parçalayabilirler.

Reformcuların tuzaklarına düşmemek için, dikkat edilmesi gereken hususlar şunlardır:

1. Sadece ve sadece ehliyetli, liyakatli, icazetli ulemanın, müfessirlerin Kur’an mealleri, tercümeleri, tefsirleri okunmalıdır.

2. Küfre yol açan indî, re’y ve hevaya dayalı yorumlardan kaçınılmalıdır.

3. Cahil ve mukallid kimseler Kur’an konusunda tartışma yapmamalıdır.

Mezhepler kalksın, bütün Müslümanlar Kur’anda birleşsin sözü parlak bir edebiyattır.

Birleşme Ehl-i Sünnet ve Cemaatte olur.

İhtilaflar kalksın, fitne ve fesat yangınları söndürülsün ve İslam Kur’an Resulullahın Sünneti doğru anlaşılsın istiyorsak; Selef-i Sâlihîn, Eimme-i müctehidin, Cumhur-i Ulema, Ehl-i Sünnet ve Cemaat, Sevâd-ı Âzam dairesi içinde bulunmalıyız.

Reformcular Ümmet birliğini parçalıyor ve Ehl-i Sünneti yıkıp bid’atler üzerine kurulu bir İslam Protestanlığı türetmek istiyor. Onların tuzaklarına düşen gafiller dinlerine zarar vermiş, ebedî saadetlerini mahv etmiş olur.

Din konusunda en büyük saygısızlık ve laubalilik; İslamla, Kur’anla, Sünnetle, Şeriatla, fıkha, tasavvufla ilgili meselelerde cahillerin “Bu konuda benim görüşüm şudur” demeleridir. Bu gerçekten büyük bir kendini bilmezlik, edepsizlik, haddini aşmak ve küstahlıktır. 08.06.2016

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi