Mustafa Karaalioğlu

Mustafa Karaalioğlu

Futbolun, futbol içindeki payı iyice düştü

Futbolun, futbol içindeki payı iyice düştü

Herhalde Türkiye için futbol kadar sembol değeri olan ve milli şuurun ifade bulduğu başka bir spor ve eğlence aracı yoktur. Kimliklerin olmasa bile heveslerin ve öfkelerin en garantili ifade yolu futbol oldu. Sorumluluk taşımadan, bütün sınırları zorlayan, sahadan tribüne, sokaktan ekranlara kadar baştan sona emniyetli bir alan... Sözüm ona öfkeyi boşaltırken kat be kat stres ve gerilim üretiyor olması bir yana…

Hepsinden önemlisi de meraklıları için sınır tanımaz bir kalitesizlik ve seviyesizlik üretme fırsatı. Adalet duygusu tanımayan yorumculuk ile hafızasız ve gelecek perspektifi olmayan bir yöneticilik düzenine rağmen giderek de büyüyen bir ekonomi.

Türkiye, centilmenlik dışı çalışan bankalarını bile cesaretle tasfiye ediyor ama dünya yıkılsa futbola ilişemiyor. Sonuçta iyi birkaç futbolcu, birkaç teknik adam ve bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki idareci, bütün sistemin yozlaşma ve çürümesini örtbas edebiliyor. Ne de olsa futbol sadece futbol değil… Türkiye örneğinde ise çoğu kez futbol değil.

***

Milli takım Avrupa şampiyonasına giderken ve gittikten sonra bilhassa televizyonlardaki kampanyalar, futbolun içindeki futbol payının daha da küçüldüğünü gösteriyor. Sınır tanımaz bir hamaset ve şovenizm; cümle milli değerleri futbol takımının temsil kabiliyetine emanet eden gelişmemiş bir ulusalcılık almış gidiyor.

“Biz… biz... biz…” diye kükreyen, olmayacak ne kadar hedef varsa hepsini birden sahadaki çocukların sorumluluğuna dahil eden milli kolaycılık günlerindeyiz. Turnuvaya değil, dünyayla bilhassa da Batı dünyasıyla yüzyıllardır bitmeyen hesaplaşmamızı bir daha görmeye gidiyoruz.

***

Teröre, Suriye’ye, YPG’ye, PYD’ye, Putin’e, Merkel’e, Washington’a Brüksel’e cümlesine Paris ve havalisinde cevap veriyoruz. İçeride sıkıştıkça, dünyada terslendikçe umudumuzu futbola bağlamış bulunuyoruz.

Bir yumrukta indirme fırsatı… Bir golle bütün dünyaya gücümüzü gösterme imkanı… Teknik direktörümüz ve kaptanımızla mümkünse AB’ye girecek kadar atmosfer üretme zamanı…

Ekranlarda bütün bu iklimden uzak, futbolun tekniği ve sahadaki rekabetin dilini çaresizce konuşmaya çalışan birkaç yorumcuyu acı tebessümle izliyorum. Kendilerini garantiye almak için en kaliteli yorumların bile arasına biraz milli şuur tozu ekme telaşı gözden kaçmıyor. Tıpkı siyaset yorumcuları gibi!

***

Futbola yüklenen anlam ve hayaller gereğinden çok büyük. Öyle olduğu için ilk maçta kaybedince çaresizleştik, ne yapacağımızı şaşırdık. Çünkü, hayaller kadar hayalkırıklığı da büyük.

Oysa, iyi olan veya en nihayet şanslı olan kazanacaktır. Ne kadar yüksek anlamlar yüklersek yükleyelim futbolun kuralı bundan ibarettir. 

Evet futbol biraz milli duygudur ve hele uluslararası maçlarda bir parça da şoven gösterilerin alanıdır. Ama bizim gibi, şişindikçe şişinmek değildir. Biz neymişiz yahu demek değildir. Bütün dünya bize düşman değil ve zaten biz de doksana attığımız iki şutla onların işini bitirecek değiliz. İki tane yersek de bir şey değişecek değildir. Ne haysiyetimiz zedelenecek ne de gururumuz incinecektir. Gurur ve haysiyete düşkünlüğü göstermek için futbol kadar heyecan verici olmasa da birçok saha vardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Karaalioğlu Arşivi